Dinimizde ibadet dediğimiz bazı çalışmalar vardır. Bu çalışmaların hem dünya yaşamında, hem de ahiret boyutunda bizim için olmazsa olmazlardandır. “İslam dininin özelliklerini benimsiyorum, kabul ediyorum.” diyerek Müslüman olan kişi artık gerçekleri görmüş, neyin ne olduğunu öğrenmek ve yaşamına yön vermekle sorumludur. Yoksa sadece “Ben de Müslüman’ım” dediği halde gereklerini yapmayan kişi, kendini kandırıyor demektir. Tıpkı akıl hastanesindeki delinin” ben Napolyon’um” demesi gibi. İbadet çalışmalarına verdiği önem ve ciddiyet oranında karşılığını görecektir. Bugün namaz ibadetinin, kalitesini arttıran ihlas ve ihsan konularını ele almak istiyorum.
Namaz ibadetimiz; Bu dünya yaşamımızda bizlere vücudumuzun asgari düzeyde hareket ederek kan dolaşımını düzenli tutmak, beyne daha çok kan gitmesini sağlamak suretiyle beyin faaliyetlerimizi verimli tutmak, solunumumuzu, sindirimimizi düzene koymak kolaylaştırmak gibi daha birçok fayda sağlarken, Ahiret boyutuna kullanmak zorunda olduğumuz hem Ruh bedenimize yüklenecek her türlü ilim. bilgi, tecrübeler, hem de çevre şartlarını düzenleme konusunda hayati bir öneme haizdir.
Ölüm değişiminden itibaren varlığımızı sürdüreceğimiz Ruhsal bedenimizle yaşama devam edeceğiz. Bu Ruhsal bedenin ihtiyacı ise ilim, bilgi, kazandığımız tecrübeler ve pozitif enerji(Sevap dediğimiz) gibi unsurlardır. Bunları ise beyin, edindiği her türlü bilgi, ilim ve diğer kazanımlarını bir tür enerjiye dönüştürerek ancak namaz dediğimiz çalışmalarla ruha yükleye bilmektedir. Bu işin ehli olanların anlattığı aynen şöyledir;
- Ahiret yurdundaki mesken, onda sakin olacak kimsenin haline tabiidir. Onun sakinleri kibir, bencillik, ve kendini üstün görmelik ehlinden ise Onların vasıflarındaki bu özellik, meskenlerine de sirayet eder. Meskenin sakinleri tevazuû, yumuşak huyluluk, mahviyet, fakirlik ve sıkıntı ehli ise onların bu halinden de bir şeyler meskenlerine sirayet eder. Cehennem ehlinin kibir, cebir ehli olduğu, Cennet ehlinin ise tevazuû ve mahviyet ehli olduğu bilinmektedir. Böylece kendi sakinlerinin vasıfları üstün gelmiş, cennet te ise kendi sakinlerinin vasıfları üstün gelmiştir. (1)
Allah Resulü (S.A.V.) Namaz ibadetinin önemini anlatırken;
“Namaz kılmayanın diğer amellerini Allah kabul etmez.” (İsfehani)
“Namaz kılmayanın Müslümanlığı, abdest almayanın namazı yoktur.”(Bezzar)
“İman ile küfür arasındaki fark, namazı kılıp kılmamaktır.” (Tirmizi)
“Bizimle kâfirlik arasındaki fark namazdır.” (Nesai)
Hadisleri gibi sert uyarılarda bulunmuştur.
Namaz ibadetini yerine getirirken; İki özellikten bahsedilir. İhlas ve ihsan.
İhlas; İhlâs, doğru, samimî, katışıksız, dupduru olmak ve gösterişten uzak bulunmak demektir. Bu konuda Allah Resulünün(S.A.V.);
"Şüphesiz Allah, biçimlerinize ve sözlerinize bakmaz, işlerinize ve kalplerinize bakar." (İbn Mâce)
"Ameller ancak niyetlere göredir. Herkesin niyetine göre işlem yapılır." (Buhârî). Uyarılarına iyi dikkat etmek gerekir.
“Allah’ı görüyormuş gibi ibadet et ki, Sen O’nu göremesen bile, O seni görür.” Tavsiyesi ise kişinin niyetinin kalben de samimi olması gerektiğini işaret eder.
İbadetlerin ihsan boyutu ise; Kişinin kime, neden ibadet edildiğinin bilinmesi ve ciddiyetidir.
Şimdi akıllara bir soru gelebilir. O kadar ibadet eden insan var. Bunlar ihlas içinde ihsan kurallarına uyduğunu nasıl bilecek?
Bu konuda basit bir örnek vermek istiyorum.
