4 Şubat 2011 Cuma

BİR HİKAYE & HAZİNE


Adam tarlasını kazarken toprağın altında naylona sarılı bir şey bulmuş... Hemen açmış... Başlığında kendi lisanıyla,

BUNU okuyan hazineyi bulur!” yazılıymış.

Ancak yazının alt tarafı ise okuyamadığı bir lisanmış.

Hemen yazıyı almış köyün imamına koşmuş. Köyün imamı ona göre büyük adam, alim. Belki de zamanın gavsı ya da müceddidi falan..! İmam efendi Kurân kursunu bitirmiş. Kurânı ezbere tekrarlayabiliyor. Ama Arapça lisanına vakıf değil..! Olsun önemli değil o! Kuranı ezberlemiş ya..!

Hemen almış kağıdı eline ve bakar bakmaz konuşmuş:

"Bunu “okuyan hazineyi bulur!” yazıyor. Altında da Arapça bir dua var!...

Hemen bunu çoğaltalım, herkes okusun." demiş!

Mübarek elleriyle, bulunan yazıdakileri kopyalamışlar ve tüm köy halkına dağıtmışlar!

Herkes okumaya başlamış imam efendinin kendi dillerinin harfleriyle yazdığı o on beş satırlık yazıyı.

Aradan bir zaman geçmiş. Derken biri köy kahvesinde demiş:

- Efendiler bu böyle günde bir kere okunmakla olmayacak sabah akşam okuyalım şunu. Elbette bir kerameti vardır!

Birkaç gün daha geçmiş, günde kırk defa okumaya karar vermişler! Derken günde yüz defa!

Bazıları bakmış, "hazine bulunmuyor" demişler:

"Bu safsata!.. Bizi umutlandırmak için böyle bir masal uydurmuş birisi!."

Kimi de inançla ve ısrarla devam etmiş okumaya.

Aradan aylar geçmiş ama ne çare ki hazineyi bulan yok!

Derken günün birinde bir gezgin uğramış köye. Camide yatsıyı kıldıktan sonra bakmış bir dua yapıyor insanlar birlikte, hiç duyulmamış o güne kadar öyle bir şey!

Demiş camiden çıkarken imama,

"Bana da öğretsenize bunu!"

Hemen yazılısını vermiş ona da imam. Adamı misafir etmişler misafirhanede.

El etek çekilip insanlar uyuduktan sonra adam kalkmış mumu yakmış kağıttaki Arapça dua(!)Neyse o, nasıl bir duaysa, okumaya başlamış!!!

Misafirhaneden çıkmış elinde mum ve kâğıt, köyün ortasındaki ulu çınarın altına gelmiş. Gene kâğıttaki duayı okumuş, Çınardan köyün kuzey çıkışındaki dere boyuna doğru yürümüş. Sonra Arapça dua(!)yı okumuş, gene dere yatağından uzanan salkım söğüdün yanına varmış. Köylünün dua diye bildiği o yazılı kağıt üzere söğüt ağacının yanından yüzünü köye dönüp yirmi bir adım atmış ve oradaki koca kayanın dibini kazmaya başlamış.

Bulmuş orada bir tahta kutu ve içinde çil çil altınlar!. Alıp yoluna devam etmiş!

Köylünün her gün okuyup dua(!) sandığı o metinde doğru yazıyormuş ama, inanmayanların aksine! OKUNMASI gerekiyormuş. O, OKUmuş duayı, köylülerin okumasından farklı olarak; anlamış anlamını yazılanların ve gereğini de uygulayarak; hazineyi bulmuş!

Köylülerse hâlâ devam ediyormuş sabah akşam anlamını bilmedikleri, imam efendinin kendi lisanlarında yazıp ellerine verdiği Arapça duayı okumaya!!!

Tıpkı imamın köylüsü gibi okuyorlar günbegün okumak olsun diye. Yahut okumaya çalışıyorlar!

Bizler hangi gruba giriyoruz dersiniz..!

Cumanız Mübarek olsun…!




Kaynak; A.Hulusi