Recep ayında ikinci kandil olan mi’rac kandilini idrak edeceğiz inşallah. Bu vesile ile mi’rac olayından bahsetmeyi, anlayabildiğim kadarını paylaşmayı istedim.
Kuranda bir sureyi isimlendirerek önemine vurgu yapılan bir hadise. Yalnız olayı doğru algılayabilmek için farklı bir ilim sahibi olunması gerekir diye düşünüyorum. Yaşanan hadise akli ilimlerle değil, İlahi İlimlerle ilgili, yani imanla ilgili bir husustur. İlahi ilimlerin ise ehil olarak yaratılmış olanların dışında kimsede olduğunu sanmıyorum.
İşte ben de mi’rac olayını, Kur’an da açıklandığı şekliyle kabul edip farklı bir alandaki açıklamaya geçmek istiyorum.
Resulallah; Mü’minlerin mi’racının NAMAZ olduğunu açıklamış. Beni en çok bu konu ilgilendiriyor.
Mi’raç, merdiven gibi aşama aşama yükselmeyi ifade eder. İnsanın da yaratılış gerekçesi olarak Allah’ı bilmesi, Allah’a ulaşması amaçlanmış. Yani Mi’racın, İnsanın Allaha ulaşmasının aşamalarını işaret ettiğine inanıyorum.
Allah’a ulaşmanın anahtarı da, SALAT, yani NAMAZ olarak bildiğimiz ibadet çalışması olduğunu düşünüyorum.
Nitekim Resulallah; Bizimle onlar (kafirler,münafıklar) arasındaki fark, kılmayı taahhüt ettiğimiz namazdır.” Demiş. Bazı büyük veliler “Mi’racı olmayan namaz; namaz değildir” gibi sert ifadeler bile kullanmışlar.(A. Geylani Hz.)
İşte bence bizlerin önem verip, dikkat edilmesi gereken asıl önemli husus bu olmalıdır görüşündeyim.
Yapılan her ibadet çalışmasında Ruh’a yüklenen bir enerjinin varlığını, bu enerjinin de ölüm ötesindeki sonsuz yaşamda insanın varlık gücünün tek kaynağı olduğunu biliyoruz. Bu da demektir ki zamanımızdaki gibi “NAMAZ KILMADAN DA MÜSLÜMAN OLABİLME” anlayışının, SON DERECE YANLIŞ, TEHLİKELİ, TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYAN BİR HATA olduğu anlaşılıyor. Namazsız ölüm ötesine geçmek demek, bir anda mayo ile kutup ortamında yaşamaya başlamak demek gibi geliyor.
Mi’rac hadisesinin, insanlarda uyandırması istenen asıl gerçek bu bence. Namaz dışındaki tüm ibadetlerin dünyevi yaşam için getirisi söz konusudur. Sadece namaz ile bu kazanımlar Ruh- Bilince yüklenebilmekte, sonsuz yaşamda kullanılabilir hale gelmektedir.
Allahın Resulüne de Mi’racta, zaman ve mekanın olmadığı noktadan, yaratılmış varlık aleminin başından sonuna kadar her şeyi fiilen müşahede ettirilmiş, İnsan için bu aşamalarda ihtiyaç duyduğu en önemli şeyin namaz olduğunu bizzat gösterilmiş, O da bizlere en kıymetli hediye olarak fark etmemizi, değerlendirmemizi söylemiş öyle değil mi? Yoksa Namaz ibadeti önceki ümmetlere de önerilmişti. Yani, bilinmeyen bir ibadet değildi. Ancak ne kadar önemli olduğu, Mi’rac tan sonra ortaya çıktığı görüşündeyim.
İslam dinini kabul etmiş her müslümanın namazı; Yaşadığı sürece her türlü yaşam ortamında dahi ihmal etmemesi gereken bir ibadet olarak benimsemesin şart olduğu anlaşılıyor. İdeal olanı beş vakit olarak önerilmiş. Daha fazla da yapılabileceği gibi (ki 50 vakte kadar çıkabilir diye düşünebilirsiniz.) Fakat az da olsa yani Bir vakit bile olsa mutlaka ve mutlaka yapılması gerekir. Bu konuda Ahmed Hulusi’nin örneğini çok anlamlı buluyorum. Aynen şöyle diyor.
“ Bir şeyi hiç yapmamaktansa biraz olsun yapmak, neticede kazançtır!
Siz dükkanınızı açtığınız zaman, işyerinize geldiğiniz zaman, "bugün 100 milyon kazanıcam, 5 milyon kazanıcam, 10 milyon kazanıcam" deyip de bunun 10 da birini kazandığınız zaman"; olmaz, bu benim hedefim değildi; istediğim değildi", diye geri mi çeviriyorsunuz?
Hayır!
Alabildiğiniz, kârınızdır!.
Öyleyse şu dünya yaşamı içinde, bu Dünya mücadelesi, savaşı içinde yapabildiğinizi yapın..”
