Malın Âfetleri; Bunlar da dinî ve
dünyevî olmak üzere iki kısımdır: Dinî âfetler üç gruptur:
Birincisi; Günahlara sevk etmesidir.
Çünkü şehvetler çok değişiktir. Âcizlik ve imkânsızlık bazen kişi ile günah
arasına perde olarak gerilir. Nitekim 'bulmamak, masum kalmaktandır'
denilmiştir. İnsanoğlu günahın bir çeşidinden ümitsiz olduğu zaman, artık ona
karşı şehveti kabarmaz. Günaha muktedir olduğunu hissettiği zaman nefis
kendisini dürter. Mal da kudretin bir çeşididir ve günaha davet edici karakteri
insanı dürter. Eğer kişi onun isteğini yaparsa helâk olur. Eğer sabrederse,
sıkıntıya girer; zira yapma gücü olduğu halde sabretmek daha zordur. Zenginlik
fitnesi fakirlik fitnesinden daha büyüktür.
İkincisi; Mubahlara dalmaya (ve
israfa kaçmaya) sürükler. Bu ise malın âfetlerinin başlangıcıdır. Bu bakımdan
mal sahibinin arpa ekmeği yemeye, yamalı elbise giymeye, yemeklerin
lezzetlilerini bırakmaya, Hz. Süleyman'ın (a.s) zenginliği terk ettiği gibi
terk etmeye gücü ne zaman yetebilir?
Öyle ise mal sahibinin en güzel
durumu (kendisine göre) dünya ile lezzetlenmek, nefsini buna alıştırmaktır.
Öyle ki dünya ile lezzetlenmek, onun yanında normal bir âdet haline gelir.
Dünya zevklerinden uzak duramayacak bir duruma gelir!
Dünyanın bir kısmı kendisini,
diğer bir kısmına çeker. İnsan bu zevklere alıştığı zaman, bazen helâl kazanç
ile bunlara ulaşma imkânından yoksun olur. Dolayısıyla şüphelilere dalar! Maddî
durumunu düzeltip, dünya lezzetlerine nail olmak için riyakârlık, yağcılık,
yalan, nifak ve diğer rezil şeylere yeltenir; zira malı çok olan bir kimsenin
halka ihtiyacı çok olur. Halka ihtiyacı olan bir kimse ise, elbette onlara
münafıklık yapmak, onların rızasını kazanmak için Allah'a isyan etmek
mecburiyetinde kalır.
Eğer insan bilfiil lezzetlere
başlamaktan ibaret olan birinci âfetten kurtulursa, bu ikinci âfetten
kurtulamaz. Düşmanlık ve dostluk da halka olan ihtiyaçtan doğar. Bu ihtiyaçtan haset,
kin, riya, gurur, yalan, kovuculuk, gıybet, kalp ve dile mahsus olan diğer
günahlar neşet eder! Bu günahların diğer azalara sirayet etmesinden de insan
kurtulamaz. Bütün bunlar malın uğursuzluğundan, onu korumak ve çoğaltmak
ihtiyacından doğar.
Üçüncüsü; Öyle bir beladır ki hiç
kimse bu beladan kurtulamaz, Şöyle ki, malı koruyup çoğaltmak insanoğlunu
Allah'ın zikrinden alıkoyar. İnsanı Allah'ın zikrinden alıkoyan her şey
zarardır ve bunun için de Hz. İsa (a.s) şöyle demiştir:
-Malda üç âfet vardır; biri
helâlinden kazanmamaktır.
-Helâlinden kazanırsa diğer âfet
nedir?
-Hakkı olmayan yere sarf etmektir!
-Hakkı olan yere sarf edilirse diğer
âfet nedir?
-Bu takdirde de malı korumak ve
geliştirmek kendisini
Allah'ın zikrinden alıkoyar!
İşte müzmin hastalık budur. Çünkü
ibâdetlerin temeli, beyni ve sırrı Allah'ın zikrini ve azametini düşünmektir.
Bu ise, her şey den boş olan bir kalp ister. Gayri menkulün sahibi ise sabah
akşam çiftçi ile mücadele edeceğini, hesaba tutulacağını, ortaklarla münakaşa
edeceğini, su ve sınır meselelerinde münazaa edeceğini, vergi hususunda devlet
memurlarıyla uğraşacağını, tamirde ücretlilerin kusur gösterdiği şeyler
hususunda münakaşaya tutuşacağını, çiftçilerin hainlik yapıp çaldıkları için,
onlarla mücadele edeceğini düşünür.
Ticaret sahibi, ortağının hıyanetini
kârı kendisine alacağını, çalışmaktaki kusurluluğunu ve malı zayi edeceğini
düşünür. Koyun sahibi de bunun gibi şeyler düşünür. Diğer mal sahipleri de bu
tür şeyler düşünür.
Oysa insanoğlunun düşüncesi,
parayı nereye sarf edeceği nasıl koruyacağı, birisi ona muttali olursa ne
olacağı ve halkın oradan tamahlarını nasıl keseceği hususunda durmadan düşünür.
Dünya için düşünmenin sonu gelmez. Günlük nafakasını bulan bir kimse, bütün
bunlardan emin ve salimdir.
İşte
dünyevî âfetlerin özeti bunlardır. Hele mal sahiplerinin dünyada çektikleri
korku, üzüntü, gam; haset edicileri defetmek hususundaki yorgunluk, malın
kazanılması korunması hususundaki zorluklar da cabası! Onlarda durum bu iken,
malın panzehiri; nafakasını ondan almak, kalanını hayrat yollarına sarf etmektir.
Bundan başkası zehir ve âfettir. Allah Teâlâ'nın selâmetini, lütuf ve keremiyle
güzel yardımını talep ediyoruz. Allah her şeye kâdirdir. (İ. Gazali- İhya)