26 Kasım 2014 Çarşamba

YÜZÜNÜ EKŞİTİP ARKASINI DÖNEN KİMDİ?



'Abese ve tevella; Yüzünü ekşitti ve arkasını döndü. Ayette ki ‘Abese fiili yüzünü ekşitmek, tevellâ fiili ise “arkasını dönmek” demektir.
Bu iki fiilin kime ait olduğu noktasında alimlerimiz arasında hemen hemen fikir birliği vardır. Nüzül sebebi rivayetinde de aktardığımız üzere olay,Hz. Peygamber’in görme engelli bir sahabîye karşı tutumuyla ilgili görülmekte ve devam eden ayetlerde bunun yanlış bir davranış olduğu beyan edilmektedir. Bu konu ile ilgili iki görüş hakkında bilgi verecek ve bazı değerlendirmeler yapacağız.
A) Yaygın kabule göre görme engelli bir sahabî daha önce başlamış bir tebliğ faaliyetinin arasına girince Hz. Peygamber bundan hoşlanmamış ve arkasını dönmüştür.
1 – Aslında bu sahabî her ne kadar görme engelli olsa da duymasında bir sorun yoktu ve muhtemelen Hz. Peygamberin yanında birilerinin olduğunu işitmekteydi. Bu nedenle onun da söze girmemesi ve konuşmanın bitmesini beklemesi gerekirdi.
2 – Esasında Hz. Peygamber yakın akrabasını uyarmakla emr olunmuştu ve söz konusu kişilerle de bu emir doğrultusunda görüşüyordu. Bu durumda daha önce Müslüman olan İbn, Ümmi Mektûm’un Hz. Peygamberden ilk etapta alabileceği bilgileri almış olması gerekirdi, muhtemelen bunları almıştı da. Dolayısıyla daha acil olan durum diğerlerinin dini dinlemesi ve tebliğden yararlanmasıydı. İbn. Ümmi Mektûm daha önemli olanı, daha az önemli olana tercih etmeli ve konuşmanın bitmesini beklemeliydi.
Buradan bakıldığında Hz. Peygambere nispet edilen “ilgilenmeme” davranışı mazur görülebilirdi. Ancak “Seni izleyen Mü’minlere kol kanat ger” şeklinde ki Şu’arâ/215 ayetinde ise onun çevresinde ki mü’minleri dışlamamak ve onları koruyup gözetmek emri de yer almaktaydı. Bu nedenle Hz. Peygamber Yüce Allah tarafından uyarılmak durumunda kalmıştı. Demek ki Hz. Peygamber burada bir içtihat hatası yapmıştı ve bu nedenle de uyarılmıştı.
3 – Toplumda fakirler ve düşkünler kendilerinin ikinci plana itildikleri gibi bir kanaate sahip olmamalıydı bireysel ve toplumsal olarak onlara bir önceliğin verilmesi gerekliydi. Bu açıdan Hz. Peygamber uyarılmış ve davranışının yanlışlığı mesajı kendisine verilmişti. Aslında yüce Allah En’am/52 de Hz. Peygambere; “Rablerinin rızasını gözeterek sabah akşam O’na yalvaranları huzurundan kovma” buyurarak bu konuda bir uyarıda bulunmuştu.
Eğer ‘Abese suresinin ilk ayetlerinde ki fiiller Hz. Peygambere aitse En’am/52 deki bu uyarının da ‘Abese/1 deki davranışla ilgili olduğunu söylemek durumundayız. Çünkü bir peygamber uyarıldığı bir konuda aynı hatayı iki kere yapmaz. Kaldı ki Hz. Peygamber Kehf/28 de ”Rablerinin rızasını gözeterek sabah akşam O’na yalvaranlarla birlikte sen de sabret” buyurularak sabırlı olması noktasında uyarılmıştı. Durum böyle olunca En’am/52 ve Kehf/28 deki uyarıların ‘Abese/1 deki davranıştan sonra indirildiğini söylemek zorundayız. Ancak surelerin kabul edilen iniş sırası bu görüşü zora sokmaktadır.
B) Yüzünü ekşitip arkasını dönme işini Mekke’nin ileri gelenlerinin yaptığını benimseyenler de vardır. Buna göre yüzünü çevirip arkasını dönen kişi peygamber değil yanında ki kibirli şahıstı. Bu görüşün bazı delilleri olduğunu düşünmekteyiz.
1 – Âyette ki ‘Abese ve Tevellâ fiillerinin ait olduğu kişinin Müddessir/22-23 geçtiği üzere Velid Bin Muğira olmaihtimali yüksektir. Orada hem ‘Abese hem de arkasını dönmek anlamında ki edbera kelimeleri geçmektedir Söz konusu fiillerin vahyin muhatabı bir peygambere aidiyeti noktasında sorun görülebileceği için yüzünü çevirip arkasını dönme eylemi Hz. Peygambere nispet edilmek istenmemektedir. Kur’an da iki kez geçen ‘Abese fiilinin bir yerde Velid Bin Muğira ya, diğer bir yerde Hz. Peygambere nispeti zihinleri yorabilecek sonuçlara da neden olabilir. Fiili Hz. Peygambere nispet etmeme durumu çok önemli bir hassasiyet ifadesidir Hz. Peygamberi böyle bir davranıştan uzak görme arayışıdır. Bu yaklaşımın saygıdeğer olduğu kuşkusuzdur.
