24 Haziran 2012 Pazar

İKİNCİ BEYİN (2) BEYİN-BAĞIRSAK BAĞLANTISI


        Bir performansdan önce neden midemizde ‘’uçuşan kelebekler hissine’’ kapılırız?
       
Hazımsızlık neden kâbuslara neden olur?
Anti depresanlar şimdi neden gastrointestinal hastalıklar için de kullanılmaktadır?

Hem bağırsağımız hem de beynimizin, embriyonun oluşma ve gelişmesinden önce cenin gelişimi esnasında bölünen aynı doku kümesinden meydana geldiği ortaya çıkmıştır. Bir bölüm merkezi sinir sistemi haline gelirken, diğer parça da enterik sinir sistemi haline gelmek için göç eder. Daha sonra iki sinir sistemi de Vagus Siniri diye adlandırılan bir kablo yoluyla bağlanırlar.

Baş tarafla ilgili en uzun olan sinirin ismi Latince’den türetilmiş olup, ‘’kıvrıla kıvrıla giden’’ manasına gelmektedir. Vagus siniri, beyin sapından boyun aracılığıyla kıvrılır ve nihayetinde karında sona erer. Beyin-bağırsak bağlantısı vardır.


Bir iş görüşmesinin neden bağırsak krampları krizine yol açabileceğini hiç merak ettiniz mi? Ve beyni hedef alan anti depresanlar, böyle ilaçları alan milyonlarca insanda neden mide bulantısı veya karınla ilgili bozulmaya neden oluyorlar?

Bu sıradan deneyimlerin nedeni, her birimizin gerçekten iki beyine sahip olmasıdır, tanıdık olanı kafataslarımızın içini örtmektedir ve daha az bilineni, fakat son derece önemi olanı insan bağırsağındadır. Siyam ikizleri gibi, iki beyin birbirleriyle bağlantılıdırlar; bir tanesi allak bullak olduğunda, diğeri de allak bullak olur. İnsanların bağırsaklarına bel bağlaması şaşırtıcı değildir.

Sinir hücrelerimizin yarısı bağırsağın içerisinde yerleşik midir?

Bağırsak, sağlığımız üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Nörolojik ve psikolojik olduğu kadar, bağışıklık sistemiyle ilgili sağlığımızı da sağlıklı bir bağırsaktan anlarız. Bu; insan beynini önemsememek anlamına gelmez. Bu; basitçe bedenin iki beyine sahip olduğunu, ikinci beynin bağırsağımız olduğunu söylemektir.

Bu beyin-bağırsak bağlantısı üzerine Sandra Blakeslee tarafından yazılan, New York Times’ın 23 Ocak 1996 sayısında orijinal olarak yayınlanan Bağırsaktaki Karmaşık ve Saklı Beyin adlı mükemmel bir makale var. Bağlantılar (Links) sayfasının diyet bölümünde onun makalesine bir bağlantı (link) ilave ettim.
Bunların Hepsi Nasıl Çalışıyor?

Enterik sinir sistemi (ENS) olarak bilinen bağırsağın beyni; yemek borusu, mide, ince bağırsak ve kalın bağırsağı kaplayan dokunun kılıflarında yerleşmiştir.Tek bir şey olarak düşünülürse o; beyinde bulunan nöronlar veya destek hücreleri arasındakiler gibi nöronlarla, nörotransmitter’larla ve proteinlerle doludur. Bağımsız olarak hareket etmesine, öğrenmesine, hatırlamasına ve deyişin dediği gibi, ‘bağırsak duygularını’ oluşturmasına olanak sağlayan karmaşık bir devreyi kapsamaktadır.

1998 yılında Harper Collins’den yayımlanan kitabı İkinci Beyin’de New York City Columbia-Presbyterian Tıp Merkezi’nde Anatomi ve Hücre Biyolojisi Profesörü Dr.Michael Gershon, bütün gastrointestinal sistemini bedenin ikinci sinir sistemi olarak adlandırmaktadır.

Dr. Gershon, "Beyin bedende nörotransmitter’larla dolu olan tek yer değildir. Yüz milyon nörotransmitter bağırsağın uzunluğunu kaplamaktadır, yaklaşık olarak beyinde bulunan sayı kadar’’ demiştir. Eğer yemek borusunun, midenin ve kalın bağırsağın sinir hücrelerini katarsak, bağırsakta bütün periferik sinir sisteminin geri kalan kısmından daha fazla sinir hücresi vardır. Baş kısmında beyni kontrol eden neredeyse her kimyasal, hormonlar ve nörotransmitter’lar da dahil, bağırsakta belirlenmiştir.

