30 Eylül 2011 Cuma

MESNEVİ SOHBETLERİ -10 - MUHABBET.

Hz. Mevlana;

Neydeki ateş ile meyde ki kabarış hep aşk ateşindendir.” Diyor.

Bu söylemindeki kasıt, varlık aleminde Allah’a yönelik muhabbetin, aşkın yabancısı olabilecek bir zerre bile yoktur diyor. Fakat mahlukun aşkı kendisindeki fıtri olarak sahip kılınmış kabiliyetler ve zevkine göredir.

Bir bülbülün gül yaprakları arasında hazin hazin ötmesi aşk eseri olduğu gibi, bir eşeğin tozlarda yuvarlanarak acı acı anırması da aşk eseridir.

Bunun gibi bir arifin de çekildiği gizli köşesinde cemalinde duyduğu mest hali içinde tatlı tatlı ağlaması, zil zurna bir sarhoşun fuhuşhane kapısında naralar atması yine aşk eseridir.

İçli bir deyişte; Aşk birdir. Lakin anlayış farkı dolayısıyla sevgililer çeşitlidir. Yani o çeşitli sevgililer o tek aşkın muhtelif suretlerde cilvesi ve tecellisinin açığa çıkmış halidir.

Aşk kelimesinin kökenine bile bakıldığında (Işk) kelimesinden alınmıştır. Yani sarmaşık kelimesinden alınmıştır. Bilirsiniz sarmaşık, sarıldığı yerin her tarafını kaplar. Yani Aşk; muhabbetin seveni kavraması büyün vücuduna yayılması adeta onu sarmaşık gibi sarmasıdır demek istiyor.

Hz. İbn Arabi; “Aşk muhabbetin ifratıdır.” Der.

Kuranda Allah’a duyulan muhabbetin ne düzeyde olduğunu Bakara/165 de Müşriklere anlatırken Müminlerin Allaha duyduğu aşk ve muhabbeti örnek veriyor. 

Allah tüm insanların, kendisine karşı iman muhabbetini artırmasını dilerim.

Cumanız mübarek olsun.


23 Eylül 2011 Cuma

MESNEVİ SOHBETLERİ - 9 - AŞK ATEŞİ

Hz. Mevlana bir beytinde der  ki;


Şu Ney’in sesi ateştir hava değildir, her kimde bu ateş yoksa o kimse yok olsun.

Bu beytinde Hz. Mevlana yine İnsanı Kamil’in sözleri ile ney sesindeki hüznün benzerliğinden söz ederek; Neydeki bu hüzünlü sesin, havanın, yani sadece bir nefesten olduğu zannedilmemesi gerektiğini söylüyor. Onu inleten, neyzenin hazin ve aşk ateşinin hissiyatından kaynaklandığını, İnsanı kâmili söyletenin de bedenden çıkan heva ve heves değil, kalbinden taşan, Hakiki aşk ateşinden kaynaklandığını anlatıyor.

Bir deyişte; Aşk bir ateş alevidir, parlayınca aşığından taliplisi olan aşıktan başkasını yakar kavurur.

Yine bir deyişte; Ahbap ahbabın sesini tanır anlamındaki deyişler Bu ilişkiyi anlatır.

İşte onun için neyin sesini de, İnsanı kâmilin nefesini de anlayabilmek için onlardaki bu aşk ateşinin hiç değilse bir kıvılcımına sahip olunmalıdır.

Allah’ın hazinesi, tezgâhı yokluktadır. Şu görüldüğü zannedilen vehim olan varlığa aldanan yokun ne olduğunu ne bilirden kasıt ta zaten bütün mahlukatın yoktan var edilmiş olduğuna işarettir. Kemal sahiplerinin maksadı varlık göstermek değil. Allah’ın varlığı karşısında kendi varlığını yok kabul edebilmesidir.

Allah bizleri de hiç değilse bu aşk ateşinin kıvılcımlarının ulaştığı kimselerden eyler inşallah.

Cumanız mübarek olsun.


16 Eylül 2011 Cuma

MESNEVİ SOHBETLERİ - 8 - RUH NEDİR?



Hz. Mevlana bir beytinde der  ki;

Beden ruhtan, ruh bedenden gizli değildir. Lakin herkesin ruhu görmesine ruhsat yoktur.

Ruhun mahiyeti hakkında çok şey söylenmiş. Hele Yahudilere hitaben gelen ayette;

Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir." (İsra/85) ayetini dikkate alırsak ruhun görülebilmesi için ilim sahibi, görecek göz sahibi olması gerekmektedir. Bu konuda İsmail Ankaravi Hz. der ki;

Hakikati cihetinden ruh bu gözle görülmez. Velakin hak gözü ile görebilmenin önünde bir engel yoktur. Zira Hakkı gözetleyen ruhu da müşahede eder.