İki kişi düşünün. Onlardan biri; Kimsenin olmadığı, in cinin top oynadığı, mesela çölde bir yerde tek başına İhtiyaçlarını gidermek için yardım isteyeceği, tanıdığı, ismini bildiği zengin birine seslenerek;
- Ey efendim falan! Bana şunu ver, beni şu işte çalıştır, çünkü sana muhtacım. Diye yalvardığını varsayın.
Bu kişiye baktığımız da “Delimidir, nedir.” gibi düşünürüz. Onu görecek herkes onunla alay edip haline güler değil mi. İşin tuhafı bu adam kendi zannına göre bu türlü dilekte bulunması, kendisi için ciddi bir istek olduğunu düşünüyor olmasıdır. Yardım istediği zenginin kapısında olduğunu farz etmek, veya bu tür düşünmek aptallık üzerine aptallık, şaşkınlık üzerine şaşkınlık içinde sayılır.
Başka bir kişiyi düşünün. kişi tanıdığı, yardım isteyeceği zenginden onun huzuruna çıkıncaya kadar bir şey istemez de, tam huzuruna çıktığında bir şeyler isteyecek olursa, cidiyet ve samimiyetini göstermek için, “Önce onun huzurunda eğilir. Kol kanadını yerlere kadar indirir ve mümkün olan her ne ise her türlü aşağılanmayı göstererek ne kadar baş eğme, eğilme usulleri varsa hepsini yapar. Bunu sadece dili ile değil tüm benliği bedeni ile gösterirse, İşte o zaman adı geçen zengin ona rahmet nazarıyla bakar. Dileğini yerine getirir. "
Dilek sahibi zanneder ki; Kendisine diliyle istediği için bir şeyler verilmiştir. Halbuki içinde eğilme aşağılanmasından dolayı kendisine merhamet edilmiştir.
Bir numaralı kişi ibadet ederken zihni dünya ile ilgili konularla bir takım ihtiyaçları düşünme ile meşgul ise, dileğini çölde, kimseyi görmediği yerde akılsızca talepte bulunan şaşkın gibidir.
İki numaralı kişi şayet zihni, Kalbi Allah’tan başka her şeyden temizlenmiş, sadece Allah’a yönelebilmiş ise bu da ihsana ulaşmış kişinin ibadetidir.
Namaz konusunda daha fazla bilgiyi ( http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=66947) Blogumdan bulabilirsiniz.
Allah’a İbadetimizi ihlasla yapıp ihsana ulaşan kişilerden eylesin. Az da olsa ne olur yapmaya çalışın. Hiç değilse en az farzlarını, hatta müsait değilseniz beş vakit yerine daha az tek vakit bile olsa yapmaya çalışın. Ahiret için ne kurtara bilirseniz o kârdır. İnanın zor değil.
Her şey gönlünüzce olsun.
(1) El- İbriz
Namaz ibadetimiz; Bu dünya yaşamımızda bizlere vücudumuzun asgari düzeyde hareket ederek kan dolaşımını düzenli tutmak, beyne daha çok kan gitmesini sağlamak suretiyle beyin faaliyetlerimizi verimli tutmak, solunumumuzu, sindirimimizi düzene koymak kolaylaştırmak gibi daha birçok fayda sağlarken, Ahiret boyutuna kullanmak zorunda olduğumuz hem Ruh bedenimize yüklenecek her türlü ilim. bilgi, tecrübeler, hem de çevre şartlarını düzenleme konusunda hayati bir öneme haizdir.
Ölüm değişiminden itibaren varlığımızı sürdüreceğimiz Ruhsal bedenimizle yaşama devam edeceğiz. Bu Ruhsal bedenin ihtiyacı ise ilim, bilgi, kazandığımız tecrübeler ve pozitif enerji(Sevap dediğimiz) gibi unsurlardır. Bunları ise beyin, edindiği her türlü bilgi, ilim ve diğer kazanımlarını bir tür enerjiye dönüştürerek ancak namaz dediğimiz çalışmalarla ruha yükleye bilmektedir. Bu işin ehli olanların anlattığı aynen şöyledir;
- Ahiret yurdundaki mesken, onda sakin olacak kimsenin haline tabiidir. Onun sakinleri kibir, bencillik, ve kendini üstün görmelik ehlinden ise Onların vasıflarındaki bu özellik, meskenlerine de sirayet eder. Meskenin sakinleri tevazuû, yumuşak huyluluk, mahviyet, fakirlik ve sıkıntı ehli ise onların bu halinden de bir şeyler meskenlerine sirayet eder. Cehennem ehlinin kibir, cebir ehli olduğu, Cennet ehlinin ise tevazuû ve mahviyet ehli olduğu bilinmektedir. Böylece kendi sakinlerinin vasıfları üstün gelmiş, cennet te ise kendi sakinlerinin vasıfları üstün gelmiştir. (1)
Allah Resulü (S.A.V.) Namaz ibadetinin önemini anlatırken;
“Namaz kılmayanın diğer amellerini Allah kabul etmez.” (İsfehani)
“Namaz kılmayanın Müslümanlığı, abdest almayanın namazı yoktur.”(Bezzar)
“İman ile küfür arasındaki fark, namazı kılıp kılmamaktır.” (Tirmizi)
“Bizimle kâfirlik arasındaki fark namazdır.” (Nesai)
Hadisleri gibi sert uyarılarda bulunmuştur.