Bu karmaşık devre, bağırsaktaki beynin bağımsız olarak davranmasını sağlamaktadır. Bunun ispatı, yutmayı kontrol eden beyin sapı hücreleri zarar görmüş olan felç hastalarında görülebilir. Eğer bu meydana gelirse bir cerrah karına ait duvarda bir delik oluşturur, böylelikle beslenme gıdaların direkt olarak midenin içerisine elle girmesiyle başarılabilir. Yiyecek bir kere midede olduğunda, sindirim ve emilim beyin ölümü olan kişilerde bile gerçekleşebilir. Merkezi sinir sistemi, yutma ve defekasyon (bağırsaklardakilerin rektum ve anüs yoluyla dışarı atılması) için gereklidir, fakat yiyeceğin yutulmasından arta kalanların anüsden dışarı atıldığı zamana kadar bağırsak sorumludur.

Uyku-Bağırsak Bağlantısı;

İki beyin arasındaki devre üzeri günışığına çıktıkça, araştırmacılar insanların neden öyle davrandıklarını ve hissettiklerini anlamaya başladılar.

Beyin ve bağırsak uyku saatlerimiz esnasında da birbirine çok benzer, ikisi de doğal 90-dakikalık devrelere sahiptir. Beyin için, bu yavaş dalga uykusu rüyaların meydana geldiği hızlı göz hareketi uykusunun periyodlarında kesilir. Bağırsak için, 90-dakikalık devreler de kas  kontraksiyonlarının yavaş dalgalarına yol açar, fakat bunlar REM aralıklarıyla hızlı kas hareketinin kısa patlamalarıyla noktalanmışlardır.

Bu, iki beynin de birbirini etkilemesinden olabilir mi? Cevap, muhtemelen evettir. REM uykusu, otonomik sinir sisteminin canlandırması, değişmiş aktivite tarafından karakterize edilen bir uyku evresidir ve değişmiş kolon (kalın bağırsak) fonksiyonudur.

İnce ve kalın bağırsak problemleri olan hastaların anormal REM uykusu eğiliminde olduklarını da biliyoruz. Yetersiz uyku; İrritıbıl Bağırsak Sendromu (IBS) ve Ülser Olmayan Dispepsi’li (‘’ekşi mide’’ olarak da bilinir) olan hastalar, sabahları uykudan yorgun ve tazelenmemiş kalkmaktan yakınan pek çokları, belki de büyük bir çoğunluğun tarafından bildirilmiştir. Hastalar derin uyku diye tasvir ettiklerinden uyandıktan sonra bile, yorgunluk ve tükenmişlik genel hissini bildirirler.

Anormal REM uykusu, IBS’yi ve Ülser Olmayan Dispepsi’yi tedavi etmede etkili olduğu gösterilen anti depresan Amitriptilin’in düşük doz tedavisiyle azaltılmıştır. Beyni etkilediği dizayn edilen pek çok ilaç bağırsağı da etkilemektedir.Örneğin, bağırsak nörotransmitter’ı serotonin’le yüklüdür. Aslında, vücutta hiçbir yerde olmayandan daha fazlasına neden olmaktadır. Serotonin, Peristalsis’in (sindirim sistemindeki kasların dalgalı hareketleri) başlamasıyla bağlantılıdır.


Endişe-Bağırsak Bağlantısı;

luoksetin (Prozak) ve benzer-davranan anti depresanların diğer türlerini alan insanların yaklaşık yüzde 25’i; mide bulantısı, ishal ve kabızlık gibi gastrointestinal problemlerle karşılaşırlar. Bu ilaçlarla olan problem, kullanılması gereken serotonin’in hücreler tarafından alınımının önlenmesidir. Bu; üzüntülü olan kişinin beyinde daha fazla serotonin’e sahip olmasını olanak sağlarken, daha azı gastrointestinal bölgenin hücrelerinin kullanımı için mevcuttur.

Beslenme Uzmanı Dr. June Butlin, "Serotonin, sindirim bölgesini sakinleştirir, peristaltik ve sekretuar refleksleri başlatır. Uzun süre kullanımı veya yanlış dozajı; mide bulantısı, kusma, kabızlık ve iştahta dalgalanmalara neden olabilir’’ şeklinde yazmıştır.

New York Times makalesinde bildirilen bir çalışmada Dr. Gershon ve çalışma arkadaşları, Prozak’ın bağırsak üzerindeki yan etkilerini açıklıyorlar. Bir kobayın kalın bağırsağının bir bölümünü bir yere monte ettiler ve giriş yerinin sonuna küçük bir pelet koydular. Ayrılan kalın bağırsak, peleti sütunun ‘anal’ sonuna, aşağıya doğru, sanki bir hayvanın içinde olduğu gibi döndürdü. Dr. Gershon’un yazıda açıkladığı gibi araştırmacılar, kalın bağırsağa küçük bir miktar Prozak koyduklarında pelet ‘’büyük vitese’’ geçmiştir. Yazıda ‘’İlaç, peletin kalın bağırsak aracılığıyla geçtiği hızı iki kata arttırdı, bu da bazı insanların neden ishal olduklarını açıklar’’ denilmiştir. Şaşmamalı ki, Prozak küçük dozlarda kronik kabızlığı tedavi etmek için kullanılmaktadır.

