Babil’lilerin bayramı
idi. Onların âdetlerine göre; bayram gelir gelmez küçük-büyük kadın-erkek
zengin-fakir kim varsa bayram yerine koşarlardı. Şehirde kimse kalmazdı. O gün
putlara hizmet edenler de bayram yerine gitmeye hazırlandılar. İbrahim'e:
- Sen de gel birlikte
gidelim. Dediler. İbrahim:
- Bugün ben yıldızlara
baktım rahatsızım gelemem dedi.
Nitekim Kur'an şöyle
ifade eder:
"(İbrahim)
yıldızlara bir bakışla baktı ve dedi ki: 'Ben hastayım.' (Kavminden olanlar)
ondan yüz çevirip gittiler." (SAFFAT/88-90)
O zamanın halkı yıldızlara
bakarak hareket ederlerdi. İbrahim hasta olmadığı halde onları ikna etmek için
onlar gibi hastalığı ile yıldızlar arasında ilişki kurmuştu.
- Sen gitmiyorsan dışarı
çık kapıyı sıkıca kapayalım
Dediler. İbrahim'de dışarı çıktı. Hizmetçiler de kapıyı sağlamca kapadılar bayram
yerine gittiler. İbrahim kavmi
gidince dedi ki:
- "Andolsun Allah'a
sizler dönüp gittikten sonra
putlarınıza tuzak kuracağım." (ENBİYA/57)
Ve kendi kendine şöyle
söylendi:
- Siz sağlamca kapasanız
da Vallahi ben siz gidince kapıyı açarım. Putlarınızı kırar paramparça ederim.
Puthane hizmetçilerinden
birisi
İbrahim'den bu sözü işitmişti:
- Bu çocuk delidir! Ne
söylediğini bilmiyor..!
Önem vermeden gitti. O
da
bekçiler gözden kaybolunca put haneye gitti. Kapısını açtı. İçeri girdi. Elinde
balta vardı. Putlara baktı önlerine türlü türlü yiyeceklerin konulmuş olduğunu
gördü. Kâfirlerin âdeti şu idi ki bayram için ne yiyecek pişirirlerse büyük
puta ondan bir pay ayırırlardı. Her putun önüne de o
yemeklerden biraz koyarlardı. Sonra o yiyecekleri alarak:
-İlâhlarımızın bakışı
ile bereketlenmiştir
derlerdi.
Onları saklar
kendileri yerlerdi. İbrahim baltası elinde
putlara şöyle seslendi:
- Niçin bu yiyecekleri
yemiyorsunuz? Niçin cevap vermiyorsunuz? Söylesenize! Ama doğru! Yiyemezsiniz!
O halde bu halka nasıl ilâhlık edersiniz? Dedi.
Baltayı sağ eline aldı.
Putlara saldırdı. Balta ile kiminin başını kırdı. Kiminin ayağını kesti. Kimini
belinden ikiye ayırdı. Kiminin başını ikiye böldü. Kimisini de yüzüstü bıraktı.
Büyük puta ise ilişmedi. Onu altın
bir tahtın üstüne oturtmuşlardı. Türlü mücevherlerle de o putu süslemişlerdi.
Baltayı onun
boynuna astı. Sonra dışarı çıktı. Kapıyı
bekçilerin kapadığı gibi kapadı. Dışarıda oturdu
bekledi.
Put hane hizmetçileri
geldiği zaman o hali görünce şaşırıp kaldılar. Feryada başladılar. Hemen o
saatte gidip 'Nemrut'a haber verdiler:
- Putlar kırılmış!
Dediler.
Nemrut hemen yerinden
fırladı. Put haneye geldi. O hali görünce şaşırıp kaldı. Ve:
"Dediler ki:
'Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Muhakkak o
zalimlerdendir.'" (ENBİYA/59)
Nemrut hizmetçilere
kızdı:
- Bunu yapan kim ise onu
bulup
getirin! Dedi.
İbrahim'in: “Siz gidin.
Ben de putlarınızı kırarım!” dediğini işiten bekçi
Nemrut'a:
- İbrahim adlı bir
gençten
putlarınızı ben kıracağım! Diye söylendiğini işittik dedi.
Nemrut:
- İbrahim'i bana
getirin! Eğer bu söz doğru ise
işitenler tanıklık etsinler! Ben onun cezasını veririm! Dedi. Nitekim Kuran
şöyle der:
"Dediler ki: 'Onu
insanların gözleri önüne getirin. Umulur ki onlar şahitlik ederler."
(ENBİYA/61)
Nemrut ne
kadar kâfir ise de iki
kişi tanıklık etmeyince hüküm vermezdi. Hem de şöyle düşündü:
- Bu genç Vezir'in
oğludur. Suçlu değilse cezalandırmayalım.
