(Surelerin
başında yer alan) söz konusu harflere “kesik kesik” okundukları için
el-Hurûfu-l Mukatta’a denmektedir. Tefsir de en çok tartışılan konulardan biri
olan bu harfler harekelenerek değil hecelenerek okundukları için kendilerine
“hecâ” veya “tehaccî” harfleri de denmektedir. Ayrıca başında bulundukları
surelerin açılış kelimeleri veya harfleri oldukları için “fevâtih” adıyla da
anılan bu harfler 27’si Mekkî, 2’si ise Medenî olmak üzere toplam 29 surenin
başında bulunmaktadırlar.
Mukatta’a harfleri; Sâd; (Sâd/1), Kaaf; (Kaaf/1), Nûn;
(Kalem/1,) şeklinde tek harfli,
Tâ hâ; (Tâhâ/1) Yâ sîn; (Yâ
sîn/1), Tâ sîn; (Neml/27), Hâ Mîm; (Mü’min/1), (Fussilet/1), (Zuhruf/1),
(D^hân/1), (Casiye/1), (Ahkaaf/1) şeklinde 2 harfli,
Elif lâm mîm; (Bakara/1), (Âl-i
İmrân/1), (Ankebut/1), (Rûm/1), (Lokmân/1), (Secde/1) şeklinde 3 harfli
Elif Lâm Mîm sâd; (A’raf/1)
şeklinde 4 harfli,
Kâf hâ yâ ‘ayn sâd; (Meryem/1), Hâ mîm ‘ayn
sîn kaaf; (Şûrâ/1) şeklinde 5 harflidir.
Bunlar toplam 14 harften
oluşmakta ve 14 değişik formda kullanılmaktadır. Müstakil bir ayet sayılıp
sayılmamaları konusunda her hangi bir kural söz konusu değildir. Hz.
Peygamberden öğrenildiği şekliyle kabul edilmişlerdir. Buna göre;
10 tanesi bir ayetin parçası, {(Yûnus/1), (Hûd/1), (Yûsuf/1),
(Ra’d/1), (İbrahim/1), (Hicr/1), (Neml/1), (Sâd/1), (Kaaf/1), Kalem/1)}
18 tanesi tek başına bir ayet; (Bakara/1), (Â. İmrân/1), (A’raf/1),
(Meryem/1), (Tâhâ/1), Şû’arâ’/1), (Kasas/1), (Ankebut/1), (Rûm/1), (Lokmân/1),
(Secde/1), (Yâsîn/1), (Mü’min/1), (Fussilet/1), (Zuhruf/1), (Dühan/1),
Câsiye/1), (Ahkaaf/1).
Bir örneği ise iki ayet
sayılmaktadır. (Şûrâ/1-2).
Bu harflerin anlamlarının olup
olmadığı ile ilgili olarak çeşitli tartışmalar yapılmıştır. Bu bağlamda bazı
hatırlatmaların yapılması bir zorunluluktur.
KUR’AN DA ANLAMI OLMAYAN
KELİMELER VE AYETLER VAR MIDIR?
Mukatta’a harfleri konusunu
incelerken “Kur’an da anlamı olmayan kelimeler veya ayetler olabilir mi?
Sorusunu ele almak gerekmektedir.
1 – Yüce Allah insanlara onların
konuştuğu dillerle hitap etmiştir. Vahyin insanların konuştuğu bir dille
gönderilme gerekçesi “anlaşılması” dır. Çünkü anlam kelamın ruhu, lafız ise
kelamın bedeni mesabesindedir. Bu ikisinin ayrılması kelamın hayattan çekilmesi
sonucunu getirir ki buna “kelamın ölümü” de diyebiliriz. Bir sözün söyleniş
gayesi anlaşılmasıdır. İnsanlar birbirleriyle anlaşılmak için konuşurlar, bu
sayede anlaşırlar. Konuşmanın gayesi anlaşılmak olduğuna göre Yüce Allah da
elbette anlaşılmak için konuşmuş be kelâmını insanlara melek aracılığında vahiy
yoluyla ulaştırmıştır.