2 – ‘Abese suresi iniş sırasına göre 23. Sırada ki Necm suresinin hemen sonrasıdır, yani 24. Sıradadır Bu durumda ’Abese suresinin ilk iki ayetinde ki zamirlerin ait olduğu şahsı Necm’de aramak yanlış değildir. Hatta eğer bir sorun varsa, zamirin ait olduğu kelimeyi orada aramak bir zorunluluktur. Buna göre Necm/33-42. Ayetlerdehaktan yüz çeviren bir tipten söz edilmekte ve 33. Ayette bu kişinin ilk özelliği tıpkı ‘Abese de olduğu gibi tevellâ fiiliyle ifade edilmektedir. Kaynaklarda belirtildiğine göre bu şahıs ta Müddessir de olduğu gibi Velid Bin Muğira dır.
Anlaşılan o ki bu kişi hem kendini diğer insanlardan üstün gören, >hem de başkalarının dertleriyle ilgilenmemede ısrarcı bir anlayışa sahip birisiydi. Dolayısıyla görme engelli sahabî Hz. Peygamberin yanına geldiğinde yüzünü ekşitip arkasını dönenin Velid olduğunu söylemek diğer görüşe göre daha doğrudur. Çünkü bu iki sure peş peşe indirilmiştir. Dûha ve İnşirah’ta veya Fil ve Kureyş surelerinde, hatta bütün surelerde olduğu gibi Necm ve ‘Abese sureleri arasında da konu ilişkisinin bulunduğunu ifade ederek bu yaklaşımın isabetli olduğunu belirtmek zorundayız. Vahyin indiriliş sırasına göre peş peşe olan surelerden zamirlerin önceki suredeki bir isme ait olmasında bir sorun yoktur.
3 – Surenin ilk 2 ayetinde ki fiillerin gaip, yani 3. Tekil şahıs sigasında getirilmesi de bu tercihin dolaylı destekçisi durumundadır. Her ne kadar 3. Ayette ki muhatap zamirine geçişin bir “iltifat sanatı” gereği olduğukabul edilse de ilgili fiilleri bir önceki sırada indirilen surede ve sözü edilen Velîd’e ait görmenin önemli bir tercih olabileceğini belirtmek durumundayız.
4 – İniş sırasında ki peşpeşeliğe ilaveten resmi sıralamada ‘Abese suresinden önceki sure olan Nâzi’ât suresinde de iki insan tipinden söz edilmektedir. Buna göre surenin 37 – 39 ayetlerinde azgın insana yer verilmekte, onun dünya hayatını tercihi gündeme getirilmekte ve sonunda varacağı yerin Cehennem olduğu beyan edilmektedir. İşte ‘Abese’de ki yüzünü ekşitip arkasını dönen kişinin böyle bir tip olduğunu söylemek ve maksadı Velîd bin Muğıra olarak belirlemek gerekir. Çünkü resmi sıralamada da sureler arasında çok önemli konu bağlantıları mevcuttur.
5 – Bir peygamberin yanında bulunan mağdur ve mazlum kişilerin oradan uzaklaştırılması isteği kâfir yöneticilere ait bir talep olarak Kur’an da yer almaktadır. Kâfir ileri gelenler; “ayak takımı, sığ görüşlüler, toplumun en düşükleri” olarak gördükleri o günün mü’minlerini Hz. Nuh’un yanındanuzaklaştırmasını ondan istemiş, Hz. Nuh ise bunu yapamayacağını kendilerine ifade etmişti. (Hud/27-31 ,  Şuârâ/111-115) Bu ayetlerden de açıkça anlaşılacağı üzere küfrün tabiatında İblis’ten gelme bir bozukluk olarak “İmanı ve Mü’mini hakir görmek” vardır. Eğer ‘Abese suresinin ilk ayetlerinde ki fiilleri Velîd bin Muğira ile ilişkilendirirsek bunu küfrün tabiatını devam ettirmesi olarak anlayabiliriz. Onların isteği Statü farkı yaratmak ve sınıf ayırımı yamaktı.
6 – Ebu Leheb örneğinde de olduğu üzere çevredeki diğer mü’minleri hor ve hakir görenler vardı Tebbet suresinin iniş nedeni olarak gösterilen rivayete göre Ebu Leheb; “Yuh olsun, yazıklar olsun sana bizi bunun için mi buraya topladın” diyerek kalkıp gitmişti.
Diğer bir rivayete göre ise şu bilgiler yer almaktadır. Bir gün Ebu Leheb Hz. Peygambere hitaben “Sana inanırsam bana ne verilecek?” diye sorunca Nebî (as.); “Müslümanlara verilen ne ise o” cevabını vermişti. Bunun üzerine o; “Benim onlara göre bir üstünlüğüm yok mu?” deyince  bu defa Hz. Peygamber; “Ne ile üstün tutulacaksın ki?” demiştir. Bu cevabı alan Ebu Leheb; “>Böyle bir dine yazıklar olsun Beni diğer insanlarla bir tutan böyle bir din olmaz olsun.” Demişti. (Taberi)
İşte küfrün yapısında imanı hakir görmek olduğu için ‘Abese suresinin ilk iki ayetinde ki fiillerin Velîd Bin Muğira’ya ait olması fikrinin diğer görüşe göre daha tutarlı olduğunu belirtmek durumundayız. Bu nedenle saydığımız gerekçeler doğrultusunda “yüzünü ekşitip arkasını dönen kişinin Hz. Peygamber değil Velîd Bin Muğira olduğu görüşünü benimsediğimizi özellikle belirtmek istiyoruz.
[(KISA SURELERİN TEFSİRİ II/ 188-191)Mehmet OKUYAN)]

