3 Haziran 2008 Salı

TÜRKÇE İBADET, TÜRKÇE EZAN – 3 –

Konuyu irdelemeye devam ediyoruz. Yapılan araştırmalardan açığa çıkan gerçek; Türkçe ibadet, Türkçe ezan diye ısrar edenler, kesin olarak İslam’ın ruhundan haberi olmayan, ya art niyetli, ya da farkında olmadan bilgisizliğinden dolayı art niyetlilerin yardımcıları durumuna düşen kişiler. Zaten amaç Dinde gelişme, Dini kavramları anlamak olsa idi, dilimize çevrilmiş birçok kaynak eserden faydalanabilirlerdi. Hani derler ya; Namazda gözü yok ki ezanda kulağı olsun hesabı, ne istediklerinin farkında değil gibi davranıyorlar.
Bu gibi dileklerde bulunan kardeşlerim varsa ve art niyetli olmadıklarını ileri sürüyorlarsa, bir zahmet kendilerin de bir denesinler, Hatta hoşlarına giderse devam da etsinler. Daha önce de bahsettiğim gibi İslam; Kişinin bizzat kendisine yapılmış bir tekliftir. BEN böyle anladım, böyle uygun gördüm, böyle yapıyorum diyerek kendince bir yol çizebilecekleri tercih hakları vardır. Bu konuda herkes istediği şekilde inanabilir. Kendinizce bir din de uydurabilirsiniz. Nasıl olsa karşılığını da siz yaşayacaksınız. Ancak diğerlerine karışmayın lütfen.
Bir konumu daha tekrar yazmamda yarar var. Ben Ulema veya Alim falan değilim. Okumayı, araştırmayı, düşünmeyi seviyorum. Alim olarak tanınmış insanların bıraktığı eserleri okuyup kendime en doğru İdrak’i oluşturmaya çalışıyorum. Herkes için geçerli olan benim içinde geçerlidir. Çıkarımlarım, bulduğum sonuçlar sadece beni bağlar. Düşüncelerimde hatalı, yanlış bir husus varsa belki benden daha bilgili insanlar beni ikaz ederler ümidini taşıyorum. Kendimce doğru bulduklarımı da burada paylaşmaya çalışıyorum. Bu böyle biline.
Biz orijinal haline inananlar olarak, Kur’an da; beğendiklerini alan, beğenmediklerini almayanlar diye tarif edilenlerden olmak istemiyoruz. Biz, İslami görüş ve düşüncelerimizi, ilk geldiği şekilde olan orijinal haliyle kabul ediyoruz. Kur’an kolayınıza geleni okuyun diyor. Bize böyle kolay geliyor. Her yaşanan devre göre Alimlerimiz yeni görüşler, farklı yorumlarla ufkumuza her an yeni bir görüş, yeni bir bakış açısı getiriyorlar. Bilgilenmek için kaynak çok. 1400 yıldır binlerce tercümeler yapılmış. Eserler yazılmış. Bu konuda da bir sıkıntımız yok.
Bakın son olarak yine Elmalılı A.Hamdi Yazır, Tefsirinin 4 ncü cildinin 2997 İnci sayfasında Rad suresinin 37 inci ayetinin açıklamasını yaparken ne diyor;
” Esas itibarı ile bütün ehli kitaba ferah verecek ve üzerinde ittifak edilecek müttefekunaleyh usulü ve muvafık-u muhalifi seçecek füru’ ve şuabatı ihtiva eden ve bütün hedefi Tevhid ile Allaha rücu olan bir indirişle Arabiyyen bir hüküm yani Arab lisanı ile ifade edilmiş ve bu şart ile bütün ihtilafa ta hakim _bir kanun olarak indirdik onu_...
İşte Kur’an böyle her kitabın fevkinde ve bütün milletler üzerinde hakim bir kitab-ı haktır. Bununla beraber Arapçadır. Arap lisanı ile nazil olmuş ve natık olduğu ahkamı hak, Arabi olarak ifade edilmiştir. Ve hakimiyeti nazmi Arabisi ile meşruttur. Binaenaleyh, diğer kütüb-ü münzelenin Kur’an’a muhalif olan Kur’an’ ın tasdikine iktiran etmeyen, ahkamıyla amel caiz olamayacağı gibi, Kur’anın tercemelerinede bu hakimiyet isnat edilemez. Ve doğrudan doğru onlardan ahkam istin batına kalkışmak da doğru olmaz. Hüküm, asıl münzel olan nazmı Arabisinindir. Demek ki Kur’an yalnız tilavet olunmakla kalmamalı mucibince beyennas icrayı hükm -ü hukûmet de edilmelidir.”.