İbrahim'i getirdiler.
"Dediler ki: 'Bunu
ilahlarımıza sen mi yaptın ey
İbrahim?'" (ENBİYA/62)
İbrahim:
"Bilakis
onların büyüğü bunu yaptı. Şayet konuşabilirlerse onlara sorun."
(ENBİYA/63)
Dedi. Sonra şöyle ilave
etti:
- Onlar söyleyemeyecek
olursa o büyük puta sorun! Bu işi niçin yaptığını söylesin!
"Sonra başlarını çevirdiler. 'Sen gerçekten
bilirsin ki bunlar konuşamazlar!'" (ENBİYA/65)
Dediler. İbrahim bu
sözleri işitince şöyle
dedi:
- Bu putlar mademki
konuşamaz bunu biliyorsunuz o
halde kimseye fayda ve zarar veremeyecek şeyleri niçin İlah ediniyorsunuz?
O zaman putları kıranın
İbrahim olduğu anlaşıldı. Nemrut:
- Bunu cezalandırın
işkence edin! Dedi.
Bundan sonra da İbrahim
peygamberliğini açığa vurdu. Halkı Hakka çağırdı. Babil’liler
İbrahim'e:
- Atamızın anamızın
dinini bırakmamızı mı istiyorsun? Dediler. O da:
- Ana ve atalarınız da
sizin gibi sapkınlık içindedirler. Çünkü öyle bir şeye tapıyorlar ki onlara ne
faydası ne de zararı vardır! Nitekim Allah(c.c) şöyle buyurur:
"Biz bu delillerimizi
kavmine karşı İbrahim'e verdik. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini
yükseltiriz. Muhakkak senin Rabbin
Hakim'dir
Alim'dir." (ENAM/83)
Ve yine Allah(c.c) şöyle
buyurmuştur:
"Onun kavmi onunla mücadele etti. (İbrahim)
dedi ki: 'Allah beni
doğru yola iletti. Siz O'nun hakkında
benimle mücadele mi ediyorsunuz? Ben O'na şirk koştuğunuz şeylerden korkmuyorum
ancak
Rabbimin dilemesi müstesna. Benim Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır
düşünmüyor musunuz?'" (ENAM/80)
Nemrut
İbrahim'e:
- Senin İlahın ne
yapıyor ki bende onu yapayım? Dedi. Nitekim Allah(c.c) şöyle buyurur:
"Allah'ın
kendisine mülk verdiği o kimseyi
görmedin mi? Ki o İbrahim'le Rabbi konusunda mücadele ediyordu. İbrahim dediği
zaman benim Rabbim O ki diriltir ve öldürür. (Nemrut) dedi ki: 'Ben de diriltir
ve öldürürüm.'" (BAKARA/258)
Nemrut zindandan iki
kişi getirtti. Birisini öldürttü:
- İşte dedi.
Diriyi öldürdüm!
Sonra ötekisinin
ellerini çözdürdü:
- İşte ölüyü
de dirilttim! Çünkü elleri bağlı olan öldürülecek kimseydi. Şimdi onu
bağışladım
salıverdim. Böylece ona hayat verdim! Dedi. Bunun üzerine İbrahim
Nemrut'a tekrar şöyle hitap etti:
".İbrahim dedi ki: 'Muhakkak benim Rabbim Güneşi
doğudan getiriyor sen de onu batıdan getir.' (Bunun üzerine) o Hakkı örten
şaşırdı. Muhakkak Allah zalim kavmi hidayete erdirmez. "
(BAKARA/258)
Nemrut buna cevap
veremedi sustu. O cebbar Nemrut'un dili sanki tutuldu. İbrahim bundan sonra
yine halkı İslam'a çağırdı. Fakat hiç kimse olumlu cevap vermedi. Çünkü
Nemrut'tan korkuyorlardı. Nemrut:
- İbrahim'i bir eve
kapatınız! Dedi.
Bir kapalı yere
İbrahim'i kapattılar bekçiler koydular. Elini
ayağını sağlamca bağladılar. Halktan insaflı
merhametli kimseler onun yanına görmeye gelirlerdi. O da onları İslam'a davet
ederdi.
İbrahim o hapishanede bu
şekilde bir süre kaldı. Bir süre sonra babası Azer öldü. Nemrut'ta İbrahim'e işkence
etmeye ve öldürmeye niyetlendi. Bu nedenle de ateşe atmaya karar verdiler ve
şöyle dediler:
"Şayet yapacaksanız
onu(İbrahim'i) yakın! Ve ilahlarınıza yardım edin!" (ENBİYA/68)
Sonra Nemrut'un emrince
yüksek bir yer yapıldı. Ateş yakılacak yeri çevirdiler. Nitekim Allah şöyle
buyurur:
"'(İbrahim) için bir bina yapın da onu ateşe
atın!' dediler." (SAFFAT/97)
Ateşin çevre duvarı
yapılıp- tamamlanınca Nemrut emretti. Ateş için odunlar taşındı. Oraya odun
götürmek için odun yüklenen develer odunların İbrahim'i yakmak için taşındığını
bildiklerinden sırtlarındaki yükü yere düşürürlerdi götürmek istemezlerdi.