Yine İmam-ı Gazali;

Ruh cisim dahi değildir, Suyun kaba girmesi gibi bedene dışarıdan girmiş değildir. Cisim bölünebilir, Ruh ise cisim olmadığı gibi bölünebilir bir şey de değildir. Yine ruh kadim değil, yaratılmış mahluktur. İnsan ruhu nutfede sonradan oluşarak ortaya çıkmıştır. Demektedir. (Mişkatil envar)

Ahmed Hulusinin ifadesi ile;

Ruh ismi ile işaret edilen varlık Orijinal yapısı itibarıyla Tektir ve akla gelen her şeyin orijini ve aslıdır.

Ruh hakkında alim ve düşünürlerimizin görüşleri böyle. Doğrusunu muhakkak ki Allah bilir.

Herkesin cuması mübarek ola..!


9 Eylül 2011 Cuma

MESNEVİ SOHBETLERİ - 7 - HER GÖZ GÖRMEZ



Hz. Mevlana bir beytinde der  ki;

Benim sırrım, feryadımdan uzak değildir lakin her gözde onu görecek nur her kulakta onu işitecek kudret yoktur.

Hz. Mevlana bu deyişinde yine ney üzerinden örneklemeler yapıyor. Onun sırrı da hakikati de sesinde uzak değildir Belki ona yakın olan neyzene vasıta olmaktan başka bir şey değildir. Neyzen hangi makamdan ne türlü nağme yaparsa ney den de çıkan ses o makam ve nağmeyi anlarız.

Fakat bunu anlamak için duyacak olan kulakta musiki makamlarına ait bilgi, hassa ve sese aşina olması gerekmektedir.

Sesi duyan kulak bu gibi özelliklere sahip değilse çıkan nağmenin özelliklerini sırrını fark edemeyecektir.

Bundan anlıyoruz ki İnsan-ı kamilin sözleri de, kalbindeki, esrar birbirine yabancı olmayıp onun sözleri de kalpteki esrarın dile dökülmüş hali demektir.

Her kalp içindekini sızdırır diye boşuna denmiyor. Bir ayette; 

O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.

O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir. (Necm/3-4)

Buyruluyor. Bu ayetin mazhariyetinde bulunanların sözleri de bu kaynaktan gelen sırrı taşırlar.

Yine Hikmetli bir açıklamada;

Görüldükleri zaman Allah hatıra gelen kimseler, Allah’ın velileridir. Onların Nurani ve rabbani  bir siması vardır ki onunla diğer insanlardan ayırt edilirler. Lakin  yüzdeki bu nuru görebilmek için de görür göz, sözlerinde ki manayı da anlamak için işitir kulak sahibi olmak gerekmektedir. Denilmektedir.

Allah bizlere de görebilen göz, sırları anlayabilecek kulak ihsan eder inşallah. Bunlara sahip olunduğunda İnsan-ı kamili bulmak zor olmasa gerek..!

Herkesin cuması mübarek ola..!


2 Eylül 2011 Cuma

MESNEVİ SOHBETLERİ - 6 - KÂLPTEKİ ESRAR


Hz. Mevlana bir beytinde der ki;

Herkes kendi anlayışına göre benim dostum, yarim oldu. Fakat içimdeki esrarı araştırmadı..!

Şeklinde sitem ediyor.

Yüzeysel bir bakışla bakanlar baktıkları şeyin dışını görmekle yetinirler. O şeyin sırlarını ve hakikatini öğrenmeye, anlamaya gerek görmezler. Mana ehli ise suretten ziyade manayı araştırıp anlamaya çalışır.

Mesela bir mimari eseri, bir camiyi bizim görüşümüzde yüzeysel ve basit bir görüştür. Fakat uzman bir mimar tetkik ve ilgisi fenni ve manevi bir bakış açısıdır. Camii şerifin ve o mimarinin inşa tarzına biz de hayran olur ve severiz, onu tedkik eden mimar da. Lakin iki görüş arasında dağlar kadar fark vardır.

Demek oluyor ki görüşleri yüzeysel olanlar gördükleri ve görüştükleri İnsan-ı kamilin yalnız zahirine, dış görünüşüne bakarlar. Bazı halleri ve sözleri hoşlarına gittiği için ondan hoşlanırlar. Fakat hakikati öğrenmeye ve ondaki esrarı hakkıyla öğrenmeye çalışmazlar.

Allah bizlere de; Kendisinin bak dediği yerden bakabilmeyi nasip eyler inşallah.

Herkesin cuması mübarek ola..!