İsterseniz dilini güncelleyelim;
(esas itibariyle bütün ehli kitaba ferah verecek ve üzerinde ittifak edilecek temel ilkeleri, aslına uygun olan ve aykırı düşen bütün ayrıntıları tek tek ortaya koyan ve bütün hedefi tevhit inancıyla Allah'a yönlendirmek olan bir indirişle Arapça bir hüküm, yani Arap diliyle ifade edilmiş ve bütün anlaşmazlıklar üzerinde hakim bir kanun, incelikleri çözmede bir hikmet olarak indirdik onu. İşte bu özelliklerle indirildi sana indirilen bu kitap ya Muhammed!
Kur'ân işte böyle her kitabın üstünde ve bütün milletler üzerinde hakim bir hak kitaptır. Bununla beraber Arapçadır. Arap diliyle indirilmiştir. Dile getirdiği ilâhî hükümler Arapça olarak ifade edilmiştir. Hükmünün geçerliliği Arapça olan aslına uygunluk şartına bağlanmıştır. Bundan dolayı daha önce indirilmiş olan semavi kitapların, Kur'ân'a uymayan, Kur'ân'ın onayından geçmeyen hükümleri ile amel etmek caiz olmayacağı gibi, Kur'ân'ın tercümelerine de bu hakimiyet isnat edilemez ve tercümelerden doğrudan doğruya hüküm çıkarmaya kalkışmak da doğru olmaz. Hüküm ancak Arapça indirilmiş olan aslına aittir. Demek ki, Kur'ân, yalnızca tilavet edilmekle kalmamalı, mücebince amel edilip, bütün hükümleri insanlar arasında icra edilmelidir. (Maide Sûresi'nde (âyet 48) ve Nisa Sûresi'nde "Gerçekten de Biz sana bu kitabı indirdik ki, insanlar arasında, Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye...").
Anlayabildiniz mi şimdi neden Arapça’dan başka herhangi bir dille ibadet edilemeyeceğini? Dini yaratan; “ Ben böyle karar verdim, böyle hükmettim, böyle uygun gördüm” diyor. Şayet O’na inanacaksan, Onun istediğine uyacaksın. Tabii O’na inanmaya mecbur da değilsin. SEN Ondan daha iyisini biliyorsan dilediğini yapabilirsin. Ama lütfen Onun istediği gibi yaşamak isteyenlere de karışmayın.
Allah hepimize hidayet ihsan etsin. Doğru bilgilere ulaşmayı, kavrayabilmeyi, idrak edebilmeyi, ihlasla amel edebilmeyi nasip etsin İnşallah .
Her şey gönlünüzce olsun.

TÜRKÇE İBADET, TÜRKÇE EZAN – 2 –


Türkçe Ezan, Türkçe ibadet konusuna devam ediyoruz. Ne demiştik ? Bu tezi ileri sürenlerin, İslam’ı tanımadıklarını, zihnin vehimleri ile uydurulan birçok batıl hikaye ve hurafelerle içi doldurulup bir DİN kavramı yaratıldığı veya Din kavramına bakış açıları bu tarzda olan kişilerin, İslam Dinini de bunlardan biri gibi kabul ettiklerini yazmıştık. Yani Din kavramı-2 yazımda bahsettiğim felsefi bakış açısı ile Din kavramını değerlendirmek diyebiliriz.
Aslına bakarsanız doğru dürüst araştırıp okuduklarını da sanmıyorum. Öyle olsaydı “Eğer kulumuza kısım kısım indirdiğimiz Kur’an’dan bir şüphede iseniz, Haydi onun ayarından bir sure meydana getirin ve Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, eğer sıddıksanız bunu yapın. Yok yapamazsınız (ki hiçbir zaman yapamayacaksınız.) (Bakara/ 23) meydan okuma ayetini okumuş olurlar, böyle bir şeye kalkışmanın bile ŞİRK olduğunu, KÜFÜR olduğunu anlamış olurlardı.
Türkçe Ezan ve Türkçe ibadet konusunda o günün yetkililerinin fetva arayışı içine girdiklerini görüyoruz. Halkın ezici bir çoğunluğu Hanefi mezhebinden oluşu, İmam-ı Azam Ebu Hanefi Hz. erinin de belli bir süre, yani Arapça öğreninceye kadar kısa bir süre farklı bir dille ibadete izin vermesini kendilerine delil olarak aldılar. Halbuki Ebu Hanefi hz. leri daha sonra bu içtihadından vazgeçmiş, diğer müctehidlere katılmıştır (İbnu'l-Humam, Feth, I/201).