15 Kasım 2014 Cumartesi

ANTİK MISIRDA KABLOSUZ ELEKTRİK KULLANILIYORDU.



        Medeniyetlerin ilkelden gelişmişe doğru ilerlediği iddiası evrimcilerin tarihe uyguladıkları bir safsatadır. Tarihi kaynaklar ve bulgular evrimci safsatalar ve önyargılar terk edilerek incelendiğinde karşımıza ileri teknolojiler kullanılan medeniyetler çıkmaktadır. Antik Mısır, Maya’lar ve Sümerler den geriye kalan izler geçmiş çağlarda elektrik, elektrokimya, elektro manyetik, metalürji, hidro jeoloji, tıp, kimya, fizik gibi bilim dallarının geniş ölçüde kullanıldığına işaret eder. Eski Mısır’da elektrik verimli şekilde üretilebiliyor ve geniş çapta kullanılabiliyordu. Bağdat pili, ilk ark lambaları o dönemde kullanılmıştır.

Peki, eski Mısır’da elektrik üretimi bununla sınırlı mıydı? Mısır tarihi dikkatle incelendiğinde aydınlatmada ki mükemmellik hemen göze çarpar. Piramitler Kral mezarlarının koridorlarında hiçbir iz kalıntısına rastlanmamıştır, çünkü bu bölgeler elektrik kullanılarak aydınlatılmıştır. Rölyeflerde görüldüğü gibi Mısır’lılar kablosuz bir elektrik kaynağıyla yanan ve elde taşınan lambalar kullanmışlardır. İskenderiye fenerinde kullanılan ark lambası da antik Mısır’da elektriğin kullanıldığının bir başka delilidir. 24 saat aydınlık olan İskenderiye fenerinin ihtiyacı olan enerji ancak düzenli elektrik kaynağıyla sağlanabilirdi.

Mısır piramitleri alternatif elektrik üreten dev enerji santralleri idi. Büyük piramidin dışı bir jiletin bile arasından geçemeyeceği kadar sıkı şekilde beyaz kireç taşıyla kaplanmıştır.

1 - Beyaz kireç taşı magnezyum içermez ve yüksek derecede yalıtkan özelliğe sahiptir. Bu yalıt kanlık özelliği nedeniyle piramidin içinde ki elektrik kontrolsüz şekilde dışarı yayılmaz.

2 – Piramidin içinde kullanılan taş bloklar elektriği maksimum seviyede iletme özelliğine sahip kristal ve az miktarda metal içeren bir başka tür kireç taşından yapılmıştır. Piramidin içinde ki tüneller ise granitle kaplanmıştır. İletken bir taş olan granit eser miktarda radyo aktif bir maddedir ve tünellerin içinde ki havanın iyonize olmasını sağlar. Yalıtkan bir elektrik kablosunu incelediğimizde iletken ve yalıtkan maddelerin piramitlerde olduğu gibi aynı sıra ile kullanıldığını görürüz.

3 – Piramidin iletken ve yalıtkan yapısı mükemmel bir mühendislik örneğidir. Ancak elektriğin üretimi için bir enerji kaynağına ihtiyaç vardır. Piramitlerin üzerinde bulunduğu Giza vadisi yeraltı su kanallarıyla kaplıdır. Piramitler arası suyla dolu olan bir kireçtaşı kayacının üzerinde yükselir. Yeraltı sularını yüzeye taşırken elektriği de yukarılara ileten bu özel kayaç katmanlarına akifer adı verilir. Akiferlerden geçen Nil nehrinin yüksek debili suyu elektrik akımı üretir buna fizyo elektrik adı verilir. Piramidin yeraltı odaları bu fizyo elektrik yüklü kayacın içine yapılmış granit iletkenlerdir. Bu elektrik akımı piramidin granitle kaplı yer altı odalarından üst bölümlerine doğru iletilir. Granit elektriği yüksek derecede iletme özelliğine sahiptir. Piramidin zemininde doğal olarak bulunan elektro manyetik alan böylece konsantre şekilde piramidin üst katmanlarına iletilir.