Az bir miktarı kabızlık için faydalı olsa da, çoğu faydalı değildir. Gershon takımı kobay kalın bağırsağının içerisindeki Prozak’ın miktarını son derece arttırdığında, pelet hareket etmeyi tamamen durdurdu. Bundan dolayı birazı kabızlığı tedavi etmekte, çok fazlası da kabızlığa neden olmaktadır. Prozak duyusal sinirleri uyarır, bu nedenle mide bulantısına da yol açabilir.

Bağırsak beyine çok benzer opiat reseptörlere sahiptir. İyileştirici Cevap kitabının(Freedom Yayımevi, 2002) yazarı, Ağrı Yönetimi Uzmanı Dr. Michael Loes, "Sürpriz olmayan bir şekilde, morfin ve eroin gibi merkezi sinir sistemi üzerinde hareket ettiği düşünülen uyuşturucular kabızlığa neden olarak bağırsağın opiat resptörlerine de bağlanırlar. İki beyin de opiat’lara bağımlı olabilirler’’ demiştir.

Pek çok Alzheimer ve Parkinson rahatsızlığı hastaları kabızdır. İlk olarak beyni veya merkezi sinir sistemini etkilediğini düşündüğümüz bir hastalık, bağırsağı da etkiler.

Bağırsağımız bazı hayret verici şekillerde de bize yardım eder. Bağırsak, Benzodiyazepin olarak adlandırılan kimyasalları üretir. Bunlar, Valyum gibi anti depresan ilaçlarda bulunan aynı kimyasallardır ve bunlar, ağrıyı yatıştıran aynı kimyasallardır. Belki de bağırsağımız gerçekten vücudumuzun endişe ve ağrıyı dindirenidir. Bağırsağın gıdalarımızdaki kimyasallardan Benzodiyazepin’i, bakteriyel hareketleri sentezleyip sentezlemediğinden emin değilken; şiddetli ağrı zamanlarında bağırsağın aşırı hızlandığını, Benzodiyazepin’i beyne ulaştırdığını biliyoruz. Maryland, Bethesda’daki Ulusal Sağlık Enstitüsü Nörobilim Laboratuarı’nda bir nörokimyacı olan Dr. Anthony Basile, ‘’Sonuç, hastayı bilinçsiz hale getirmek veya en azından ağrıyı azaltmak’’ demiştir.

Biraz Geçmiş

Dünyanın iyileştirici ve mistik gelenekleri süresince karın; enerji ve bilincin önemli bir merkezi olarak görülmüştür. Hindistan’ın büyük spiritüel ustaları kocaman karınlarla övünürler. Bu muazzam karınların Prana’yla (Yaşam Gücü,Yaşam Enerjisi) dolu olduğu düşünülmüştür. Bundan dolayı, Hintli ressamlar tanrılarını çoğu kez koca bir göbekle çizerler.

Çin’de nazik tai chi sanatı alt karnı; enerjinin rezervuarı olarak belirtir. Tai chi hocası, Qigong’un Yolu (Ballantine Kitapları 1997) kitabının yazarı Kenneth Cohen, karnın içine qi’yi (Prana- Yaşam Gücü) sıkıştırarak karın bölgelerinin kuvvetlendirilmesinin nasıl mümkün olduğunu açıklamaktadır. Cohen, ‘’Çinli bakış açısından karın; dan tian veya uzun yaşam ve bilgeliğin tohumlarını ektiğiniz iksir alanı olarak göz önüne alınmaktadır’’ demiştir.

Son olarak, İncil’e ait çağda kalp olarak adlandırdığımız, duygunun yeri; aslında ince ve kalın bağırsağı ima ediyordu. Bu düşüncenin kendisi, genç Romeo’nun Juliet’e gönderdiği aşk notunda söylediği ‘’ Beni duygulandırıyorsun’’ imajını hayalde canlandırır.

Tüm ciddiyetine rağmen; bugün pek çok insan bağırsak sağlığını tamamen görmezden gelmektedir. Bunun sonucu olarak ‘bağırsaklarını merkez aldığını bileydiler, üstesinden  gelebilirlerdi’ gibisinden sağlık problemleriyle karşılaşmaktadırlar. Böylece sanırım hatırlanacak şey, Dr.Gershon’un kaydettiği gibi, "Bağırsağınıza iyi bakın, bağırsağınız da size iyi bakacak’’tır.

