26 Ağustos 2011 Cuma

MESNEVİ SOHBETLERİ - 5 - KÖTÜLERE MERHAMET ET..!

Hz. Mevlana Ney’i örnek alarak yine der ki;

Ben her cemiyette her mecliste inledim durdum, kötü huylu olanlarla da, iyi huylu olanlarla da düşüp kalktım.

Menşe-i ezeliden ayrılmış Hâk-i süfliye getirilmiş tedricen terakki ederek fena ve beka mertebelerine vasıl olmuş sonra düşmüşleri kaldırmak, gaflette olanları uyandırmak Nefsine esir olmuşları kurtarmak vazifesiyle görevlendirilenler vardır. Onlar Salihlerle de fasıklarla da görüşürler. Hatta fisk –i fücur erbabıyla daha fazla meşgul olmak isterler. Bu konuda ariflerden birinin duası orijinaldir;

- Ya rabbi, kötülere merhamet et İyilere zaten lütfetmiş, onları iyi yaratmışsın. Dediği Gülistan kitabında yazılıdır.

Yine Mehmed Akif;

Müminlere imdada yetiş merhametinle,
Mülhidlere lakin daha çok merhamet eyle.

Şiirini ne güzeldir.

Hz. Pir’in menakıbnamesinde şöyle bir fıkra yer alır;

Mevlana’nın başına toplananlar fasık, facir bir takım kimselerdir diyenlere hitaben,

- Salih olsalardı benim onlara mürid olmam lazım gelirdi.

Cevabını vermişti.

Yine ariflerden Hafız Şirazi;

- Aşk fabrikasında küfrün bulunması zaruridir Ebu Lehep olmasa ateş kimi yakar o zaman.

Bundan anlaşılıyor ki; Dünya alemi zıtlar alemidir. Onun için üstünde küfründe, imanında, fıskında, sâlâhında bulunması zaruridir. Her şey zıddı ile anlaşılır. Nurun mahiyeti zulmetle anlaşılacağı gibi Salihlerin kıymeti de fasıkların mevcudiyeti ile takdir olunur.

Allah bizleri Sırat-ı müstakim üzere olanlardan eyler inşallah.

Herkesin cuması mübarek, Kandili kutlu olsun..!

Kaynak; Şerh i Mesnevi

24 Ağustos 2011 Çarşamba

MESNEVİ SOHBETLERİ - 4 - İNSAN MUHABBET ARAR

Yine Hz. Mevlana şöyle der:

Aslından, vatanından uzaklaşmış olan kimse orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar.

İnsanın doğup büyüdüğü hoşça vakit geçirdiği yeri arayıp özlemesi, doğasının gereğidir. Bu özlemin ilerlediği sıla hastalığı haline geldiği bile görülmüştür. Vatan sevgisi, muhabbeti derken, hakkında her türlü fedakarlık, seçmek tercih edilen güzel duygular, meyl etme halinin ortaya çıkmasından başka şey değildir.

Bir insanın doğmuş büyümüş olduğu iki ev olan bir köyü bile ne kadar bağlı olduğu, fırsat bulunca da oraya gitmek o küçük köyü görmek düşüncesinden geri kalamaz.

Bu hal böyle düşünülmeli de Yüksek bir ruhun, hassas bir kalbin asli vatanından, asıl kaynağına ne kadar düşkün ve hassas olduğu ondan ayrı kalması delil sayılmalıdır.

Merhum Şeyh Sadi;

Vatan muhabbeti imandan gelir hadisi sahihtir. Lakin ben burada doğdum diye insanın doğduğu yerde hor ve hakir görülerek ölmesi doğru değildir. Derken vatan olarak ruhunun kaynağı manasına almış, imandan sayılan kısmının orası olduğunu anlatmıştır.

Allah bizleri de imana delil olan asli vatanın sevgisi ile doldursun kalbimizi.