2 – Kur’an “açık ve anlaşılır”
bir şekilde Arapça hitaptır. Onun Arapça gönderilişi ilk muhatapları Arap
olduğu içindir. İbrahim/4 te beyan edildiği üzere her peygamber kendi kavminin
diliyle gönderildiği için Kur’an da Arapçadır. Anlaşılsın diye Arapça indirilen
bu kitabın anlaşılmaz ayeti olmamalıdır. Yusuf/2, ve Zuhruf/3 te bu husus
açıkça beyan edilmektedir. “Biz onu akledesiniz, anlayasınız diye Arapça bir
Kur’an (Hitap) olarak indirdik.”
3 – Kur’an ın sıfatlarından
birisi el-mübîn dir. Bu kelime “apaçık olmak açıklamak” anlamında ki “ebâne” kökünden türetilmiştir
ve “apaçık olan açıklayan” demektir. Kur’an mesajı ve onun ayetleri özünde
açık, işlev olarak da açıklayıcıdır. Kur’an, Nahl/89 da kendisinin her şeyi
açıkladığını haber vermektedir. Tibyân olmak da kökü aynı olan el-mübîn sıfatı
gibi apaçık ve açıklayıcı olmayı gerektirir. Böyle olunca Kur’an da anlaşılamaz
ayetin bulunduğu iddiası bu sıfata aykırıdır.
4 – Kur’an Nahl/103 ve
Şu’arâ’/195 te kendisini “apaçık Arapça bir lisan” a sahip olarak
tanıtmaktadır. Bu özellikte ki bir kitabın ayetlerinin anlaşılamaması söz
konusu olamaz.
5 – Kur’an Hûd/1 ve Fussilet/3
te ayetlerinin Yüce Allah tarafından açıklandığını beyan etmektedir. Her iki
ayette de fussilet kelimesi kullanılmakta, bu nedenle Kur’an da anlaşılamaz
ayetin olamayacağı belirtilmiş olmaktadır.
6 – Fussilet/44 de dile
getirildiği üzere Kur’an farklı bir dilde indirilseydi ilk muhatapları olan
Araplar şöyle derlerdi. “Bunun ayetlerinin açıklanması gerekmez miydi? Araba
yabancı dille bir (hitap)mı?” Buradan hareketle Kur’an ayetlerinin açıklandığı
ve böyle bir itirazın yersiz olduğu ifade edilmektedir. Demek ki Kur’an da
anlamsız veya anlaşılamaz ayet yoktur.
7 – Hidayet, rahmet, şifa, öğüt,
hatırlatma gibi sıfatları ve işlevleri bulunan Kur’an ın anlaşılmaması söz
konusu olamaz. Aksi halde bu sıfatlar anlamını kaybedecektir.
8 – Kur’an “tedebbür” emreder
Nîsa/82, Mü’minûn/68, Sâd/29ü ve Muhammed/24 te yer alan bu kavram, ayetlerin
kökünü ve arka planını iyice incelemeyi, bu sayede ileriye yönelik tedbir
almayı ifade eder. Bir anlamda satıra bakarak satır arasını görmeyi ve
söylenenden hareketle söylenmek isteneni kavramayı içerir. Özelliği olan bu tür
kelimelerle dile getirilen Kur’an ın anlaşılamayan ayetleri olamaz.
Bütün bu söylediklerimizin özeti
olarak şunu söyleyebiliriz; Kur’an da önce yaklaşıl 50 küsür (İsra/88),
(Tûr/34). Sonra 10, (Hûd/13), en sonunda da bir sürelik (Bakara/23), (Yûnus/38)
meydan okuma ayetleri vardır. Meydan okumada aslolan şey, aslında prensip
olarak mümkün olan bir isteğin meydan okuyarak dile getirilmesidir. Kur’an
harf, kelime ve cümlelerden meydana getirilmiştir ki bunları Arapça veya diğer
pek çok insan kullanmaktadır.
Muhataplar söyleneni
anlıyorlardı, çünkü anlaşılmayan bir şeyle meydan okunamazdı. Ancak insanlar
Kur’an ın eşsiz edebiyat özelliği ve şaşılacak şekilde fert ve toplumu
dönüştürücülüğü nedeniyle bu meydan okuma karşısında aciz kalmışlardır. İşte
sırf bu açıdan bile bakıldığında Kur’an da anlaşılmayan bir ayetin bulunması
düşünülemez.
MUKATTA’A HARFLERİNİN
ANLAMLARININ BİLİNEBİLİRLİĞİ MESELESİ.
Mukatta’a harflerinin anlamının
bilinip bilinmeyeceği noktasında âlimlerimiz iki temel yaklaşıma sahiptir.