Bu makale http://altmedangel.com/gutbrain.htm’den çevrilmiştir.
Çeviren: Esin Tezer


Bu yazı; http://www.okyanusum.com/beyinbagirsakbaglantisi.html den alınmadır

Bağırsak ve Beyin Ekseni



        Bağırsak sağlığı ve beyin sağlığı birbiriyle çok ilişkilidir!
Son zamanlarda neredeyse her hafta ya bir makale ya da tv programı, sindirim bölgesi ve vücudun geri kalanı arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Bu aslında çok uzun zamandır biliniyordu ama artık hak ettiği ilgiyi buldu.
Bugün bağırsak beyin ekseni hakkında konuşmak istiyorum. Dr Datis Kharrazian: “Bağırsakların beyin sağlığıyla çok yakın ilişkisi vardır. Deneyimlediğiniz, hissettiğiniz ya da yaptığınız her şey beyin işlevlerinden biridir. Keyif alabilmek, algılamak, anlamak ve hayatı deneyimlemek, ateşleme oranı ve beyin sağlığınız ile ilgilidir” dedi.
BEYİN-BAĞIRSAK EKSENİ: Beyin Bağırsaklarınızı Nasıl Etkiler?
Vagus siniri (10. Kafa siniri) ile iyi iletişim- Beyin sapı aracılığıyla olan beyin mesajlarının %90’ı (özellikle de sempatik sinir çekirdekleri) vagus sinirini etkiler. Bu yüzden de sindirim sisteminin “beyni” olan enterik sinir sistemi ile iletişime geçer. Bu da önemli sindirim işlevlerini tetikler. Mesela,
Bağırsak hareketi
Mide asit sekresyonu
Pankreatik enzimler
Safra kesesi kasılması
Stres- Beyin stresi algıladığında, iyi bir sindirim için gerekli olan parasempatik tepki yerine ( dinlen ve sindir), sempatik tepki ( savaş ya da kaç) tetiklenir. Stres ayrıca,
İnce bağırsak geçiş süresini yavaşlatır
Aşırı bakteri gelişimini artırır
Bağırsak bariyerini tehlikeye atar
Kortizol tepkisi aracılığıyla inflammasyonu tetikler, bu beyne zarar verir, dolayısıyla da daha fazla strese yol açabilir. Dha fazla stress daha fazla inflammasyona yol açar ve böyle sürer gider.
Vagus siniri ile kötü iletişim- vagus siniri ile kötü iletişim şunlara yol açar:
Bağırsaklardaki düşük kan akışı
Yukarıdaki nedenden dolayı hastalığa yol açan maya ve bakteri artışı
Yukarıdaki nedenden dolayı bağısak geçirgenliği (akıntılı bağırsak)
Yukarıdaki nedenden dolayı kronik düşük seviye inflammasyon
İnflamatuvar sitokin( bağırsak opiatları ve peptitleri yanısıra)kan-beyin bariyerini geçer.
Yukarıdaki madde sonucu “sızınıtılı” beyin bariyeri ve “aktive olmuş” mikroglia hücreleri (beynin bağışıklık hücreleri) oluşur.
Bu da inflame olmuş beyine yani azalan sinir iletimine ve depresyona neden olur.
Dolayısıyla vagus siniri ve beyin iletişimi azalır
Ve tüm döngü yeniden başlar
BAĞIRSAK- BEYIN EKSENİ : Bağırsaklar Beyni Nasıl Etkiler ?
Bağırsağın kendini zehirlemesi- Glukozun laktik aside, suya ve de enerjiye dönüşmesi beklenir. Ama vücudunda aşırı Candida bakterisi ya da diğer mayalardan olan kişilerde bir fermentasyona uğrar ve alkol ve onun yan ürünü olan asetaldehite dönüşür.
Faydalı mikropların zarar görmesi- antibiyotikler, doğum kontrol hapları, işlenmiş gıdalar, kimyasallar, stres vs. hastalığa yol açan maya ve bakteri artışına yol açar. Bu da şunalar yol açar:
Sızıntılı bağırsaklar
Kronik düşük seviye inflamasyon
İnflamatuvar sitokin ve diğer toksinler kan- beyin bariyerini geçerek hasar verirler
Inflame olmuş(iltihap) beyin
Azalan sinir iletkenliği
Depresyon ve azalan vagus sinir iletişimi
Ve tüm döngü yeniden başlar3. Gluteomorfin ve casomorfin- Bunlar buğday ve süt ürünlerinde bulunan glüten ve kazein proteinlerinin hatalı parçalanmasından kaynaklanan opiat benzeri maddelerdir. Bunlar hem çocuklarda hem de yetişkinlerde madde bağımlılığı semptomlarını kopyalayabilirler.
Düşük Serum Sülfat-Sülfat, zehir giderme ve sinir taşıma(nörotransmitter- beynimizin ulakları) metabolizması için çok önemlidir. Patojenik-hastalığa yol açan mikropların aşırı artması sülfatı sülfite dönüştürebilir. Bu da onların faydalı değil zararlı olmalarına yol açar. Otistik çocukların çoğunda ciddi derecede sülfat eksikliği bulunmaktadır.
Metabolik artıklar- Bağırsaklardaki patojenik mikroplar tarafından üretilen bu metabolik artıklar beyin için nörotoksin(sinir sistemi üzerinde zararlı etkisi olan zehirli maddeler) olurlar.

