Ebu Muhammed
el-Beğavi, Şerhu’s-sünne sinde Enes bin Mâlik (RA) a dayandırdığı senetle Nebî
AS. dan, o da Cibrilden, o da Allah Teâlâ Hz. Lerinden ribayet ediyor. Şöyle
buyurmuştur.
“Kim benim bir
dostumun, velimin kıymetini bilmezse bana harp ilan etmiştir. Ben velîlerimi
üzerine kükremiş bir aslan gibi gazab ederim Hiçbir kulum bana kendisine farz
kıldığım şeyleri eda ederek yaklaştığı gibi yaklaşmadı. Kulum bana farzlardan
sonra nafile ibadetlerle de yaklaşır, kurbiyet hasıl eder. Derken ben ona
mahabbet ederim, severim. Artık onu sevdim mi onun işitmesi görmesi, tutması
olurum. Onu te’yid ederim Bana dua ettiğinde icabet ederim. Benden bir şey
istediğinde veririm. Fakat ölümü sevmeyen bir mü’min kulumun ruhunu kabzetmekte
tereddüt ettiğim gibi yapacağım hiçbir işte tereddüt etmedim. Ben kulumu üzmeyi
sevmem. Fakat onun için elzem ve hayırlı olanı veririm.
Kullarımdan öyleleri vardır ki
benden kendilerini bana yaklaştıracak bir ibadete ulaştırmamı isterler. Ben de
o kapıyı onlara açarım. Bir yandan da öylesine kapatırım ki o ibadetlerini
fesada verecek ucüp girmesin. Yani böylece ibadetlerini emniyet altına alırım.
Yine öyle kullarım vardır ki
imanlarını muhafaza edebilmeleri için muhakkak surette fakir olmaları gerekir.
Onları zengin etsem imanlarını fesada verir.
Yine öyle kullarım vardır ki
imanlarını muhafaza edebilmeleri için daima sıhhatli olmaları lazımdır. Ona bir
hastalık versem imanını koruyamaz. Tehlikeye düşürür.
Yine kullarımdan öyleleri vardır
ki imanlarını muhafaza edebilmeleri için hasta olmaları lazımdır. Sıhhate
kavuştursam imanını fesada verir. En kullarımın işlerini onların kalplerini en
bilen olarak tedbir ve idare ederim. Ben her şeyi hakkıyla bilen, her şeyden
hakkıyla haberdar olanım.”