Piramidin en tepesinde yüksek iletkenliği ile bilinen altın bir bölüm bulunur. Bu bölüm günümüzde yerinde bulunmamaktadır. Bu nedenle piramidin tepesi kusursuz geometrik şeklini kaybetmiştir. Bu altın bölüm negatif iyonların İyonosfer’e iletilmesinde etkili rol oynar. Bu şekilde bir akım oluşturulmuş olur.

Peki, bir akifer yardımıyla elektro manyetik alanı toprak üstüne iletmek ne işe yarar? Mısır da 5.000 yıl önce kullanılan bu teknolojinin aynısını 1900 lerin başında elektrik teknolojisinin mucidi olarak bilinen Nikola Tesla Amerika’da inşa ettiği kulede uygulamıştır. Alternatif akım, elektrik motoru, radyo, lazer, radar gibi temel elektrik teknolojisinin mucidi olan Nokola Tesla 1901-1917 yılları arasında inşa ettiği Wardenclyffe kulesinde ses ve görüntüleri eş zamanlı olarak kıtalar arasına aktarırken dışarıdan elektrik kaynağı kullanmamış, hatta kablosuz enerji aktarımı teknolojisini uygulamıştır. Tesla’da bu kuleyi bir akiferin üzerine inşa etmişti ve akiferin negatif iyonlarını kuleye aktarıyordu. Teslanın ünlü Wardenclyffe kulesinde kullanılan elektro manyetik teknoloji ile piramitlerin inşasında oluşturulan elektro manyetik alan tıpatıp aynıdır. Her iki yapıda negatif iyon üreten ve elektriği kabloya ihtiyaç duymadan aktarabilen sistemlerdir.

Peki, Mısır’lılar elektriği ne amaçla kullanmışlardı? Rölyeflerde Mısırlıların kablosuz bir elektrik kaynağıyla yanan ve elde taşınan ampul tipli lambalar kullandıkları açık ve net olarak görülür. Bu ampuller Nikola Tesla’nın alternatif akımın zararsız olduğunu göstermek için yaptığı tanıtımnlardan hatırlayabiliriz. 1893 Şikago dünya fuarında Nikola Tesla alternatif akımı vücudundan ileterek elindeki ampulü hiç kablo kullanmadan yakmıştır. Bu rölyefte kablosuz bir anten görülmektedir. Mısırlılar kablosuz iletişim için anten ve kablosuz enerji kaynağı kullanmışlardır.

Solda gördüğünü rölyefte bir verici, sağdaki ise bir alıcıdır. Bu deliller Mısırlıların iletişim için kablosuz enerji kullandıklarına işaret eder. Bu rölyef bir iplik üretme tesisini göstermektedir. Mısırlıların o dönem dokumada kullandıkları ipliklerin inceliği, bugün makine ile dokunan ipek kumaşlar ayarındadır. Mısırlıların dokuma tesislerinde de elektrik enerjisi kullanılmıştır. Antik Mısırdan kalma birçok altın eşyanın aslında çok ince altın kaplama olduğu anlaşılmıştır. Bu parçalarda görüldüğü gibi böylesine mükemmel bir altın kaplama yapmak için elektrik kullanmak gerekir.

Büyük piramidin çevresinde yapılan elektro manyetik ölçümlerin toplamı, dünyanın herhangi bir yerinde yıldırımlarla dolu bir fırtınada yapılan ölçümle aynıdır. Piramit çevresinde yüksek elektro manyetik alan bulunmaktadır. Bunu basit bir deneyle de anlamak mümkündür. Piramidin tepesinde ıslak bir bezle sarılmış bir şişe ile durulduğunda yüksek voltaj bobininin tepesindeymişsiniz gibi şişeden kıvılcımlar çıkar.

Piramitler Mezar olarak kullanılmadı, bugüne kadar piramitlerin firavun mezarları olduğuna dair pek çok yorum yapılmıştır. Ancak büyük piramidin koridorlarında hiçbir süsleme veya yazı bulunmamaktadır. Bu yapı bir anıttan daha çok işlevsel bir binayı andırır. Arkeologlar piramidin kral odası olarak adlandırılan merkez odasında boş bir taş sandık buldular. Bu taş sandığın içinde bir zamanlar firavunun tabutunun olduğu, ancak çalındığı için boş olduğu iddia edildi. Ancak taş sandığın boyutlarına ve yerleştirildiği özel noktaya bakıldığında başka bir gerçek ortaya çıkar.

Bu nokta piramidin özel iletken yapısında ve geri kalan tüm tasarımında eksik kalan bir maddenin olması gereken bir noktadır. Burada süper iletken bir madde olduğu takdirde piramit tüm Mısıra yetecek kadar elektrik üretebilir. Antik zamanlarda Mısır’da olduğu bilinen boyutları da tam olarak taş sandığın içine sığacak kadar olan bu süper iletken maddenin kutsal ahit sandığı olduğu düşünülmektedir.