1 – Bazı âlimlerimiz bu
harflerinanlamlarının bilinemeyeceği kanaatindedirler. Hz. Ebu Bekir’in konuyla
ilgili şöyle dediği rivayet edilmektedir. “Her kitabın bir sırrı vardır
Allah’ın Kur’an da kisırrı da sure başlarıdır”. Hz. Ali’nin de şu ifadeleri
kullandığı nakledilmektedir. “Her kitabın bir özü vardır, Bu kitabınözü de hecâ
harfleridir.” İmam Şa’fi bu harflerin Allah’ın sırrı olduğunu, onları talep
etmemek gerektiğini beyan etmektedir.
İbn. Abbas’a nispet edilen bir
görüşe göre âlimlerin onları anlamaktan aciz kaldığı ifade edilmektedir. İbn.
Mes’ud ve Raşid Halifelere nispet edilen rivayetlere göre ise “Bu harfler gizli
bir ilim ve kapalı bir sırdır. Allah onları bilmeyi kendisine özel kılmıştır.”
(İsmail Cerrahoğlu- Tefsir usulü- Ankara 1979. S.135-137). Ebu Hâtim de “Kur’an
da mukatta’a harflerini sure başlarında bulduk. Allah’ın bunlarla ne
kastettiğini bilemiyoruz.” Demiştir. (Kurtubî age 1,154)
Bu görüşlerden anlaşılan şudur;
Bu harfer Kur’an ın sırlarıdır, gizemleridir, onları Allah’tan başkası bilemez.
Bunlar sırlı birer ilimdir veya Yüce Allah ile Resulü arasında birer şifredir,
dolayısıyla bunların anlaşılması mümkün değildir. Biz Kur’an da anlamsız ve
anlamı bilinemeyecek şeylerin bulunmadığını kabul ettiğimiz için bu
yaklaşımlara mesafeli durmaktayız.
Söz konusu harflerin Yüce Allah
ile Nebî arasında şifre olduğu iddiası son derece hatalıdır. Çünkü Maide/67 ye
göre Hz. Peygamber Rabbimizden kendisine indirilen her şeyi tebliğ etmesi
gerektiği aksi takdirde görevini yapmamış olacağı beyan edilmektedir. Elçilik
verilen görevi veya emaneti yerine getirmeyi gerektirir. Bilgiyi gizlemek
elçilik göreviyle bağdaşmaz. Şüphesiz Hz. Peygamber böyle bir eksiklikle
anılamaz. Çünkü o kendisine vahy edilen her şeyi tebliğ ettiğini ve ümmetini
buna şahit tuttuğunu “Veda hutbesinde” de ilan etmiştir.
2 – Diğer bir gruba göre ise bu
harfler müteşabih ayetler grubuna girmektedir. Müteşabihlerin de üzerinde
durulması, etraflıca düşünülüp te’vil edilmesi gerekir. Müteşâbihler anlamı
olmayan ayetler değildir, onlar çok anlamlılık esasına dayalı ifadelerdir ve
haklarında sözün tükenmediği metinlerdir. Kelime olarak ta “birbirleriyle
benzeşen ayetleri ifadeler” anlamına gelen müteşâbihler için; “kesin anlamları
veya maksatları şudur” demek hatalı olur. İlimde derinleşen âlimler onlarla
ilgili yorumları gerçekleştirebilirler.
Bizim de benimsediğimiz bu
görüşten hareketle Mukatta’a harfleri hakkında âlimlerimiz tarafından öne
sürülen bazı fikir ve değerlendirmeleri hatırlatmak istiyoruz.
MUKATTA’A HARFLERİNİN MUHTEMEL
ANLAMLARI
1 – Halilb. Ahmed ve Sîbeveyh’e
göre bu harfler surelerin isimleridir hangi surenin başında gelmişlerse o
surenin ismini belirlemiş olabilirler. Tâ hâ, Yâ sîn, Sâd, Kaaf, Nûn sureleri
bunun örneğidir.
2 – İbn. Abbas’a göre bu
harflerin her biri Allah’ın isimlerinden veya sıfatlarından birine delâlet
edebilirler. Mesela Elif-lâm-mîm de ki elif; “Yüce Allah”a, lâm; Lâtîf sıfatına
Mîm de mecîd ve benzeri sıfatlara delâlet etmektedir. Yine burada elif “Yüce
Allah” a, Lâm; Hz. Cebrail’e, mîm ise “Hz. Muhammed” e işaret etmektedir. Bu
son yaklaşıma göre bu vahyin Yüce Allah tarafından Cebraîl (as.) aracılığı ile
Hz. Muhammed’e indirildiği belirtilmiş olur.