Bundan ötürü İbrahim onlara hayır duada bulunurdu. Ancak katır hırsla
ve gönülden odun taşımıştı. İbrahim
katırlara lanet etti. Bu odunlar bir yıl boyu taşındı. İbrahim'in ateşe
atılacağının bütün ülkede bilinmesi ve halkın orada hazır bulunması için iş
uzatıldı. Beli bükülmüş
ihtiyarlar
hastalar sürüne sürüne giderler dağdan sırtlarında birer ikişer
odun getirirlerdi.
Bizde bir hayırda
bulunalım. İlahlarımıza yardım edelim. Onların düşmanını ateşte yakalım
derlerdi. Bu yolda bir yıl tamamlanınca odunlar bir dağ gibi yığıldı. Sonra bu
odunlar ateşe verildi. Öyle bir yanış yandı ki
alevleri gökyüzünü sardı. Daha sonra İbrahim'i
zincirlerle bağlı olduğu halde o
ateşe atmaya getirdiler. Nemrut halkı onu görünce sevindiler. İbrahim'i
sevenler ise gizli gizli ağlaşır Allah'a yalvarırlardı.
İbrahim'in ateşe
atılmasına gelince sıcaklığından ötürü kimse yanaşamadı. Ne kadar çalıştılarsa
onu ateşe atamadılar. Aciz kaldılar. Şeytan İbrahim'in ateşe atılamadığını
görünce hemen kendisini önemli bir kimse şekline soktu. Önemli bir insan
havasında Nemrut'un karşısına geçti.
Nemrut ona:
- Sen kimsin ne kişisin?
Diye sordu. Şeytan:
- İşittim ki şu büyücü
kimseyi ateşe atmak istemiş
atamamışsınız. Sana onu ateşe atmanın yolunu göstermeye geldim dedi. Nemrut:
- Yöntemin nedir söyle
bakalım! Dedi. Şeytan:
- O'nu mancınıklarla
atın! Diyerek Nemrut'a mancınığın yapılmasını öğretti.
Mancınık yapılınca
Nemrut emretti İbrahim'i
zincirlerle bağlı olarak getirdiler. Mancınığa koyup atmak
istediler. Lâkin mancınıkla da atamadılar.
Tekrar aciz kalınca yine
Şeytan işe karıştı ve şöyle dedi:
- Bir erkekle bir kız
kardeş burada çiftleşmeli ki bunu
ateşe atabilesiniz!
Nemrut onun dediği gibi
biri kız biri erkek iki kardeş buldurttu. Açıkta çiftleştirdi. İbrahim sonra
mancınığın içine konuldu ve ateşe atıldı. İbrahim mancınıktan fırlatılınca
havada ateşe doğru ilerlemeye başladı.
Allah(c.c)
Cebrail'e emretti:
- Yetiş! İbrahim
havadayken tut! Ona: "Ben Cebrail'im de! Benim yapabileceğim bir dileğin
var mı? Diye sor" dedi.
Cebrail hemen
o anda İbrahim'e yetişti:
- Ey İbrahim! dedi. Ben
Cebrail'im! Allah'ın emriyle sana geldim. Benden ne dilersen dile! Dedi.
İbrahim:
- Benim dileğim
Allah’a dır sana değildir. Ben O'nun kuluyum! Ateşte O'nundur! Nasıl dilerse
öyle yapsın! Dedi.
İbrahim Allah'tan başka
kimseden yardım dilemeyerek: “Ben sadece Allah'tan yardım isterim.” dediği için
Allah ona "Halilim" (dostum)dedi ve adı "Halilullah"(Allah'ın
dostu) oldu.
Allah(c.c.) o
zaman ateşe şöyle emretti:
"Biz söyledik: 'Ey ateş İbrahim'in üzerine
soğuk ve selâmet ol!'" (ENBİYA/69)
Ve İbrahim ateşin
ortasına düşünce ateş dört yana çekildi. Ateşin ortasında bir yer açıldı. Güzel
bir pınar çıktı. Çevresi yeşillendi. O da geldi
pınarın yanına oturdu. Ayağındaki zincir bağları çözüldü.
Nemrut yüksek bir saray
yaptırmıştı. O sarayın üstüne ağaçtan yüksek bir sedir yapılmasını emretti. O
yüksek yere çıkarak ateşi görmek istedi. Hem de şöyle dedi:
- İbrahim'in ateş
içindeki halini göreyim! Acaba yanıp kavruldu mu?
