19 Mayıs 2015 Salı

MUKATTA’A HARFLERİ




      


        (Surelerin başında yer alan) söz konusu harflere “kesik kesik” okundukları için el-Hurûfu-l Mukatta’a denmektedir. Tefsir de en çok tartışılan konulardan biri olan bu harfler harekelenerek değil hecelenerek okundukları için kendilerine “hecâ” veya “tehaccî” harfleri de denmektedir. Ayrıca başında bulundukları surelerin açılış kelimeleri veya harfleri oldukları için “fevâtih” adıyla da anılan bu harfler 27’si Mekkî, 2’si ise Medenî olmak üzere toplam 29 surenin başında bulunmaktadırlar.
Mukatta’a harfleri; Sâd; (Sâd/1), Kaaf; (Kaaf/1), Nûn; (Kalem/1,) şeklinde tek harfli,
Tâ hâ; (Tâhâ/1) Yâ sîn; (Yâ sîn/1), Tâ sîn; (Neml/27), Hâ Mîm; (Mü’min/1), (Fussilet/1), (Zuhruf/1), (D^hân/1), (Casiye/1), (Ahkaaf/1) şeklinde 2 harfli,
Elif lâm mîm; (Bakara/1), (Âl-i İmrân/1), (Ankebut/1), (Rûm/1), (Lokmân/1), (Secde/1) şeklinde 3 harfli
Elif Lâm Mîm sâd; (A’raf/1) şeklinde 4 harfli,
 Kâf hâ yâ ‘ayn sâd; (Meryem/1), Hâ mîm ‘ayn sîn kaaf; (Şûrâ/1) şeklinde 5 harflidir.
Bunlar toplam 14 harften oluşmakta ve 14 değişik formda kullanılmaktadır. Müstakil bir ayet sayılıp sayılmamaları konusunda her hangi bir kural söz konusu değildir. Hz. Peygamberden öğrenildiği şekliyle kabul edilmişlerdir. Buna göre;
10 tanesi bir ayetin parçası, {(Yûnus/1), (Hûd/1), (Yûsuf/1), (Ra’d/1), (İbrahim/1), (Hicr/1), (Neml/1), (Sâd/1), (Kaaf/1), Kalem/1)}
18 tanesi tek başına bir ayet;  (Bakara/1), (Â. İmrân/1), (A’raf/1), (Meryem/1), (Tâhâ/1), Şû’arâ’/1), (Kasas/1), (Ankebut/1), (Rûm/1), (Lokmân/1), (Secde/1), (Yâsîn/1), (Mü’min/1), (Fussilet/1), (Zuhruf/1), (Dühan/1), Câsiye/1), (Ahkaaf/1).
Bir örneği ise iki ayet sayılmaktadır. (Şûrâ/1-2).
Bu harflerin anlamlarının olup olmadığı ile ilgili olarak çeşitli tartışmalar yapılmıştır. Bu bağlamda bazı hatırlatmaların yapılması bir zorunluluktur.
KUR’AN DA ANLAMI OLMAYAN KELİMELER VE AYETLER VAR MIDIR?
Mukatta’a harfleri konusunu incelerken “Kur’an da anlamı olmayan kelimeler veya ayetler olabilir mi? Sorusunu ele almak gerekmektedir.
1 – Yüce Allah insanlara onların konuştuğu dillerle hitap etmiştir. Vahyin insanların konuştuğu bir dille gönderilme gerekçesi “anlaşılması” dır. Çünkü anlam kelamın ruhu, lafız ise kelamın bedeni mesabesindedir. Bu ikisinin ayrılması kelamın hayattan çekilmesi sonucunu getirir ki buna “kelamın ölümü” de diyebiliriz. Bir sözün söyleniş gayesi anlaşılmasıdır. İnsanlar birbirleriyle anlaşılmak için konuşurlar, bu sayede anlaşırlar. Konuşmanın gayesi anlaşılmak olduğuna göre Yüce Allah da elbette anlaşılmak için konuşmuş be kelâmını insanlara melek aracılığında vahiy yoluyla ulaştırmıştır.