3 – Bu harfler Allah’ın “ismi
a’zam” ı olabilir. Yani bu harfler Yüce Allah’ı anlatan en yüce isimleri
simgeliyor olabilir. Rabbimiz Yüce olduğu için O’nun isimleri de yücedir ve bu
harfler o isimleri sembolize etmektedir.
4 – Kelbî, Süddî ve Katâde’ye
göre bu harfler Kur’an ın isimleri olabilir. Harflerden sonra genellikle vahye
gönderme yapıldığı için maksadı Kur’an ın isimleri olarak anlamakta hiçbir
sakınca yoktur.
5 – Ahfeş’e göre, Yüce Allah bu
harflere yemin etmektedir. Bu durumda Yüce Allah insanlara onların kullandığı
harflerin yarısını kullanarak bir anlamda
meydan okumuş olmaktadır.
6 – Ferrâ, Kutub ve Müberred’e göre bunlar
münferit harflerdir. Gayesi müşriklerin ilgi ve dikkatini çekmektir, onlara
meydan okumaktır. Muhataplar eğer müşrikler veya kâfirler ise onların inkâr
durumlarına göre bazen bir bazen de sırayla iki, üç, dört hatta beş harfli
uyarı gelmektedir. Bu durumda onlara sıradışı bir hitap ile seslenilmekte ve
daha ciddi ve ilgili bir tavır takınmaları gerektiği bildirilmiş olmaktadır.
7 – Bu harfler birer tenbih
edatıdır. Dolayısıyla bunların Hz. Peygamber’i ve mü’minleri uyarmak için
gelmiş olmaları da muhtemedir. Onların vahyin gelişine hazır hale gelmesini
sağlamak için bazı surelerin başında bu harflere yer verilmiş olabilir. Eğer
muhataplar mü’minler iseonların meşguliyet durumları göz önüne alınmakta ve
değişik sayılarda harflere yer verilmektedir. Bu durumda konunun önemi
vurgulanmakta ve muhatapların dikkatleri çekilmektedir.
8 – Bu harflerin bazı
hesaplamalarda ve bir kısım olayların tespitine yardımcı olarak kullanıldıkları
da iddia edilmektedir.
9 – Bu harfler başlarında
bulundukları surelerin içerisinde konusu geçen eski peygamberlerin kitaplarına
işaret ediliyor olabilir.
10 – Güncel bir benzetmeyle
söyleyecek olursak bu harfler bilgisayar monitöründe ki dosya simgeleri gibi bir görev de üstlenmiş olabilir ki, bu sayede
ilgili harflerin bazı kitapları veya bazı temel konuları ya da bir veya birden
çok peygamberi nitelendirmesi de mümkündür.
11 – Bu harfler mutlak anlamda
vahye işaret ediyor da olabilir.
12 – Bu harfler bir araya
getirilirse Yüce Allah’ın isim ve sıfatlarından bir kısmı elde edilebilir Bu
bağlamda bir örnek olarak İbn. Abbas’tan gelen bir rivayete göre elif lâm râ,
hâ mîm ve nûn harfleri bir araya getirilirse er Rahmân kelimesi elde
eilmektedir.
Bu harfler hakkında genel
değerlendirmeleri bu şekilde ifade ettikten sonra şu hususu da özellikle
hatırlatmamız gerekmektedir. Müsteşrikler bu harflerin sahâbîleri veya vahşy
kâtiplerini simgelemek için Hz. Peygamber tarafından Kur’an a ilave edildiği
iddia etmektedirler. Bu görüş son derece yanlıştır ve kesinlikle kabul
edilebilir bir tarafı yoktur. Kur’an beşer kaynaklı müdahaleler yapıldığı
iddiası bizzat Kur’an tarafından şiddetle reddedilmektedir. İşte “bu harflerin
anlamı yoktur” türünden yaklaşımlar maalesef bu ve benzeri iddiaların gündeme getirilmesine
neden olmaktadır.