Hz. Musa Firavun tarafından evlat edinilmiş ve tarihi kaynaklara göre üstün ahlakı, aklı ve yetenekleri sebebiyle Mısırda yönetici olarak yetiştirilmiştir. Antik Mısırdaki yöneticimi eğitimi aşamalarından biride Mısırın tüm gizli sırlarının ve enerji ilminin öğretilmesidir. Çeşitli kaynaklarda ahit sandığının diğer özelliklerinin yanısıra bir kapasitör olarak işlev gördüğü ve bu kapasitörün Mısırın enerji kaynağı olduğu yazılıdır. Hz. Musa’nın Mısırdan çıkarken ahit sandığını da yanına aldığı bilinmektedir. Tarihi kaynaklara göre firavunun son ana kadar Hz. Musa’yı takip etmesi ve her ne pahasına olursa olsun ona yetişmeye çalışmasının nedenlerinden biride kutsal ahit sandığıdır. Çünkü firavun Mısırın sahip olduğu tüm zenginlik ve ihtişamın elektrik enerjisi kullanılmadığı takdirde yok olacağının farkındaydı.

Tarihi kayıtlara bakıldığında Hz. Musa ile aynı dönem de yaşayan II Ramses döneminde Mısır en yüksen medeniyet seviyesindeyken II. Ramses’in ardından 10 yıl bile geçmeden medeniyet tamamen çökmüş hatta Giza terk edilmiştir. Bir sonraki sülalenin gelip buraya yerleşmesine kadar da bir zamanlar medeniyetin merkezi olan bu şehir boş kalacaktır. 
Peki, bu dönemde kablosuz enerji teknolojisini bilen tek toplum Mısırlılar mıydı? Maya’ların ve Asur’luların geride bıraktıkları rölyefler incelendiğinde Piramitlerde uygulanan benzer tekniği andıran çizimler hemen göze çarpar. Tüm bu bilgiler bir kez daha göstermektedir ki geçmişte devrimcilerin iddia ettiği gibi ilkel insanlar ve toplumlar yaşamamıştır. Tarihin her döneminde medeniyet açısından ileri ve geri kalmış toplumlar bir arada varlıklarını sürdürmüşlerdir. Binlerce yıl önce yaşayan bir toplum 20. Yy. daki bir topluluktan çok daha ileri teknolojiye ulaşabilmiştir. Bu da bize gelişimin devrimsel bir süreç içinde oluşmadığını, yani tarih içinde ilkel toplumdan medeniye doğru bir gelişim bulunmadığını göstermektedir.

(Videonun birebir yazılı hali.) 

Bu tezi çürüten bir yazı;




Epeydir sadece habercimde olan yazarları okuyup çıktığımdan olsa gerek, MB’da bazı ilginç yazıları kaçırdığımı şimdi fark ettim. İki gün önce sevgili Tülin Aksoy’a yorum yazarken sayfanın en altında, tesadüfen reklamını gördüğüm bir blog çok ilgimi çekmişti. Yazının başlığı müthiş bir keşiften bahsediyordu. Yazarın dediğine göre, eski Mısır’da, piramitlerin yapımında elektrik kullanılmıştı!  Üstelik sadece elektrik de değil, kablosuz elektrik.

Yıllar yılı bilim ve teknikle uğraşan ben eski uygarlıkların tarihine bu kadar düşkün olan ben, bu müthiş olayı nasıl kaçırmışım diye hayıflanarak, heyecanla yazıyı okumaya daldım. Yazar önce; geçmişte yaşayan insanların evrimcilerin iddia ettiği gibi ilkel olmadığını, insan ve medeniyetlerin hiç de sanıldığı gibi evrim geçirmediğini, tarihte ilkel toplumdan medeniyete doğru bir gelişimin olmadığını MB’da yazdığı yazılarda ispat ettiğini yazıyordu. İspatlamıştır, mümkündür, olabilir tabii ki!
Sonra verdiği linkteki videodan, eski Mısır’lıların nasıl kablosuz elektrik ürettiğini izlememizi istiyordu. 

O linki nasıl heyecanla tıkladığımı söylememe gerek var mı bilmiyorum? 

Linkteki videoda anlatılanlara bakılırsa; Eski Mısır piramitleri, elde taşınan lambalarla, kablosuz bir elektrik kaynağı kullanılarak aydınlatılmıştı. Yine antik Mısır’daki, 24 saat aydınlık olan İskenderiye fenerindeki (gündüz neden yanıyormuş ki bu fener?) ark lambası da elektrik kullanılarak aydınlatılmıştı. (İskenderiye fenerinde ark lambası mı kullanılmıştı? Bir yaşıma daha girdim…) 

İnanılır gibi değil ama videoda anlatılanlara göre Mısır piramitleri, elektrik üreten dev elektrik santralleriydi! Burada okumaya ara verip ilgili yazıyı* okumanızı ve söz konusu videoyu izlemenizi öneririm. Ama videoyu izlemek zahmetine katlanmayanlar veya vakti dar olanlar için özetliyorum. Videoda özetle şunlar anlatılıyor: 

“ 1-Mısır piramitlerinin dışı beyaz kireçtaşından yapılmıştır ve kireçtaşı magnezyum içermediği için yüksek derecede yalıtkan özelliğe sahiptir. Bu yalıtkan özellik nedeniyle piramidin içindeki elektrik kontrolsüz şekilde dışarı yayılmaz.
 