2 – Kur’an “açık ve anlaşılır” bir şekilde Arapça hitaptır. Onun Arapça gönderilişi ilk muhatapları Arap olduğu içindir. İbrahim/4 te beyan edildiği üzere her peygamber kendi kavminin diliyle gönderildiği için Kur’an da Arapçadır. Anlaşılsın diye Arapça indirilen bu kitabın anlaşılmaz ayeti olmamalıdır. Yusuf/2, ve Zuhruf/3 te bu husus açıkça beyan edilmektedir. “Biz onu akledesiniz, anlayasınız diye Arapça bir Kur’an (Hitap) olarak indirdik.”
3 – Kur’an ın sıfatlarından birisi el-mübîn dir. Bu kelime “apaçık olmak açıklamak”  anlamında ki “ebâne” kökünden türetilmiştir ve “apaçık olan açıklayan” demektir. Kur’an mesajı ve onun ayetleri özünde açık, işlev olarak da açıklayıcıdır. Kur’an, Nahl/89 da kendisinin her şeyi açıkladığını haber vermektedir. Tibyân olmak da kökü aynı olan el-mübîn sıfatı gibi apaçık ve açıklayıcı olmayı gerektirir. Böyle olunca Kur’an da anlaşılamaz ayetin bulunduğu iddiası bu sıfata aykırıdır.
4 – Kur’an Nahl/103 ve Şu’arâ’/195 te kendisini “apaçık Arapça bir lisan” a sahip olarak tanıtmaktadır. Bu özellikte ki bir kitabın ayetlerinin anlaşılamaması söz konusu olamaz.
5 – Kur’an Hûd/1 ve Fussilet/3 te ayetlerinin Yüce Allah tarafından açıklandığını beyan etmektedir. Her iki ayette de fussilet kelimesi kullanılmakta, bu nedenle Kur’an da anlaşılamaz ayetin olamayacağı belirtilmiş olmaktadır.
6 – Fussilet/44 de dile getirildiği üzere Kur’an farklı bir dilde indirilseydi ilk muhatapları olan Araplar şöyle derlerdi. “Bunun ayetlerinin açıklanması gerekmez miydi? Araba yabancı dille bir (hitap)mı?” Buradan hareketle Kur’an ayetlerinin açıklandığı ve böyle bir itirazın yersiz olduğu ifade edilmektedir. Demek ki Kur’an da anlamsız veya anlaşılamaz ayet yoktur.
7 – Hidayet, rahmet, şifa, öğüt, hatırlatma gibi sıfatları ve işlevleri bulunan Kur’an ın anlaşılmaması söz konusu olamaz. Aksi halde bu sıfatlar anlamını kaybedecektir.
8 – Kur’an “tedebbür” emreder Nîsa/82, Mü’minûn/68, Sâd/29ü ve Muhammed/24 te yer alan bu kavram, ayetlerin kökünü ve arka planını iyice incelemeyi, bu sayede ileriye yönelik tedbir almayı ifade eder. Bir anlamda satıra bakarak satır arasını görmeyi ve söylenenden hareketle söylenmek isteneni kavramayı içerir. Özelliği olan bu tür kelimelerle dile getirilen Kur’an ın anlaşılamayan ayetleri olamaz.
Bütün bu söylediklerimizin özeti olarak şunu söyleyebiliriz; Kur’an da önce yaklaşıl 50 küsür (İsra/88), (Tûr/34). Sonra 10, (Hûd/13), en sonunda da bir sürelik (Bakara/23), (Yûnus/38) meydan okuma ayetleri vardır. Meydan okumada aslolan şey, aslında prensip olarak mümkün olan bir isteğin meydan okuyarak dile getirilmesidir. Kur’an harf, kelime ve cümlelerden meydana getirilmiştir ki bunları Arapça veya diğer pek çok insan kullanmaktadır.
Muhataplar söyleneni anlıyorlardı, çünkü anlaşılmayan bir şeyle meydan okunamazdı. Ancak insanlar Kur’an ın eşsiz edebiyat özelliği ve şaşılacak şekilde fert ve toplumu dönüştürücülüğü nedeniyle bu meydan okuma karşısında aciz kalmışlardır. İşte sırf bu açıdan bile bakıldığında Kur’an da anlaşılmayan bir ayetin bulunması düşünülemez.
MUKATTA’A HARFLERİNİN ANLAMLARININ BİLİNEBİLİRLİĞİ MESELESİ.