Belirtilen görüşlerden
anlaşılıyor ki bu konuda açık ve kesin neticelere ulaşılamamıştır. Harfler
hakkında geçmişte ve günümüzde bir çok şey söylenmiştir gelecekte de pek çok
şey söylenecektir. Ortaya atılan ve bir kısmını aktardığımız bu görüşler bazı
yönlerden akla uygun geliyorsa da hemen hemen hepsinin eleştiriye açık yönleri
bulunmaktadır. ResulAllah (AS.) dan bu hususta açıklama anlamında herhangi bir
rivayet nakledilmediği için bu konuda bizlere düşen bu harflerle ilgili sözün
tükenmeyeceğini ve kesin anlamın belirlenemeyeceğini kabul etmektir.
Burada böyle bir gerçekliğin
bulunduğunu da göz ardı etmemeliyiz. Bu harflerin Kur’an da bulunuşu vahyin Hz.
Peygamber tarafından eksiksiz bir şekilde iletildiğinin en önemli delillerinden
birisidir. Mukatta’a harfleri Kur’an ın en çok dikkat çeken yönlerindendir ve
vahyin ilâhi kaynaklı oluşunun da en önemli göstergeleri arasında yer alan
hususlardandır.
Bu ifadelerden sonra şimdi de
yorumunu yapmakta olduğumuz Kalem suresinin ilk ayetinde ki “nûn” harfinin
muhtemel anlamlarını aktaralım.
“NÛN” HARFİNİN MUHTEMEL
ANLAMLARI.
1 – “Nûn” harfi “balık” anlamına
gelebilir Enbiya/87 de, Hz. Yûnus için “zü’n-nûn” yani “nûn” un sahibi denmesi
bu yaklaşımın delili olarak kabul edilmektedir. Esasında Kalem/48 ayetinde geçen
“sâhıbü’l-Hûd” balık sahibi ifadesi ile, Hz. Yûnustan söz eden (Sâffât/139-148)
ayetleri arasında yer alan 142. Ayette ki “el-Hûd” kelimesi de maksadın “balık”
olabileceğinin delili olarak sunulmaktadır.
2 – “Nûn” harfi meleklerin Allah’ın
kendilerine emrettiği şeyleri üstüne yazdıkları “Nûr dan bir levha” olabilir.
3 – “Nûn” harfi meleklerin yazılarını
yazdıkları bir tür “mürekkep” olabilir.
4 – “Nûn” harfi mürekkep hokkası
olabilir
5 – İbn. Abbas’ın dile getirdiği
gibi “nûn” harfi, “elif lâm râ hâ mîm ve nûn harflerinin birleştirilmesiyle
elde edilen er- Rahmân sıfatının son harfi olarak ta kabul edilebilir.
Bu görüşleri nakleden Râzî
bunların her birinin zayıf olduğu kaydını düşmektedir. Ona göre en doğru görüş
bu harfin “meydan okuma” amaçlı getirildiği veya surenin ismi olduğudur.
6 – Nûn harfi Yüce Allah’ın kendisine
yemin ettiği harflerden birisi olabilir.
7 – Nûn harfi “cennet
nehirlerinden birisi” olabilir.
8 – Nûn harfi “Kılıcın keskin
ağzı” na da denir. Elmalı’nın da ifade ettiği gibi bu anlam özellikle Kılıç –
Kalem ilişkiisi bakımından dikkat çekicidir.
9 – Nûn harfi başında
bulunduğu “bu surenin ismi” olarak ta
kabul edilebilir.
Bizim kanaatimize göre bu harf
kendisinden sonra gelen iki yemin konusuyla ilişkilidir. Aynı ayette Yüce Allah
hem “nûn” harfine, hem “kalem” e, hem de “satır satır yazdıkları” na yemin
etmektedir. Yemin edilen varlıklar birden çok iseleronlar arasında mutlaka bir
anlam ilişkisi vardır. Alakasız şeyler ard arda dizilmezler. Buradan hareketle
biz de tıpkı İbn. Abbas, Dahhâk, Hasan el Basrî ve Kâtade’nin kabul ettiği
üzere surenin başında ki “nûn” harfinin “Yazı için mürekkep hokkası” anlamına
geldiği görüşünü benimsiyoruz. Bu durumda ayetin muhtemel anlamı şöyle olur; “Nûna
(Hokkaya), kaleme ve satır satır yazdıklarına yemin olsun.” (Mehmed Okuyan –
Kısa surelerin tefsiri 4. Cilt/98-105)