2-Piramidin içinde kullanılan kireçtaşı blokları elektriği maksimum iletme özelliğine sahip kristal ve az miktarda metal içeren bir başka tür kireçtaşından yapılmıştır. Piramidin içindeki tüneller ise granitle kaplanmıştır. İletken bir taş olan granit eser miktarda radyoaktif bir maddedir ve tünellerin içindeki havanın iyonize olmasını sağlar. 

3-Piramidin yalıtkan-iletken yapısı mükemmel bir mühendislik örneğidir. Ancak elektrik üretimi için bir kaynağa ihtiyaç vardır. Piramitlerin üzerinde bulunduğu Giza vadisi yer altı su kanallarıyla kaplıdır. Piramitler arası suyla dolu olan bir kireçtaşı kayacının üstünde yükselir. Yer altı suyunu yere taşırken elektriği de yukarı taşıyan bu özel kayaç katmanlarına AKİFER adı verilir. Akiferlerden geçen Nil nehrinin yüksek debili suyu elektrik akımı üretir. Buna ( eğer yanlış anlamadıysam) gizaelektrik adı verilir. Piramidin yer altı odaları bu gizaelektrik yüklü kayacın içine oyulmuş iletkenlerdir. Bu elektrik Akımı Piramidin granitle kaplı yer altı odalarından üst bölümüne doğru iletilir. Granit elektriği yüksek derecede iletme özelliğine sahiptir. Piramidin zemininde doğal olarak bulunan elektromanyetik alan böylece konsantre şekilde piramidin üst katmanlarına iletilir. Piramidin en tepesinde yüksek iletkenliği ile bilinen altın bir bölüm bulunur. Bu bölüm günümüzde yerinde bulunmamaktadır. Bu nedenle Piramidin tepesi kusursuz geometrik şeklini kaybetmiştir. Bu altın bölüm negatif iyonların iyonosfere iletilmesinde etkili rol oynamaktadır. Bu şekilde bir akım oluşturulmuş olur.” 

Benim yazılarımı okuyanlar, bir ara MB’da evrim teorisini yalan yanlış şeylerle çürütme iddiasında bulunan bir yazarın bloglarına cevaben, “Bilim dinin hizmetinde 1 ve 2”** ile “Darwin ve bilimin entrikaları 1 ve 2” *** başlıklı yazılarımı hatırlayacaklardır. O bloglarımda mesleğimi ilgilendiren konularda yazılarını yoruma kapatmış olan yazarın yanlışlarına, hatta bilinçli olarak söylediği bazı yalanlara dikkat çekmiş, bazı iddialarını ispatlamasını istemiştim. (Hâlâ ispatlayacak!) 

Ama doğrusunu isterseniz şu son yazıyı okumam bitince o yazılara rahmet okudum. Hatta yıllar önce bir yazarın elektrik kelimesinin aslında Türkçe olduğunu ve elektriği Türklerin icat ettiğini iddia etmesine ve kendince bunu ispatlamasına bile rahmet okudum. 

Şimdi; mesleğimi ilgilendiren, uzmanlık alanıma giren birkaç konuyla, bu müthiş buluşu müjdeleyen yazının ne çeşit yanlışlarla, daha doğrusu ne menem saçmalıklarla dolu olduğunu açıklayacağım. 

Önce size kısa bir jeoloji bilgisi vereyim: Kireçtaşları; durgun okyanus ve denizle bağlantılı göl sularındaki kalsiyumun milyonlarca yılda çözünerek (ve varsa eğer fosillerle birlikte) deniz tabanında birikmesinden oluşan ve yeryüzünde çok geniş yayılım alanları olan bir kayaçtır ve kireçtaşının hiçbir çeşidinin jeoelektriksel özelliği yoktur. Yani, yazarın sandığı gibi magnezyum içerse de içermese de kireçtaşları elektrik akımını iletmezler. 

Yazarın yukarıda iddia ettiği gibi;
“Piramitlerin içinde kullanılan kireçtaşı bloklarının elektriği maksimum iletme özelliğine sahip kristal ve az miktarda metal içeren bir başka tür kireçtaşından yapılmış” olması son derece saçmadır. Bir defa kireçtaşları içlerinde elektriği iletme özelliği olan kristaller içermez. 