21 Haziran 2012 Perşembe

İKİNCİ BEYİN (1)


        İki Kere Düşünün: Bağırsağın  ‘’İkinci Beyni’’,  Ruh Halini Ve Sağlığı Nasıl Etkiler?

        Karınlarımızdaki enterik sinir sisteminin sadece yediğimiz yiyeceği işlemden geçirmenin çok daha ötesini nasıl yaptığının yeni geliştirilen ve şaşırtıcı görüntüsü...

        Olimpiyatçılar Vancouver’da altın için çabaladıkça, en sağlam olanları bile, midedeki o tanıdık ‘’uçuşan kelebekler’’ hissini muhtemelen deneyimleyecektir.

        Bu hissin altında yatan; çok yoğun olan, bazı bilim adamlarının ‘’ikinci beynimiz’’ olarak adlandırdıkları, çoğu kez dikkate alınmayan, bağırsaklarımızın içini kaplayan bir nöronlar ağıdır.

        Önemli nörotransmitter’larla dolu olan bu nöral doku kütlesinin daha derin anlayışı, onun sadece sindirimi idare etmekten veya ara sıra olan ani sinir spazmını vermekten çok daha fazlasını yaptığını gözler önüne sermektedir.

        Kafataslarımızdaki büyük olanla bağlantı halinde olan bağırsaklardaki küçük beyin, zihinsel durumumuza kısmen karar verir ve vücudun her tarafında belirli hastalıklarda anahtar roller oynar. Onun etki alanı geniş olsa da; ikinci beyin, herhangi bilinçli düşüncenin veya karar vermenin merkezi değildir.

        New York Presbyterian Hastanesi/Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi’nde Anatomi ve Hücre Biyolojisi Departman başkanı, yeni oluşan Nörogastroenteroloji alanında uzman ve 1998 yılı kitabı ‘’İkinci Beyin’’ (HarperCollins Yayınevi) in yazarı olan Michael Gershon, "İkinci beyin, büyük düşünce süreçlerine yardımcı olmamakta. Din, filozofi ve şiir, baştaki beyine bırakılmış’’ demiştir.

        Teknik olarak enterik sinir sistemi olarak bilinen ikinci beyin, bağırsağımızın uzun kanalının duvarlarında gömülmüş nöronların kılıflarından veya yemek borusundan anüs’ün sonuna kadar yaklaşık dokuz metre olarak ölçülen beslenmeyle ilgili kanaldan meydana gelmiştir. 


        Gershon, ikinci beynin, hem omurilik (spinal kord) hem de çevrel(periferik) sinir sistemindekinden daha fazlasını, 100 milyon civarında nöronu kapsadığını söylemiştir.   

        Enterik sinir sistemindeki nöronların bu kalabalığı, bağırsağımızın iç dünyasını ve onun içindekileri ‘’hissetmemize’’ olanak sağlar. Bu nöral ateş gücünün çoğu, sindirimin günlük ayrıntılı öğütümünde hazmedilmeye başlanır. Yiyeceği parçalama, besin maddelerini emme ve atığın dışarı atılması; kimyasal işlemden geçmeyi, mekanik olarak karışımı ve her şeyi tamamen taşıyan ritmik kas kasılmalarını gerektirir.

        Gershon, böylelikle, kendi refleksleri ve hisleriyle donanımlı ikinci beynin, bağırsak davranışını beyinden bağımsız olarak kontrol edebildiğini söylemiştir. Bu sinirlerin çapraşık ağının beyinlerimizden uzakta omurilik aracılığıyla olmasındansa, sindirim ve ‘’yerinde’’ boşaltım için muhtemelen geliştirdik.

        Gershon, "Baştaki beynin, bağırsaktaki beyinle görevlendirilen sindirimin kirli işiyle ellerini kirletmeye ihtiyacı yok’’ demiştir. Bununla birlikte, o ve diğer araştırmacılar, ikinci beynin karmaşıklığının, bu işlemden geçirmeyle tek başına yorumlanamayacağını açıklamaktadırlar.

        Los Angeles (U.C.L.A.), California Üniversitesi’ndeki David Geffen Tıp Okulu’nda Fizyoloji, Psikiyatri ve Biyodavranış Bilimleri profesörü olan Emeran Mayer, "Sistem, sadece şeylerin kolonunuzdan çıkmasını sağlama almada gelişmiş olmak için çok karmaşık’’ demiştir. Örneğin, bilim adamları onuncu kafa sinirinin (vagus), içorganlarla ilgili temel sinirdeki (primer viseral) tellerin, neredeyse yüzde 90’ının bağırsaktan beyne bilgi taşıdığını ve tersinin olmadığını öğrendiklerinde şok geçirmişlerdir. Gershon, ‘’O bilginin bazısı kuşkusuz ki hoş olmayan’’ demiştir.

        İkinci beyin, zihnimizin halini diğer daha da anlaşılması güç yollarda da bilgilendirir. Mayer, "Duygularımızın büyük bir kısmı, muhtemelen bağırsağımızdaki sinirlerden etkilenir’’ demiştir.