Yürütülen çalışmalara baktığımızda 1932 de camilerde okutulan Türkçe Kuran; Cemil Sait’in Kasimiriski’nin Fransızcaya çevirisi yapılmış Kur’an’ın oradan Türkçeye çevirisi olduğunu görüyoruz. Bundan anladığımız esas amacın, Kur’an’ı Türkçeye çevirmek değil, İbadet dilini Türkçeye çevirmek olduğunu anlıyoruz. Çünkü Atatürk’ün emri ile görevlendirilen Elmalılı A. Hamdi Yazır hoca ancak 1935 – 1938 yılları arasında çalışmasını bitirmiştir. Halbuki Camilerde Kur’an’ın Türkçe okutulmaya başlaması 1932 yıllarında başlamıştı.
Bu çalışmaları yapanların İslam dinini gerçekten bilmediklerini Namaz ibadeti ile Duayı karıştırmalarından da anlıyoruz. İkisi birbirinden çok farklıdır. Dua her dilde yapılabilir. Kişinin Allah ile diyalogudur. Namaz ise kişinin Ruhunun ahiret boyutuna hazırlanması, selameti için yapılan bir çalışmadır. Aslına bakarsanız bugün bile dua’yı eksik anlıyoruz. Dua etmeyi; Medine dilencisi gibi elleri açıp Allah’tan “ Bana şunu ver bana bunu ver, şunu şöyle yap bunu böyle yap” der gibi bir pozisyon sanıyoruz.
Yeniden konuya dönersek, İbadet dilinin neden farklı bir dil olamayacağını Prof Dr. Hayrettin Karaman hocam gerekçelerle açıklamış; İslam evrensel bir Din olup, genel anlam taşıyan değiştirilemez şiarları vardır diyor.
1. Besmele,
2. Selam,
3. Dini günler ve bayramlar,
4. Ezan,
5. Kıble,
6. Cuma namazı,
7. Cemaatle namaz,
8. Cami ve minare,
9. Kur'ân-ı Kerim,
11. Hac ibadeti,
12. Peygamber Sünnet'i Gibi İslam’a ait işaret ve semboller umumidir. Hiçbir millete, kişiye özgü değildir, diye gayet net olarak yazmış. Bunu da anlamayacak bir insanı zaten Allah, akli baliğ değil diye sorumlu tutmaz. Gönlünüz ferah olsun.
Allah, Kur’an ı okumayı, anlamayı kolaylaştırdık diyor. Kolayınıza geleni okuyun diyor. Günümüzde birçok canlı şahitleri var ki 5 yaşındaki bir çocuk, tamamını ezberleyip hafız olabiliyor. Sizce bu yeterli değil mi? İllaki kabul etmiyorsanız da o artık sizin seçiminiz olur.
Günümüzde de hala Türkçe ibadet, Türkçe Ezan diye tepinenleri görüyoruz. Kendiler Türkçe ibadet etmişler de kim engellemiş bilmiyorum. Her insanın inancı kendisinedir. Kimse kimsenin inancına karışamaz diyeceksiniz, sonra kalkıp eski MGK genel sekreteri Tuncer Kılıç paşa gibi “Türkçe ibadet olmadıkça irtica sürecek” beyanatları vereceksiniz, Erol Evgin’in okuduğu şiirden sonra “Atatürk bugün olsaydı Türkçe ibadet olurdu” şeklinde ki veciz sözünü, Sn. Necdet Sezer gibi neredeyse ayakta alkışlayacaksınız.
Allah aşkına ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Kime kafa tuttuğunuzun farkında mısınız? Atatürk verdiği emirle tefsir ve çeviri çalışmalarını yürüten A. Hamdi Yazır'ın işini bitirmesini bile beklemediler. Keşke Atatürk sağ olsaydı. Hiç değilse işi bilenlerle çalışır, insanları bir inanç kaosuna sokmazdı.
Hani bir söz vardır bilir misiniz; Cahil ile sohbet zordur bilene, Zira ne gelirse söyler diline. Nasıl anlatmalı bilmem ki. Hani diyorum madem bu kadar meraklısınız, siz bizzat kendiniz bir uygulayın. Yalancıktan da olsa alnınız bir secde görsün, Hayır onu bile yapmazlar. Yapamazlar.
Yalnız bir hususu unutmayalım. Asgari zorunlu Arapça orijinal halinde olması gereken AN; Salat(Namaz) anı, Çağrı olarak Ezanın okunma anı, zikir çalışmasının yapılma an’ını göz önünde bulunduruyoruz.