“Az miktarda metal” konusuna gelince, bu zaten yerküremizin jeolojik yapısında mümkün olmayan bir durumdur. Zira maden oluşumları; kireçtaşının çökeldiği durgun ortamlarda değil, tam tersine hareketli tektonik ortamlarda; yani kıtasal plakaların çarpıştıkları dalma-batma zonları, okyanus ortası sırtlar, ada yayları ve volkanizma gibi aşırı hareketlilik ve yüksek ısıl ortamlarla ilişkilidir. Kısacası kireçtaşı formasyonları ister plaket, ister kristalin, ne çeşit olursa olsunlar yazarın sandığı gibi maden içermezler ve elektrik akımını da iletmezler! 

“Piramidin içindeki tüneller ise granitle kaplanmıştır. İletken bir taş olan granit eser miktarda radyoaktif bir maddedir…”
Bu cümle de yanlıştır. Daha doğrusu bu da saçmadır. 

Granit de, tıpkı kireçtaşı gibi jeoelektriksel olarak iletken sınıfına girmeyen bir kayaçtır. Ortaokul öğrencileri bile bilir ki; elektriği iyi iletme özelliği, kireçtaşı ve granit gibi kayaçlara değil, metallerle sıvılara has bir özelliktir. 

Bunları bir tarafa bırakıp, dananın kuyruğunun koptuğu asıl yere gelelim, yani akifer konusuna! Yazar, iddiasına temel yaptığı akiferi şöyle tarif ediyor; 

“Piramitler arası suyla dolu olan bir kireçtaşı kayacının üstünde yükselir. Yer altı suyunu yere taşırken elektriği de yukarı taşıyan bu özel kayaç katmanlarına AKİFER adı verilir.” 


Hani, “Ört beni öleyim…” derler ya! İşte tam da bu durum için söylenmiştir. Her şeyden önce akifer bir katman değildir. Jeolojide katman terimi tabakalaşmayı ifade eder. 

Peki, yazarın kaşla göz arasında elektrik ürettiği (!) bu akifer neyin nesidir? 

Yağmur ve kar gibi atmosferik sular; yeryüzünü oluşturan kayaçların kırık, çatlak ve gözeneklerine dolarak yerin altına doğru bir yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuk, geçirgen olmayan bir jeolojik yapıyla ya da kiltaşı gibi geçirimsiz bir kayaçla karşılaştığında suyun birikmesiyle son bulur. İşte yeraltı sularını içinde depolayan kırıklı-gözenekli bu jeolojik birimlere (İster kireçtaşı, ister kumtaşı, ister konglomera vb. olsun) akifer denir. Yani akifer yazarın sandığı gibi bir kayaç veya kayaç katmanı değildir. 

Bu tanımdan sonra gelelim akiferlerin elektriği yukarıya taşıması olayına: Önce sormak lazım; hangi elektriği kardeşim? Sular yeraltına sızarken bir elektrik mi oluşuyor? Kim diyor bunu? Kim görmüş, kim ölçmüş, kim ispatlamış? Yıllarca arazide, yerin elektrik ve elektromanyetik alanındaki değişimlerinin ölçümünü yapmış, bu jeofizik metotlarla maden, petrol, kömür vb. aramış biriyim. Ne ben, ne de başka bir meslektaşım akifer sahalarda böyle bir elektriğe rastlamadık! Nerede bu elektriğin bolluğu öyle? Demek akiferlerde yer altı suları aşağı taşınırken, aşağıdaki (!) elektrik de yukarı taşınıyor, öyle mi? 

Ama keşke bu iddia gerçek olsaydı! İnsanlar, bunca masraf edip hidroelektrik ve nükleer santrallerden elektrik elde etmek yerine kireçtaşı akiferlerinden elektrik elde etseydi!.. Geri kalmış yoksul ülkeler için bulunmaz bir nimet olmaz mıydı bu? Laf aramızda Antalya şehri, bu durumda doğal olarak, 40 adet nükleer santrale bedel devasa bir elektrik santrali olurdu! Yalnız Antalya’nın değil, Türkiye’nin elektrik ihtiyacını bile karşılardı. Çünkü Antalya’nın zemini binlerce metre kalınlığında ve boşluklu kireçtaşından oluşuyor. Yazarımız bunu da biliyor muydu acaba? 

Onu da geçtim, diyelim ki, yazarın dediği her şey doğru! 

“Piramidin yer altı odaları bu elektrik yüklü kayacın içine oyulmuş iletkenlerdir. Bu elektrik Akımı Piramidin granitle kaplı yer altı odalarından üst bölümüne doğru iletilir. Piramidin zemininde doğal olarak bulunan elektromanyetik alan böylece konsantre şekilde piramidin üst katmanlarına iletilir. Piramidin en tepesinde yüksek iletkenliği ile bilinen altın bir bölüm bulunur…. Bu altın bölüm negatif iyonların iyonosfere iletilmesinde etkili rol oynamaktadır. Bu şekilde bir akım oluşturulmuş olur..” 

İşte burada duralım! Piramidin zeminindeki elektromanyetik alan (nereden çıktıysa artık!), konsantre şekilde piramidin tepesindeki altın bölüme de geldi diyelim. Ya sonra? Negatif iyonlar nereden çıktı? Ki, tepedeki altın bölüm bu negatif iyonları iyonosfere iletsin? 