MESNEVİ SOHBETLERİ - 3 - DERT ORTAĞI.

Hz. Mevlana kederli kalbiyle  dost ararken der ki;

Arzu ve istek derdimi açıklayabilmem için, ayrılık acılarıyla parça parça olmuş bir kalp isterim diye feryad eder.

İnsan üzüntülü, hüzünlü olduğu bir sırada muhabbet etmek, derdini döküp hafifletmek için bir arkadaş arar. Eğer bulduğu arkadaş yine bu dertten muzdarip ise konuşanın dediklerini daha iyi anlar. Onun anlaması ve üzüntüsüne iştirak etmesi de kederli için teselli yerine geçer. Yoksa tok bir adama açlıktan, kana kana su içmiş bir kimseye susuzluktan bahsetmek beyhude çene çalmak olur. Bu yüzden derler ki;

İltica etmeyesin namerde,
Keşf-i hal etmeyesin bi derde.

Nasihati en doğru bir sözdür.

19 Ağustos 2011 Cuma

MESNEVİ SOHBETLERİ - 2 - NEY NEDEN ŞİKAYET EDER?



Hz. Mevlana Ney’i anlatırken;

Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek ve kadın tüm insanlar müteessir olmakta ve inlemektedir. der.

Ney’in yapıldığı kamışı, canlı taze durduğu yerden kafi derece kuruyunca kesip çıkarırlar. Sonra ölçüsüne göre boğazını ayıklayıp göğsüne ve arkasına kızgın demirle yedi adet delik açarlar. Başına Başpare, sonuna parazvane, boğumlara da tel sarılır. Neyzen buna üflediği zaman çıkan ses insanı az çok müteessir eder.

Neyin ortaya çıkış mazisi olarak ta güzel bir mesel anlatılır;

Bir gün Resulallah Efendimiz (sav) Hz Ali (ra) ile sohbet ederken kimseye anlatmaması şartıyla ona ilahi aşkın sırlarından bahseder Hz Ali Efendimizden öğrendiği sırların ağırlığı altında adeta ezilir Taşıyamaz olduğu bu hal onu alır Medine şehrinin dışına kadar götürür. Ne kadar zamandır yürüdüğünü bilmediği çölde yolu suyu çekilmiş bir kuyuya varır.

Gönül dünyasına akmaya devam eden ilahi sırlar benliğine sığmaz olduğunda Hz Ali dayanamaz artık feyiz ve muhabbetle bezenmiş duygularını kupkuru kör kuyuya döker Hz Ali’nin dilinden dökülen sırların güzellikleriyle dolan kuyu da coşarak deruni bir heyecanla sel olur taşar Taşan suların bereketi ile kuyunun etrafında bir bir kamışlar boy verir.

Aradan günler geçer ve kuyunun başına bir çoban gelir Kamışlardan birini keser Kestiği kamışın gövdesine çeşitli yerlerinden delikler açar Sonra dudaklarına götürüp üfler Çoban nefesini verir vermez kamıştan aşıkane inleme ve feryat sesleri yükselmeye başlar Kamış her işiteni hayran bırakan seslerle birlikte ününü de yaymaktadır.

Efendimiz kalbe vecd ve heyecan veren bu sesleri duyunca işin aslını anlar Hemen Hz Ali’yi çağırıp “Sana anlattığım sırrı açıkladın mı?” diye sorar Hz Ali “Evet ya Rasulallah! O yüce sırrı kalbime sığdıramadım Suyu çekilmiş bir kuyuya söylemeye mecbur kaldım” diye cevap verir Mevlana’nın aktardığı bu hikayeye göre o kuyunun etrafında boy veren kamışlar “ney” diye bilinir .

İşte İnsan-ı kamil de ilahi olarak buna benzer aşamalardan geçtiği için dinleyenlerini kabiliyetleri derecesinde etkiler.


Tüm inananların Cuması mübarek olsun.