Mukatta’a harflerinin anlamının bilinip bilinmeyeceği noktasında âlimlerimiz iki temel yaklaşıma sahiptir.
1 – Bazı âlimlerimiz bu harflerinanlamlarının bilinemeyeceği kanaatindedirler. Hz. Ebu Bekir’in konuyla ilgili şöyle dediği rivayet edilmektedir. “Her kitabın bir sırrı vardır Allah’ın Kur’an da kisırrı da sure başlarıdır”. Hz. Ali’nin de şu ifadeleri kullandığı nakledilmektedir. “Her kitabın bir özü vardır, Bu kitabınözü de hecâ harfleridir.” İmam Şa’fi bu harflerin Allah’ın sırrı olduğunu, onları talep etmemek gerektiğini beyan etmektedir.
İbn. Abbas’a nispet edilen bir görüşe göre âlimlerin onları anlamaktan aciz kaldığı ifade edilmektedir. İbn. Mes’ud ve Raşid Halifelere nispet edilen rivayetlere göre ise “Bu harfler gizli bir ilim ve kapalı bir sırdır. Allah onları bilmeyi kendisine özel kılmıştır.” (İsmail Cerrahoğlu- Tefsir usulü- Ankara 1979. S.135-137). Ebu Hâtim de “Kur’an da mukatta’a harflerini sure başlarında bulduk. Allah’ın bunlarla ne kastettiğini bilemiyoruz.” Demiştir. (Kurtubî age 1,154)
Bu görüşlerden anlaşılan şudur; Bu harfer Kur’an ın sırlarıdır, gizemleridir, onları Allah’tan başkası bilemez. Bunlar sırlı birer ilimdir veya Yüce Allah ile Resulü arasında birer şifredir, dolayısıyla bunların anlaşılması mümkün değildir. Biz Kur’an da anlamsız ve anlamı bilinemeyecek şeylerin bulunmadığını kabul ettiğimiz için bu yaklaşımlara mesafeli durmaktayız.
Söz konusu harflerin Yüce Allah ile Nebî arasında şifre olduğu iddiası son derece hatalıdır. Çünkü Maide/67 ye göre Hz. Peygamber Rabbimizden kendisine indirilen her şeyi tebliğ etmesi gerektiği aksi takdirde görevini yapmamış olacağı beyan edilmektedir. Elçilik verilen görevi veya emaneti yerine getirmeyi gerektirir. Bilgiyi gizlemek elçilik göreviyle bağdaşmaz. Şüphesiz Hz. Peygamber böyle bir eksiklikle anılamaz. Çünkü o kendisine vahy edilen her şeyi tebliğ ettiğini ve ümmetini buna şahit tuttuğunu “Veda hutbesinde” de ilan etmiştir.
2 – Diğer bir gruba göre ise bu harfler müteşabih ayetler grubuna girmektedir. Müteşabihlerin de üzerinde durulması, etraflıca düşünülüp te’vil edilmesi gerekir. Müteşâbihler anlamı olmayan ayetler değildir, onlar çok anlamlılık esasına dayalı ifadelerdir ve haklarında sözün tükenmediği metinlerdir. Kelime olarak ta “birbirleriyle benzeşen ayetleri ifadeler” anlamına gelen müteşâbihler için; “kesin anlamları veya maksatları şudur” demek hatalı olur. İlimde derinleşen âlimler onlarla ilgili yorumları gerçekleştirebilirler.
Bizim de benimsediğimiz bu görüşten hareketle Mukatta’a harfleri hakkında âlimlerimiz tarafından öne sürülen bazı fikir ve değerlendirmeleri hatırlatmak istiyoruz.
MUKATTA’A HARFLERİNİN MUHTEMEL ANLAMLARI
1 – Halilb. Ahmed ve Sîbeveyh’e göre bu harfler surelerin isimleridir hangi surenin başında gelmişlerse o surenin ismini belirlemiş olabilirler. Tâ hâ, Yâ sîn, Sâd, Kaaf, Nûn sureleri bunun örneğidir.