Herkesin mi’rac gecesini candan kutlar, feyzinden gereği gibi yararlananlardan olmalarını dilerim.
Her şey gönlünüzce olsun.
Kuranda bir sureyi isimlendirerek önemine vurgu yapılan bir hadise. Yalnız olayı doğru algılayabilmek için farklı bir ilim sahibi olunması gerekir diye düşünüyorum. Yaşanan hadise akli ilimlerle değil, İlahi İlimlerle ilgili, yani imanla ilgili bir husustur. İlahi ilimlerin ise ehil olarak yaratılmış olanların dışında kimsede olduğunu sanmıyorum.
İşte ben de mi’rac olayını, Kur’an da açıklandığı şekliyle kabul edip farklı bir alandaki açıklamaya geçmek istiyorum.
Resulallah; Mü’minlerin mi’racının NAMAZ olduğunu açıklamış. Beni en çok bu konu ilgilendiriyor.
Mi’raç, merdiven gibi aşama aşama yükselmeyi ifade eder. İnsanın da yaratılış gerekçesi olarak Allah’ı bilmesi, Allah’a ulaşması amaçlanmış. Yani Mi’racın, İnsanın Allaha ulaşmasının aşamalarını işaret ettiğine inanıyorum.
Allah’a ulaşmanın anahtarı da, SALAT, yani NAMAZ olarak bildiğimiz ibadet çalışması olduğunu düşünüyorum.
Nitekim Resulallah; Bizimle onlar (kafirler,münafıklar) arasındaki fark, kılmayı taahhüt ettiğimiz namazdır.” Demiş. Bazı büyük veliler “Mi’racı olmayan namaz; namaz değildir” gibi sert ifadeler bile kullanmışlar.(A. Geylani Hz.)
İşte bence bizlerin önem verip, dikkat edilmesi gereken asıl önemli husus bu olmalıdır görüşündeyim.
Yapılan her ibadet çalışmasında Ruh’a yüklenen bir enerjinin varlığını, bu enerjinin de ölüm ötesindeki sonsuz yaşamda insanın varlık gücünün tek kaynağı olduğunu biliyoruz. Bu da demektir ki zamanımızdaki gibi “NAMAZ KILMADAN DA MÜSLÜMAN OLABİLME” anlayışının, SON DERECE YANLIŞ, TEHLİKELİ, TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYAN BİR HATA olduğu anlaşılıyor. Namazsız ölüm ötesine geçmek demek, bir anda mayo ile kutup ortamında yaşamaya başlamak demek gibi geliyor.
Mi’rac hadisesinin, insanlarda uyandırması istenen asıl gerçek bu bence. Namaz dışındaki tüm ibadetlerin dünyevi yaşam için getirisi söz konusudur. Sadece namaz ile bu kazanımlar Ruh- Bilince yüklenebilmekte, sonsuz yaşamda kullanılabilir hale gelmektedir.
Allahın Resulüne de Mi’racta, zaman ve mekanın olmadığı noktadan, yaratılmış varlık aleminin başından sonuna kadar her şeyi fiilen müşahede ettirilmiş, İnsan için bu aşamalarda ihtiyaç duyduğu en önemli şeyin namaz olduğunu bizzat gösterilmiş, O da bizlere en kıymetli hediye olarak fark etmemizi, değerlendirmemizi söylemiş öyle değil mi? Yoksa Namaz ibadeti önceki ümmetlere de önerilmişti. Yani, bilinmeyen bir ibadet değildi. Ancak ne kadar önemli olduğu, Mi’rac tan sonra ortaya çıktığı görüşündeyim.
İslam dinini kabul etmiş her müslümanın namazı; Yaşadığı sürece her türlü yaşam ortamında dahi ihmal etmemesi gereken bir ibadet olarak benimsemesin şart olduğu anlaşılıyor. İdeal olanı beş vakit olarak önerilmiş. Daha fazla da yapılabileceği gibi (ki 50 vakte kadar çıkabilir diye düşünebilirsiniz.) Fakat az da olsa yani Bir vakit bile olsa mutlaka ve mutlaka yapılması gerekir. Bu konuda Ahmed Hulusi’nin örneğini çok anlamlı buluyorum. Aynen şöyle diyor.
“ Bir şeyi hiç yapmamaktansa biraz olsun yapmak, neticede kazançtır!
Siz dükkanınızı açtığınız zaman, işyerinize geldiğiniz zaman, "bugün 100 milyon kazanıcam, 5 milyon kazanıcam, 10 milyon kazanıcam" deyip de bunun 10 da birini kazandığınız zaman"; olmaz, bu benim hedefim değildi; istediğim değildi", diye geri mi çeviriyorsunuz?
Hayır!
Alabildiğiniz, kârınızdır!.
Öyleyse şu dünya yaşamı içinde, bu Dünya mücadelesi, savaşı içinde yapabildiğinizi yapın..”
Herkesin mi’rac gecesini candan kutlar, feyzinden gereği gibi yararlananlardan olmalarını dilerim.
Her şey gönlünüzce olsun.