3 Şubat 2010 Çarşamba

BİR TÜRLÜ DERS ALMIYORUM..!

Bugün çoğu kez yaptığım bir hatadan söz etmek istiyorum. İkna olmayacağına emin olunan birini, ikna etmeye çalışmak.

Aslında boşuna gayret olduğunu bile bile yapıyoruz. Bazen konuşmalarda, bazen yazılara yorum yazarken, bu ikna edilemezlik ihtimalini hep göz ardı ediyoruz. Tartışmalar da en çok bu ihtimallerden çıkmaktadır.

Bu kısır döngü tabiî ki yeni değil, insanlık tarihi ile aynı olduğunu da biliyoruz. Mesela Gazali oğluna vasiyet ederken şu dört şeye dikkat et diye öğütlemiş.

1 – kimseyle münazaraya girme,

2 – Bir kişi her şeye itiraz ederek soruyorsa onunla hiç ilgilenme,

3 – Bazıları anlamak için sorar lakin kapasitesi yoktur. Onlarla da uğraşma.

4 – Bazıları gerçekten doğruları arayarak sorar. Kin haset yoktur. İşte oturup konuşabileceğin bunlardır.

Şimdi kendime bakıyorum da ne biliyorum ki insanlara öğüt verip ikna etme gayretine giriyorum. Öyle değil mi. Gerçi önerilerim kendi bilgi ve ilmim değil; İlmine, bilgisine güvendiğim, alimlerin bilgelerin bulgularını önermeye çalışıyorum.

Bazen bu bile yeterli olmuyor. Çünkü sizin delil, kanıt olarak gösterdiğiniz kaynakları, karşı taraf kabul etmiyor. Etmeyeceği bilindiği halde yinede onun görüşüne müdahale ediyoruz. Bu yanlış.

1200 lü yılların düşünürlerinden Sadi bir eserinde şöyle bir hikaye anlatır.

Eskiden inananlarla inanmayanlar arasında çoğu kez tartışmalar yaşanırmış. Zamanın hatırı sayılır inançlı alimlerinden biri, bir gün inançsız ilim adamıyla tartışmaya girmiş. İnançlı alim kendi tezinin kabul edilmesi için Kur’an, hadis ve büyük bilgelerin sözlerini ileri sürse de inançsız olan alim bunları kanıt olarak kabul etmediği için ikna etmekten aciz kaldığını gören inançlı alim tartışmadan vazgeçip ayrılmış.

Tartışmayı dinleyenlerden biri inançlı olan alime dönerek;

- Bu kadar ilmin, edebin, üstünlüğün, bilgeliğin varken bir inançsızın hakkından gelemedin mi? Diye sormuş.

Bilgenin cevabı ise bilgece olmuş.

- Benim İlmim Kur’an dır, Hadis’tir, alimlerimizin sözleridir. İnançsız alim bunların hiçbirine inanmıyor, kulak vermiyor, ikna olmuyor. Bu durumda onun küfrünü dinlemek benim neme yarar ki.

Demek oluyor ki; Bilhassa inançlar konusunda Kur’an ile hadisle ikna edilemeyen kimseye verilecek cevap, cevap vermemektir kuralını her zaman aklımdan çıkarmamam gerekirdi diye düşünüyorum.

Hani benim gibilere uygun bir söz daha vardır;

. - Kendini beğenmiş kişiye öğüt verenin, kendisi bir öğütçüye muhtaçtır

Ne kadar doğru değil mi.

Bunu neden mi yazdım. Amacım kendi eksikliğimi gidermek için yaptığım çalışma ve çabalarımdan, benim gibi olan varsa belki faydalı olabilirim diye düşündüğüm içindir.

Her şey gönlünüzce olsun inşallah.



Kaynak;
1 – Arifler yolu (Gazali)
2 – Gülistan (Sadi)