İbadet yapılan zaman birimini; Bir sanatçının sahnedeki zamanı gibi algılamak gerekir. Sanki Allah’ın karşısındaymış gibi ciddi, uyanık, vakûr olunan, mümin’in miraç anı diye tarif edilen zaman birimini konu ediyoruz. Bu anlar tefekkür yapılan, düşünülen, araştırılan, tartışılan zaman birimi değildir. Sahnedeki sanatçı söyleyeceği parçanın provasını seyircisinin karşısında sahnede yapmaz. Daha önce gereken hazırlığı, çalışmalarını yapmış, elinden gelenin en iyisini sunmak üzere sahneye çıkmıştır artık.
İşte ibadet anı dediğimiz an; Tüm hazırlıklarını yapmış, kendisine tebliğ edildiği şekilde gereğini yerine getirdiği zaman birimidir. İbadet haricindeki tüm zamanlarında bilmesi gerekenleri öğrenmesi, tabii ki bilimin son verileri ile ve anlayacağı, idrak oluşturacağı biçimde olacaktır. Biliyorsa orijinal Arapça ana kaynağından, bilmiyorsa doğruluğuna inandığı güvendiği alimlerin açıklamaları ve çevirilerinden faydalanacaktır. Bunun aksini düşünmek, ibadet dışında da anlamadığı dilde papağan gibi tekrar çalışması, ne akla ne mantığa uygundur.
Şimdilik burada kesiyorum. Bu konuya yine devam edeceğim inşallah.
Her şey gönlünüzce olsun.

TÜRKÇE İBADET, TÜRKÇE EZAN – 1 –

Son günlerde Türkçe ibadet, Türkçe ezan gibi ifadeleri sıkça duymaya başladık. Bilerek mi yapılıyor, yoksa bilmeyerek mi yapılıyor anlamakta zorlanıyorum. Talep edenlere baktığımda ibadet etmeyen ama, ibadet edenlere karışma heveslisi olan kişilerden oluştuğunu görüyorum. En önde gelen isimler bile Namaz kılmadığını söylememek için;” Size ne? O benim TANRI ile aramdaki olaydır” gibi kaçamak cevap verdiklerini okuyoruz. Halbuki İslam’ da farz ibadetler umumidir. İftihar vesilesidir. Sadece nafile ibadetler gizlenir. Dolayısıyla bu tip konuşanların İslam’ın ruhunu anlamadıklarını, kendilerinin zaten ibadet etmek gibi bir düşünceleri olmadığı, İbadet etmeyi gereksiz, boşuna ve bilinçsiz yapılan bir eylem olduğu düşüncesine sahip kişiler olduğunu görüyoruz.
Olayın Ülkede çıkış noktasına baktığımızda, Cumhuriyetin kurulması ile birlikte sosyal dönüşümü amaçlayan resmi ideolojinin, toplum mühendisliği çalışmalarına uygun olarak, kendi anlayışını topluma hakim kılma faaliyetleri ile birlikte uygulamaya koyduğu konulardan biri olduğunu görmekteyiz. Topluma hakim değerlerin toplu olarak değiştirilmesi zor, hatta imkansız olduğu için kısa aralıklarla ve küçük değişimler halinde tek tek gerçekleştirilmesi şeklinde planlandığı görülüyor. Çünkü belirli zaman aralıklarında tekrar tekrar gündeme getiriliyor, toplum, değişime uygun hale getirilmeye çalışılıyor. Aslında amacın; Resmi ideoloji kendisine tek rakip olarak gördüğü hakim inançları, yok edemediği için zorunlu olarak kontrol altına alma çabası olduğunu söyleyebiliriz.
İşin acıklı tarafı hem laiklik iddiasında bulunacaksınız, hem de toplum inançlarını dilediğiniz gibi değiştirip düzenlemeye kendinizi yetkili göreceksiniz. Ne büyük çelişki değil mi?
İşin diğer boyutuna baktığınızda bu işle ilgilenenlerin hemen hiçbirinin İslam Dinini bilen, anlayan kişilerden oluşmadığını da görüyoruz. Örneğin Atatürk’ün bizzat emri ile Kur’an’ın tefsir çalışmalarını gerçekleştiren A.Hamdi Yazır; Allah ismi yerine İlah, Tanrı kelimesi kullanılamayacağını birinci cildinde uzun uzun açıkladığı halde, Türkçeleştirilmiş Ezanda TANRI ULUDUR şeklinde çeviri yapılmıştır. Bugün okul kitaplarında, hatta askerin yemek duasında bile; ALLAH ismi yerine TANRI kelimesi kullanılmaktadır. İkinci bir husus, TANRIDAN BAŞKA YOKTUR TAPACAK ifadesi zaten İslam’ı bilmediklerine yeterli delildir. Çünkü İslam, Tevhid akidesine göre zaten ilah, tanrı gibi hayali olarak üretilmiş kendisine tapınılması gereken bir varlık yoktur. Reddeder.