Nemrut ateşin içine
baktı. Ateş ortasında pınarı ve yeşilliği gördü. İbrahim'de sağ olarak pınarın
yanında oturuyordu. Nemrut bu hal karşısında şaşırdı kaldı.
- Ey İbrahim! Diye
bağırdı. İbrahim'de:
- Ey Allanın
düşmanı! Ne diyorsun? Diye cevap verdi. Nemrut:
- Bu ateşi senin için
kim böyle yaptı? Diye sordu. O da:
- Ateşi Yaratan! Dedi.
Nemrut:
- O Yaratanın hakkı için
ateşin içinden dışarı çık. Seni göreyim! Dedi.
İbrahim kalktı. Ateşin
içinde yürüdü. Nereye
ayakbastıysa o yerdeki ateş sönüyor orası çimenlik oluyordu. Bu suretle İbrahim
dışarı çıktı durdu. Nemrut:
- Ey İbrahim! Sana ne
söyleyeyim! Senin yüce bir Rabbin varmış. Şimdi dileğim senin Rabbine konukluk
etmektir! Dedi. İbrahim:
- Benim Rabbimin
konukluğa ihtiyacı yoktur. Dedi. Nemrut:
- Ben onu konuklasam
gerek! Dedi. Bin at bin deve koyun
sığır ve kuşları; yani sultanları konuklamaya yarar şeyleri getirdiler. Hepsini
İbrahim'in Rabbine karşı kurban ettiler. Ancak Allah hiç birisini kabul etmedi.
Nemrut
kurbanın kabul edilmediğini anlayınca
İbrahim karşısında mahcup oldu. Bu utançla İbrahim'in yüzüne bakamadı. Üç gün
sarayına kapandı. Nemrut halkın
kendisinden yüz çevirmesinden korktuğu için sabırsızlandı. Saraydan dışarı
çıktı hemen adamlarını dört
bir yana mektuplar yazarak yolladı:
- Çabucak ordular
gönderin! Tamamen silahlansınlar. Gök Tanrısı ile savaş etsem gerek! Dedi.
Yüz bine yakın talimli
asker Nemrut'un önünde toplandı. Sonra Melek Nemrut'un yanına varıp:
- Ey zavallı senin gibi bir
biçareye asker ne gerek! Yüce Allah yarattığı en küçük bir kuluna emrederse
seni de askerini de yok eder!" Dedi. Yüzünü göğe yöneltti:
- Yarabbi Sen bu tağutun
neler söylediğini bilirsin. Bunun helakini sana havale ediyorum! Dedi.
Yüce Allah yaratıklarının
en zayıfı olan sivrisinek ordusuna emretti. Akın akın geldiler. Nemrut
ordusundaki askerin yüzlerine
gözlerine üşüştüler. Sivrisineğin çokluğundan
askerler birbirlerini görmezlerdi. Her adamı ve atını ısırdığında acısı
dayanılmaz olurdu. Bu acıyla hayvanlar şaha kalkar
canının acısından askerleri yerlere fırlatırdı. Böylece bu
zalim ordu perişan oldu.
Nemrut
yapayalnız kaldı. Kaçıp sarayına girdi. Kapıları sağlamca kapattı. O beladan
kurtuldum sandı. Fakat Yüce Allah sineklerin en zayıfına emretti. Öyle ki bir
gözü kör bir ayağı topaldı. Baca deliğinden içeri girmiş
Nemrut'un dizi üstüne konmuştu. O onu tutup öldürmek istedi. Sinek uçtu yüzüne
kondu. O da onu
yüzünden kovmak istedi. Sinek yine uçtu onun burnunun içine girdi. Oradan
beyninin içine kadar yürüdü. Azar azar beynini kemirmeğe başladı.
Nemrut iki eliyle yüzüne
gözüne vuruyor acısını bir parça dindirmek istiyordu. Sinek ona o kadar işkence
ediyordu ki, ne zaman başını sallasa, sineğin kemirişi diniyordu. O da, o zaman
rahat ediyordu. Eğer başına bir şeylerle vurmazlarsa sineğin beynini yemesi
yine devam ediyordu. O zaman Nemrut'un feryadı göklere çıkıyordu.
Sonunda başına vuracak
bir görevli gerekti. Tokmaklar hazırlandı. Nemrut'un yakınlarından nöbetle onun
başına vuracak kişiler görevlendirildi. Nemrut hafif vurandan darılır kuvvetli
vurandan memnun olurdu. İşte kendisini "tanrılaştıran" ve kendi
çağının en büyük krallığının başındaki zalimin akıbeti!
Kaynak: Tarih-i Taberi Çev. M.
Faruk Gürtunca C.1 Sağlam
Yy
İstanbul.