2 – İbn. Abbas’a göre bu harflerin her biri Allah’ın isimlerinden veya sıfatlarından birine delâlet edebilirler. Mesela Elif-lâm-mîm de ki elif; “Yüce Allah”a, lâm; Lâtîf sıfatına Mîm de mecîd ve benzeri sıfatlara delâlet etmektedir. Yine burada elif “Yüce Allah” a, Lâm; Hz. Cebrail’e, mîm ise “Hz. Muhammed” e işaret etmektedir. Bu son yaklaşıma göre bu vahyin Yüce Allah tarafından Cebraîl (as.) aracılığı ile Hz. Muhammed’e indirildiği belirtilmiş olur.
3 – Bu harfler Allah’ın “ismi a’zam” ı olabilir. Yani bu harfler Yüce Allah’ı anlatan en yüce isimleri simgeliyor olabilir. Rabbimiz Yüce olduğu için O’nun isimleri de yücedir ve bu harfler o isimleri sembolize etmektedir.
4 – Kelbî, Süddî ve Katâde’ye göre bu harfler Kur’an ın isimleri olabilir. Harflerden sonra genellikle vahye gönderme yapıldığı için maksadı Kur’an ın isimleri olarak anlamakta hiçbir sakınca yoktur.
5 – Ahfeş’e göre, Yüce Allah bu harflere yemin etmektedir. Bu durumda Yüce Allah insanlara onların kullandığı harflerin yarısını kullanarak bir anlamda  meydan okumuş olmaktadır.
 6 – Ferrâ, Kutub ve Müberred’e göre bunlar münferit harflerdir. Gayesi müşriklerin ilgi ve dikkatini çekmektir, onlara meydan okumaktır. Muhataplar eğer müşrikler veya kâfirler ise onların inkâr durumlarına göre bazen bir bazen de sırayla iki, üç, dört hatta beş harfli uyarı gelmektedir. Bu durumda onlara sıradışı bir hitap ile seslenilmekte ve daha ciddi ve ilgili bir tavır takınmaları gerektiği bildirilmiş olmaktadır.
7 – Bu harfler birer tenbih edatıdır. Dolayısıyla bunların Hz. Peygamber’i ve mü’minleri uyarmak için gelmiş olmaları da muhtemedir. Onların vahyin gelişine hazır hale gelmesini sağlamak için bazı surelerin başında bu harflere yer verilmiş olabilir. Eğer muhataplar mü’minler iseonların meşguliyet durumları göz önüne alınmakta ve değişik sayılarda harflere yer verilmektedir. Bu durumda konunun önemi vurgulanmakta ve muhatapların dikkatleri çekilmektedir.
8 – Bu harflerin bazı hesaplamalarda ve bir kısım olayların tespitine yardımcı olarak kullanıldıkları da iddia edilmektedir.
9 – Bu harfler başlarında bulundukları surelerin içerisinde konusu geçen eski peygamberlerin kitaplarına işaret ediliyor olabilir.
10 – Güncel bir benzetmeyle söyleyecek olursak bu harfler bilgisayar monitöründe ki dosya simgeleri gibi  bir görev de üstlenmiş olabilir ki, bu sayede ilgili harflerin bazı kitapları veya bazı temel konuları ya da bir veya birden çok peygamberi nitelendirmesi de mümkündür.
11 – Bu harfler mutlak anlamda vahye işaret ediyor da olabilir.
12 – Bu harfler bir araya getirilirse Yüce Allah’ın isim ve sıfatlarından bir kısmı elde edilebilir Bu bağlamda bir örnek olarak İbn. Abbas’tan gelen bir rivayete göre elif lâm râ, hâ mîm ve nûn harfleri bir araya getirilirse er Rahmân kelimesi elde eilmektedir.
Bu harfler hakkında genel değerlendirmeleri bu şekilde ifade ettikten sonra şu hususu da özellikle hatırlatmamız gerekmektedir. Müsteşrikler bu harflerin sahâbîleri veya vahşy kâtiplerini simgelemek için Hz. Peygamber tarafından Kur’an a ilave edildiği iddia etmektedirler. Bu görüş son derece yanlıştır ve kesinlikle kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Kur’an beşer kaynaklı müdahaleler yapıldığı iddiası bizzat Kur’an tarafından şiddetle reddedilmektedir. İşte “bu harflerin anlamı yoktur” türünden yaklaşımlar maalesef bu ve benzeri iddiaların gündeme getirilmesine neden olmaktadır.