Bu çalışmaları yürütenler herhalde Din kavramını; Türklerin İslam’dan önce inandığı gök tanrılı ve onun elçili, tapınılmalı Şamanizm gibi bir din kavramı olarak kabul edip , İslam dininin de onun gibi bir şey olduğunu zannetmişler, Said Nursi’yi de buna itiraz ettiği için hain, isyancı olarak kabul edip, rejim düşmanı gibi gösterdiler herhalde.
Gelişmeleri bu şekilde açıkladıktan sonra konuya dönelim; Ezanda ve salat (Namaz)ibadeti dediğimiz çalışmalarda Dil değiştirilemez. Kur’an’ı Türkçeye çevirip okuyabilirsiniz, piyasada yüzlerce tercüme edilmiş Kur’an vardır, Yorum yapabilirsiniz, ki bu yapılıyor. Ayet ve hadislerde geçen tüm önerileri kuralları tartışabilirsiniz. Bilimsel olarak araştırmalara konu edebilirsiniz. Bu yapılmıyor ama keşke yapılsa. Ancak Salat ( namaz) ve ezanı Türkçe yapamazsınız. Çünkü İSLAM DİNİ İNSAN KAYNAKLI BİR DİN DEĞİLDİR. O Dini yaratan, tebliğ eden, Arapça dilini seçmiş, programı o dilin fonetik frekanslarına bağımlı hale getirerek sabitlemiştir. İslam evrenseldir. Ne Arap’a ne Türk’e ne Acem’e ne Alman’a ne İngiliz’e özel indirilmiştir. Hedef aldığı birey olarak bizzat insanın kendisidir. Ülkesi, milliyeti, rejimi yoktur. Zamana bağımlı değildir. Bu nedenle herhangi bir grubun tekelinde değildir.Ezan ise vahiy kaynaklı bu Din’i tebliğ eden, öğreten kişi tarafından çağrıya sembol olarak uygun görülmüştür. Din adına değişiklik yapacak, konuşacak başka bir Resul, bir Nebi de artık gelmeyeceğine göre, Salat’a(Namaza) çağrı olarak İslam Dininde yerini almıştır. Bu güne kadar her tür insandan Müslüman olanlar İslam’ı bu şekli ile kabul etmişlerdir. Bu yüzden hangi ülkeye giderseniz gidin, Ezanı duyduğunuzda yeni bir salat vaktinin girdiğini, orada Müslüman olduğunu ve birlikte salat (Namaz) kılabileceğinizi düşünebilirsiniz.
Şunu diyebilirsiniz tabii; bu şekli ile İslam’ı ben benimsemiyorum. Madem Allah’la aramda kimse yok, madem O her dili bildiğine göre aynı dille daha kolay anlaşırız. Ben namazımı kılarken okuyacaklarımı Türkçe okuyacağım, Türkçe kılacağım. Diyebilir ve uygulayabilirsinizde. Kimse size karışamaz Sonuçları ile de aynı şekilde siz karşılaşmak durumunda kalacaksınız çünkü. Ama artık vahiyle bildirilmiş, Resulü ile tebliğ edilmiş onun uyguladığı şekilde değildir, artık yaşadığınız Din, SİZE ÖZGÜ hale gelmiştir. Namazı bir radyo istasyonu olarak düşünün. Mesela P…. FM’i dinliyorsunuz. Radyo frekansınız P…. FM in frekansı. Ama şarkılar yabancı dillerde. Kardeşim ben Türkçe dinlemek istiyorum. Hatta şöyle damardan olsun diye Ş……. FM e geçersiniz. Amacınıza ulaştınız. Türkçe damardan parçalar dinliyorsunuz. Ancak Radyo istasyonunuz artık P…. FM değil. Frekansı farklı, artık Ş……. FM. Biraz anlatabildim mi?
Bu konuya devam edeceğim inşallah. Neden yapılamayacağını daha bilimsel olarak anlatmaya çalışacağım. Şimdilik bu kadar ısınma ile yetinin. Hem de sıkılmamış olursunuz.
Her şey gönlünüzce olsun.