        Gershon, ‘’midede uçuşan kelebeklerin’’, bağırsakta fizyolojik stresimize cevabın bir parçası olarak sinyal vermesinin sadece bir örnek olduğunu söylemiştir. Sindirim sistemiyle ilgili (Gastrointestinal-GI) karışıklık, birisinin ruh hallerini bozabilse de; her günkü duygusal iyi olma, aşağıdaki beyinden yukarıdaki beyine olan mesajlara dayanabilir. Gershon, örneğin depresyon için faydalı bir tedavi olan, vagus sinirinin elektriksel uyarılmasının bu sinyalleri taklit edebileceğini söylemiştir.

        İki beynin ortaklığı alınarak zihni hedef alan diğer depresyon tedavileri bağırsağı istemeyerek sıkıştırabilir. Tıpkı beyin gibi, enterik sinir sistemi de, 30 nörotransmitter’dan fazlasını kullanır ve aslında vücudun serotonin’inin yüzde 95’i bağırsaklarda bulunmuştur. Çünkü seçici serotonin geri alım (reuptake) inhibitörleri, SSRIs olarak adlandırılan antidepresan ilaç tedavileri, serotonin seviyelerini arttırır; zihinde çoğunlukla kimyasal değişikliklere sebep olma manasına gelen ilaç tedavilerinin yan etki olarak GI baskılarına sebep olması hayret verici değildir. İki milyondan fazla Amerikalıya eziyet eden Asabi Bağırsak Sendromu da kısmen iç organlarımızdaki çok fazla serotonin’den  kaynaklanır ve belki de ikinci beynin ‘’zihinsel hastalığı’’ olarak kabul edilebilir.

        Bilim adamları, enterik sinir sistemi tarafından yapılan serotonin’in daha sürpriz verici hastalıklarda da bir rol oynayabileceğini öğreniyorlar: 7 Şubat’ta çevrimiçi (online) yayınlanan yeni bir Nature Medicine çalışmasında, bağırsaktan serotonin’in serbest bırakılmasını engelleyen bir ilaç, menopoz sonrası kemirgenlerde kemik bozucu osteropoz hastalığını etkisiz hale getirmiştir (Scientific American, Nature yayın grubunun bir parçasıdır). Çalışmanın önde gelen yazarı ve Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi’nde Genetik ve Gelişim Departmanı başkanı Gerard Karsenty, ‘’Bağırsağın kemik yoğunluğunu düzenleyeceği, birisinin bu düzenlemeyi en azından kemirgenlerde osteropoz’u tedavi etmek için kullanabileceği, tamamen beklenilmeyendi’’ demiştir.

        İkinci beyinden sızan serotonin, çoğunlukla erken çocuklukta ilk farkedilen gelişimsel hastalık Otizm’de bile bir kısım rol oynayabilir. Gershon; beyindeki nöronlar ve beyin arasında snaps oluşumuyla alakalı aynı genlerin, beslenmeyle ilgili snaps oluşumunda da ilişkili olduklarını keşfetmiştir. Gershon, ‘’ Eğer bu genler otizm’le etkileniyorsa, bu; otizmli olan pek çok çocuğun kanındaki bağırsağın ürettiği serotonin’in yükselmiş seviyelerine ilaveten, neden GI motor anormalliklerine sahip olduğunu açıklayabilir’’ demiştir. 
     
        Yol bulan Nörogastroenteroloji’nin çiçek açan alanı, büyük ihtimalle ikinci beyin çalışmalarının içerisine bazı yeni anlayışı ve onun beden ve zihin üzerindeki etkisini sunacaktır. Gershon, ‘’Merkezi sinir sistemi için olan hastalıklardaki gibi, içindeki bağlantılı olan lezyonlara sistematik olarak hiç bakmadık. Bugün beyin ve omuriliğin bazı bağlantılarının Multipl Skleroz’a (MS) işaret etmesi gibi, belki bir gün bağırsağın sinir sisteminde hastalıklar ve lezyonlar arasında iyi bilinen bağlantılar olacak’’ demiştir.

        En ileri araştırma, şu anda ikinci beynin vücudun bağışıklık yanıtına nasıl aracılık ettiğini sorgulamaktadır. Sonuçta, bağışıklık sistemimizin en azından yüzde 70’i bağırsakta yabancı istila edenleri dışarı atmak ve öldürmeye yöneliktir.

        U.C.L.A.'dan Mayer, bağırsaktaki trilyonlarca bakterinin fazlasıyla sayıda üstün olan enterik sinir sistemi hücreleriyle nasıl ‘’iletişim kurduğu’’ üzerinde çalışıyor. Bağırsağın sinir sistemiyle ilgili olan çalışması, omuzlardan yukarıda olana ilaveten, ikinci beyni tedavi etmek için psikiyatrinin gelecek yıllarda genişlemeye ihtiyacı olacağını düşünmeye yönlendirmiştir.