Belirtilen görüşlerden anlaşılıyor ki bu konuda açık ve kesin neticelere ulaşılamamıştır. Harfler hakkında geçmişte ve günümüzde bir çok şey söylenmiştir gelecekte de pek çok şey söylenecektir. Ortaya atılan ve bir kısmını aktardığımız bu görüşler bazı yönlerden akla uygun geliyorsa da hemen hemen hepsinin eleştiriye açık yönleri bulunmaktadır. ResulAllah (AS.) dan bu hususta açıklama anlamında herhangi bir rivayet nakledilmediği için bu konuda bizlere düşen bu harflerle ilgili sözün tükenmeyeceğini ve kesin anlamın belirlenemeyeceğini kabul etmektir.
Burada böyle bir gerçekliğin bulunduğunu da göz ardı etmemeliyiz. Bu harflerin Kur’an da bulunuşu vahyin Hz. Peygamber tarafından eksiksiz bir şekilde iletildiğinin en önemli delillerinden birisidir. Mukatta’a harfleri Kur’an ın en çok dikkat çeken yönlerindendir ve vahyin ilâhi kaynaklı oluşunun da en önemli göstergeleri arasında yer alan hususlardandır.
Bu ifadelerden sonra şimdi de yorumunu yapmakta olduğumuz Kalem suresinin ilk ayetinde ki “nûn” harfinin muhtemel anlamlarını aktaralım.
“NÛN” HARFİNİN MUHTEMEL ANLAMLARI.
1 – “Nûn” harfi “balık” anlamına gelebilir Enbiya/87 de, Hz. Yûnus için “zü’n-nûn” yani “nûn” un sahibi denmesi bu yaklaşımın delili olarak kabul edilmektedir. Esasında Kalem/48 ayetinde geçen “sâhıbü’l-Hûd” balık sahibi ifadesi ile, Hz. Yûnustan söz eden (Sâffât/139-148) ayetleri arasında yer alan 142. Ayette ki “el-Hûd” kelimesi de maksadın “balık” olabileceğinin delili olarak sunulmaktadır.
2 – “Nûn” harfi meleklerin Allah’ın kendilerine emrettiği şeyleri üstüne yazdıkları “Nûr dan bir levha” olabilir.
3 – “Nûn” harfi meleklerin yazılarını yazdıkları bir tür “mürekkep” olabilir.
4 – “Nûn” harfi mürekkep hokkası olabilir
5 – İbn. Abbas’ın dile getirdiği gibi “nûn” harfi, “elif lâm râ hâ mîm ve nûn harflerinin birleştirilmesiyle elde edilen er- Rahmân sıfatının son harfi olarak ta kabul edilebilir.
Bu görüşleri nakleden Râzî bunların her birinin zayıf olduğu kaydını düşmektedir. Ona göre en doğru görüş bu harfin “meydan okuma” amaçlı getirildiği veya surenin ismi olduğudur.
6 – Nûn harfi Yüce Allah’ın kendisine yemin ettiği harflerden birisi olabilir.
7 – Nûn harfi “cennet nehirlerinden birisi” olabilir.
8 – Nûn harfi “Kılıcın keskin ağzı” na da denir. Elmalı’nın da ifade ettiği gibi bu anlam özellikle Kılıç – Kalem ilişkiisi bakımından dikkat çekicidir.
9 – Nûn harfi başında bulunduğu  “bu surenin ismi” olarak ta kabul edilebilir.
Bizim kanaatimize göre bu harf kendisinden sonra gelen iki yemin konusuyla ilişkilidir. Aynı ayette Yüce Allah hem “nûn” harfine, hem “kalem” e, hem de “satır satır yazdıkları” na yemin etmektedir. Yemin edilen varlıklar birden çok iseleronlar arasında mutlaka bir anlam ilişkisi vardır. Alakasız şeyler ard arda dizilmezler. Buradan hareketle biz de tıpkı İbn. Abbas, Dahhâk, Hasan el Basrî ve Kâtade’nin kabul ettiği üzere surenin başında ki “nûn” harfinin “Yazı için mürekkep hokkası” anlamına geldiği görüşünü benimsiyoruz. Bu durumda ayetin muhtemel anlamı şöyle olur; “Nûna (Hokkaya), kaleme ve satır satır yazdıklarına yemin olsun.” (Mehmed Okuyan – Kısa surelerin tefsiri 4. Cilt/98-105)