Namaz ibadetini yerine getirirken; İki özellikten bahsedilir. İhlas ve ihsan.
İhlas; İhlâs, doğru, samimî, katışıksız, dupduru olmak ve gösterişten uzak bulunmak demektir. Bu konuda Allah Resulünün(S.A.V.);
"Şüphesiz Allah, biçimlerinize ve sözlerinize bakmaz, işlerinize ve kalplerinize bakar." (İbn Mâce)
"Ameller ancak niyetlere göredir. Herkesin niyetine göre işlem yapılır." (Buhârî). Uyarılarına iyi dikkat etmek gerekir.
“Allah’ı görüyormuş gibi ibadet et ki, Sen O’nu göremesen bile, O seni görür.” Tavsiyesi ise kişinin niyetinin kalben de samimi olması gerektiğini işaret eder.
İbadetlerin ihsan boyutu ise; Kişinin kime, neden ibadet edildiğinin bilinmesi ve ciddiyetidir.
Şimdi akıllara bir soru gelebilir. O kadar ibadet eden insan var. Bunlar ihlas içinde ihsan kurallarına uyduğunu nasıl bilecek?
Bu konuda basit bir örnek vermek istiyorum.
İki kişi düşünün. Onlardan biri; Kimsenin olmadığı, in cinin top oynadığı, mesela çölde bir yerde tek başına İhtiyaçlarını gidermek için yardım isteyeceği, tanıdığı, ismini bildiği zengin birine seslenerek;
- Ey efendim falan! Bana şunu ver, beni şu işte çalıştır, çünkü sana muhtacım. Diye yalvardığını varsayın.
Bu kişiye baktığımız da “Delimidir, nedir.” gibi düşünürüz. Onu görecek herkes onunla alay edip haline güler değil mi. İşin tuhafı bu adam kendi zannına göre bu türlü dilekte bulunması, kendisi için ciddi bir istek olduğunu düşünüyor olmasıdır. Yardım istediği zenginin kapısında olduğunu farz etmek, veya bu tür düşünmek aptallık üzerine aptallık, şaşkınlık üzerine şaşkınlık içinde sayılır.
Başka bir kişiyi düşünün. kişi tanıdığı, yardım isteyeceği zenginden onun huzuruna çıkıncaya kadar bir şey istemez de, tam huzuruna çıktığında bir şeyler isteyecek olursa, cidiyet ve samimiyetini göstermek için, “Önce onun huzurunda eğilir. Kol kanadını yerlere kadar indirir ve mümkün olan her ne ise her türlü aşağılanmayı göstererek ne kadar baş eğme, eğilme usulleri varsa hepsini yapar. Bunu sadece dili ile değil tüm benliği bedeni ile gösterirse, İşte o zaman adı geçen zengin ona rahmet nazarıyla bakar. Dileğini yerine getirir. "
Dilek sahibi zanneder ki; Kendisine diliyle istediği için bir şeyler verilmiştir. Halbuki içinde eğilme aşağılanmasından dolayı kendisine merhamet edilmiştir.
Bir numaralı kişi ibadet ederken zihni dünya ile ilgili konularla bir takım ihtiyaçları düşünme ile meşgul ise, dileğini çölde, kimseyi görmediği yerde akılsızca talepte bulunan şaşkın gibidir.
İki numaralı kişi şayet zihni, Kalbi Allah’tan başka her şeyden temizlenmiş, sadece Allah’a yönelebilmiş ise bu da ihsana ulaşmış kişinin ibadetidir.
Namaz konusunda daha fazla bilgiyi ( http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=66947) Blogumdan bulabilirsiniz.
Allah’a İbadetimizi ihlasla yapıp ihsana ulaşan kişilerden eylesin. Az da olsa ne olur yapmaya çalışın. Hiç değilse en az farzlarını, hatta müsait değilseniz beş vakit yerine daha az tek vakit bile olsa yapmaya çalışın. Ahiret için ne kurtara bilirseniz o kârdır. İnanın zor değil.
Her şey gönlünüzce olsun.
(1) El- İbriz