        Böylelikle Olimpiyat oyunlarında yarışmak için hem fiziksel yetenekli ve zihinsel yeterince kuvvetli olanlarımızın, hem de evde seyredenlerimizin, ‘’bağırsak duyguları’’ denilenlere gelecekte daha çok dikkat etmemiz  gerekebilir.

Yazan: Adam Hadhazy, 12 Şubat 2010
Çeviri: Esin Tezer )


(NOT; http://www.okyanusum.com/ikincibeyin.html sitesinden alınmıştır.)

20 Haziran 2012 Çarşamba

HZ. ADEM İLE İLK İNSAN OLAN ADEM AYNI DEĞİL



Bugünkü insan türü olan Homo sapiens sapiens’in ilk ferdi olan ilk insan Adem’in yaratılışı, Doğum tarihi MÖ:3761 veya 3100 olarak belirlenen peygamber Adem’den çok çok öncelere gitmektedir. Homo sapiens sapiens tarih sahnesine ilk defa 100.000 veya 200.000 yıl önce doğu Afrika, Ortadoğu ve Asya da çıkmıştır. Daha sonra bazı kolları buralardan sıra ile Batı Afrikaya (100.000 – 50.000 yıl önce) Orta ve doğu Avrupaya, (50.000 – 40.000 yıl önce) daha sonra batı Avrupa, güney ve orta Amerika ile Okyanusya’ya (40.000 – 35.000) yıl önce ve son olarak Kuzey Amerika’ya (20.000 – 15.000 yıl önce) göç etmişler, veya orada yaratılmışlardır.



Tekrar etmek gerekirse İlk insan Adem’in ve ilk ademoğullarının dünyada ki  biyolojik yaratılışları en azından 100.000 seneden fazladır. O zaman MÖ.3.761 veya 3.100 yılında yaratılmış olan peygamber Adem, ilk insan Adem olamaz. İlk insan ve ilk peygamber, Adem ile Peygamber Adem bu iki insan arasında geçen zaman diliminde dünyanın çeşitli yerlerindeki başka kavimlere de pek çok peygamberler gönderilmiş olması gerekir.





 *********************************************************



Eldeki mevcut bilgiler dini taassuptan arındırılarak akıl ve mantığın süzgecinden geçirildiğinde iki farklı Adem'den söz edildiği açıkça anlaşılmaktadır.  Bu bölümde peygamber Adem hakkında görüşlerimizi ortaya koymaya çalışacağız.



Peygamber Adem'in doğumunu zaman ve mekan koordinatlarına yerleştirdiğimizde onun MÖ.3.100 - 3.000 yıllarında Sümer ülkesinde yaşamış bir Sümerli olduğu anlaşılır. Krallar listesinde isminin yer alması Kutsal kitaplarda ve inanç sisteminde peygamber olarak bilinmesi, onun Sümer ülkesinde hem siyasi, hem dini bir lider olduğunu ortaya koyar.



MÖ. 3.100 - 2.900 yılları Mezopotamya'da Ubaid ve Uruk dönemlerinden sonraya rastlayan ve Jemdet Nasr denilen yeni ve parlak bir dönemin hüküm sürdüğü bir dönemdir. Yazının ve okuma yazmanın gelişmeye başlaması da bu dönemde olmuştur. 



(Prof. Dr. Mümin Köksoy- Yer bilimlerinin katkısıyla NUH TUFANI VE SÜMERLERİN KÖKENİ s/42 * s/188-189)



**************************************************** 


"İNSANSI"LAR ve "İNSAN"LAR



O devirde yeryüzünde bir tekâmül sürecinden geçerek bugünkü "insan"a son derece benzeyen; fakat zihnî fonksiyonlar yönünden düşünce, muhakeme gibi insanî vasıflardan yoksun; "homo-saphien" olarak adlandırılan, insan bedeninde hayvanlığı yaşayan topluluklar vardı... Ki biz bunlara "insansı" demekteyiz...



Bunlar, kişisel menfaatleri için birbirlerine her türlü zararı verebiliyorlar; kan döküp, fesat çıkarıyorlardı! Yaşamları yalnızca hayvansal düzeyde olup, yeme-içme, çiftleşme, olabildiğince her şeye sahip olma gibi son derece sınırlı bir şekilde devam ediyordu.



Elbette o zaman yeryüzünde en bilinçli varlıklar olan "CİN"ler de bunlar üzerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunabiliyorlardı...



Melekler de kendi kapasiteleri ve gördükleri örnekler kadarıyla, "Halife" olacak "insan"ı, o an'a kadar yaşam süregelmekte olan "insansı"lar gibi değerlendirerek; yeryüzünde kan dökücü, fesat çıkarıcı bir varlık zannetmişlerdi!