Hadi bunu da kabul ettim! Peki, şu; “Bu şekilde bir akım oluşturulmuş olur..” cümlesi ne demek oluyor? Yani negatif iyonlar iyonosfere iletilince piramitlerde bir elektrik akım mı oluşuyormuş? Tam bir; “Hokus-pokus, ben dedim oldu!” durumu. 

Eh, ne de olsa burası Türkiye! Koca koca profesörlerin, kerli-ferli politikacıların, yaşlı başlı köşe yazarlarının bile hiç sıkılmadan utanmadan her gün bin bir çeşit yalan söylediği bir ülkede bu kardeşimizin de bu kadarcık hakkı olsun ama, değil mi? 

Çocukluğumuzda bize öğretilen şeylerin başında yalan’ın hem günah, hem de ayıp olduğu gelirdi. İyi ki yalan hem ayıp, hem günahmış. Maazallah, ya bir de olmasaydı? 

Bitmedi! Gelelim saçmalığın daniskasına: Alternatif akım! Sayın yazar diyor ki; 

“Eski Mısırın zenginliği piramitlerde üretilen elektrikti. Bu elektrik kablosuz olarak alternatif akım kullanılarak elde ediliyordu." 

Dikkat ettiniz mi? Kablosuz alternatif akım kullanılarak yine alternatif akım elde ediliyormuş? Tıpkı; güneş ışığı kullanılarak güneş ışığı elde ediliyormuş gibi bir saçmalık! 


Samimi olarak söylüyorum, eğer sayın yazar; Mısır piramitlerinden çevreye nur yağıyordu ve bu nurla elektrik elde ediliyordu deseydi, inancıdır diye saygı duyar, eleştirmeye de kalkmazdım. Ama şimdi elinizi vicdanınıza koyarak dinleyin; Fizikte iki türlü elektrik akımı vardır: 

1-Doğru akım: (Pil ve akülerden elde elden akım.) 

2-Alternatif akım: (Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren her türlü dinamodan elde edilen elektrik. Termik ve hidroelektrik santraller ile nükleer santrallerden elde edilen elektrik akımı alternatif akımdır. 

Sayın yazar çok doğal bir şeyden bahseder gibi; “Bu elektrik kablosuz olarak alternatif akım kullanılarak elde ediliyordu. Alternatif akım insan vücuduna zarar vermediği için şehrin her yanına piramitlerden yayılıyordu.” diyor ya! 

Siz hiç, “El insaf ya hu!” diye bir laf duymuş muydunuz? 

Alternatif akım; evlerimizdeki lamba, tv, buzdolabı vb. cihazları çalıştırmakta kullanılan ve 1 saniyede 50-60 kez kutup değiştirdiği için dalgalı akım da denilen akım türüdür ve bırakın insan vücuduna zarar vermemeyi, alimallah katır tepmiş gibi çarpar adamı! 

Denemesi bedava sayın yazar! Alın elinize bir tel, sokun bir prize! Görün bakalım dünya kaç bucakmış? Yazacak mecaliniz kalırsa alternatif akım hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşırsınız, olur mu? 

Her gün insanlara bir şeyler öğretmesi ve insanların kültür seviyesini yükseltmesi beklenen gazetelerde ve televizyonlarda; insanların aklını dumura uğratan saçma sapan yazı ve diziler yetmezmiş gibi bir de bu ve buna benzer, ustaca kılıfına uydurulmuş, işin ehli olmayan insanların kolayca kanacağı yazılar genç nesillerin aklını çelmeye yarıyor. 

Sonra bu aklı çelinmiş; olay ve meseleleri sorgulamayan, sorgulama yeteneği gelişmemiş, en mantıksız bilgileri bile hakikat sanan, doğru bilgiyi arama zahmetine katlanmak yerine kendisine altın tepside sunulan akıllara seza fikirlere kolayca inanan ve böylece kapitalist-faşist-ırkçı-gerici sistemlerin koyun gibi kolayca güttüğü yeni nesiller yetiştiriliyor. 

Sonra kalkıp; halkımız niye batılılaşmıyor, niye kitap okumuyor, niye gerici oluyor, niye aydınların peşinden gitmiyor, niye şeriatçı oluyor, niye türban örtüyor, niye siyah çarşaf giyiyor, niye peçe örtüyor, niye cübbe giyiyor, niye ırkçı, nurcu, Hizbullahçı oluyor, niye sağcı- milliyetçi-muhafazakâr-şeriatçı partilere oy veriyor, niye darbeleri, darbecileri savunuyor diyoruz. Pardon, diyorsunuz. Çok basit, işte bu yüzden! 








{{ Videoyu hazırlayan Harun yahya gurubu olduğu görüşü ile bilgi istedim ulaşamadım. Doğruluğu hakkında bir şey diyemiyorum. Dolayısıyla eleştiri yazısı daha bilimsel ve doğru görünüyor. }}