Oysa, "Âdem" ismiyle işaret edilen "şekillenmiş çamur" yani "hücresel beden" sahibi varlığa, yani "insansı"ya, belli bir kıvama -sevveytu- geldikten sonra Allâh, "ruhundan üfle"miş; böylece o, bir "mutasyon" geçirmişti! Bundan sonra da "insansı"lar arasında ilk "insan" olmuştu Hz. Âdem!......





 *********************************************************



       {{A. İmran/33. ayette de geçiyor, orada Allah’ın Adem’i seçtiği ifade buyruluyor. Allah Adem’i seçti; İnnAllahestafa Ademe ve Nuhan ve âle İbrahiyme ve âle ımrane alel âlemiyn. (A.İmran/33) Allah Adem’i seçti, Nuh’u seçti, İbrahim ailesini seçti, İmran ailesini seçti. Adem’i biliyoruz insanlığın sembol atası. Niye Nuh seçiliyor, peygamber çok, niye bunlar sayılıyor? Seçim için kendi dışında başkaları da olması lazım. Yani seçmekten söz etmemiz için alternatiflerin olması lazım.



Adem’in seçimi ne demek o zaman? Eğer Adem’in seçimi peygamber seçimi ile alakalı olsaydı arkasına bir de Nuh’u anmazdı. Değil, Eğer Nuh’u anmışsa tüm peygamberleri anması lazım. O zaman sadece peygamber seçimi değil, bu ikisi ile bir şey başlamış, bu ikisi arketip, prototip. Adem neyin Prototipi insanlığın prototipi. Peki Adem’i neyin içinden seçmiş? Rabbimiz seçtik diyor. Allah seçti İnnAllahestafa Ademe Allah Adem’i seçti.  seçmek için dedim ya eş değerde veya ona yakın değerde başka alternatifler olması lazım. Demek ki Adem’i kendine benzer diğer unsurlar içinden seçti. O zaman BEŞER yani canlı varlıklar içinden beşeri seçti, seçince Adem oldu. Beşere ruh üflendi, ruh üflenince akıl ve irade de verildi Adem oldu. (Mustafa İslamoğlu/ Rabb ismi videolarından)}}

 * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *


[Sual; Adem ile Beşer arasında ne fark vardır.

Cevap; İsrailiyata bulaşmadan bu soruya cevap verecek olursak insanın irade verilmeden önceki halini kast etmektedir beşer. İrade verildiğinde Âdem olmuş olur.
Sorun nedir peki? İsrailiyatı üreten akıl canlı varlık kategorilerine ilişkin anlama problemine sahiptir. Allah beşere ruh üflemiştir Adem olmuştur. Değil mi? ve nefahtü fiyhi min RuhİY. (Hicr/29) Ne zaman ki ruhumdan üfledim feka'u lehu sacidiyn o zaman secdeye kapan.
Esasında melekler insana değil üflenen ruha secdeye davet edilmiştir. Eğer insana beşerin beşerliğine olsaydı, eğer beşerin etine kemiğine olsaydı ruh üflenmeden secde ederlerdi.


Sual; İsrail rivayetleri üreten aklın insanın yaratılışına ilişkin temel problemi ne?
Cevap; Allah’ın beşere üflediği ruhun can olduğunu zannetmesidir. Yani Allah ruh üflemekle can verdi zannetmesidir. Oysa ki yer yüzünde canlılık insanla başlamamıştır, insan canlı zincirinin son halkasıdır ilk halkası değil bu Kur’an la sabittir. Okuyalım;
Evelem yeralleziyne keferu ennes Semavati vel Arda kâneta retkan. (Enbiya/30) O kâfirler görmediler mi ki gökler ve yer başlangıçta bitişikti.
Allah Allah..! Ayeti duydunuz mu? Bu hakikat geçen yy. da keşfedilmiştir. Gökler ve yerin bitişik olduğu hakikati. Başlangıçta bitişikti kâneta retkan fefetaknahüma biz onu sonradan ayırdık. ve ce'alna minelMai külle şey'in hayy yer yüzü ilk oluştuktan sonra da ne yaptık? ve ce'alna minelMai her canlıyı sudan başlattık, sudan kıldık. efela yu'minun. (Enbiya/30) İnanmayacak mısınız? Ne münasebet, Kurban olayım ya rabbi biz kimiz ki inanmayalım, sen diyeceksin de inanmayacağız. 
Kur’an ın inişinden 1.400 yıl sonra ilmen keşfedilen ilmi bir hakikat dile getiriliyor. İsrailiyatı üreten akıl insanı iki unsurdan ibaret sayıyor. Nedir? Ceset ve can, cisim ve can. Oysa beşere üflenen ruh 3. Unsurdu. Yani beşere üflenen ruh beşeri cansız ken canlı yapan şey değil, canlıyken akıllı iradeli ve vicdanlı yapan şey.

(Mustafa İslamoğlu- Esma-i Hüsna dersleri/ Hâlık)]
 


xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

 [[lk insan ve yaratılış hakkında... [Prof. Dr. Mehmet Okuyan])