13 Ocak 2009 Salı

İNANCIN SİMGESİ SECDE



Secde anlam olarak Allah’a itaat, memnuniyet ve şükrünü ifade etmek için yaptığı davranıştır şekildir. Tıpkı askerde bir ast rütbelinin üst rütbeli birinin karşısında selama durarak “Emret Komutanım..!“ davranışı gibi. Bedensel olarak gerçekleştirilen bu haraket, kişinin üstüne itaat edeceğini, isteklerini emir telakki edeceğini, itiraz etmeyeceğini ifade eder. Bu o kişinin seçmiş olduğu askerlik mesleğinde disipline uymasının, kurallara itaat edeceğinin işaretidir.

İslam Dininde de secde aynı anlama gelir. Kişi yaratıcı olarak işaret edilen Allah’ın varlığına inanmışsa, kabul etmiş ise görünüşteki işareti secdedir. Yani namaz ibadetinde gerçekleştirdiğimiz yere kapanma haraketidir.

Bu haraket; iyi insan olma, kötü insan olma meselesi değildir. Tebliğ edilen sistemin içindemisin dışındamısın meselesidir. Tıpkı askerde olduğu gibi. Bir sivilin, yüksek rütbeli de olsa bir askerin karşısında selama durup “Emret komutanım ..!“ demediği gibi. Bu nedenle asker sivil ayırımını kolayca yapılabiliyor.

İşte İslam dininde de secde aynı işlevi gören davranış şeklidir.

Kuran’da secdesizlik, insanın halife olarak belirlenmesine karşı çıkan, inanmayan şeytanın davranışı olarak gösterilmiştir. Yani İslam’ı ve onun yaratıcısına itaat etmemeyi sembolize eder. Allahresulü’de “Kul ile küfür arasında namazı terk etmek vardır.” Sözü ile bunu ifade eder.


Secde işte bu anlamda doğru ile yanlışı, gerçekten inananla, inanmış görüneni ayırt edebilme işaretidir. Yoksa kimse kimsenin kalbinden geçenleri bilmesi mümkün değildir. Allah Resulü inançlı insanlara; Dinleyin ve itaat edin, hatta üstünüze, başı kuru üzüm tanesi gibi siyah, Habeşli bir köle tayin edilmiş olsa bile, Allah'ın Kitabını tatbik ettiği müddetçe itaatten ayrılmayın. Sözü de bir anlamda bunu işaret eder. Çünkü kişinin secde yapıyor oluşu İslam dini üzere olduğunun işaretidir.

Şimdi akıllara; iyi ama namaz kılmayanların hepsi kötü kişiler midir, hayatını iyiliklere adamış çok insan tanıyorum diyebilirsiniz. Doğrudur da.

Davranışlarımızda neyin iyi neyin kötü olduğunu listelediğimiz zaman, orijinal İslami tekliflerin iyiler, yasakların da kötü davranışlar olduğunda, inanan da, inanmayan da aynı görüştedirler. Örneğin; Yalan söylememe, kan dökmeme, herkese iyilik yapma, yardım etme. Bunlara kimin itirazı vardır ki. Peki arasındaki fark nedir derseniz. İşte o zaman İnançlar devreye giriyor.

İslam dinini benimsemiş, kabul etmişseniz yaptığınız iyilikleri Allah adına, O istediği için, şimdi ve gelecekte faydalanacağımız kazanımlar olacağını bildirdiği için yapılması söz konusudur. İyi davranışlarla elde edilen kazanımların ölüm ötesi yaşamda da kullanımda olabilmesi için tek kural “Secde” dir. “Namaz ibadetidir. Aksi durum ise kendi adınadır.

Desinler” adınadır.
“Bak ne cömert adammış, ne iyi adammış.” şanının beklentisi adınadır. Karşılığı da sadece dünya yaşamında, iyilik yaptığı insanlardan göreceği saygı ve hürmettir o kadar. Halbuki Allah adına yapılsa ve secde ile de mühürlenseydi, hem bu dünya yaşamında aynı karşılığı alacak, hem de ölüm ötesinde ebedi olarak kazanımını devam ettirecekti.

Bir başka gerekçe de kişi inancı gereği değil de içinden geldiği gibi davranışlar sergilemesi, süreklilik taşımayan, güvenilir olmayan, bir anda değişip farklı davranmaya yönelebilen konumda olabilmesidir. Beklediği ilgi ve teşekkürü görmeyen veya yeterli bulmayan birisi bir anda iyilikten kötülüğe dönmesi mümkündür. Hayvanlarda da bu vardır.

Peki insanlar neden secdeye soğuk bakar?
Bunun gerçek sebebi benlik duygusudur. Hiçbir şeyi kendinden üstün görmeme kibridir. Tabii bunu açıkça söylemez, mazeretler ileri sürer;


- Efendim dünya meşgalesi çok yoğun. Ekonomik yetersizlikler, iş hayatındaki zorluklar, sahip olunanları idare etmek, yönetim, çoluk çocuk, stres vs. vs. vs…! zamanım yok. Şeklinde kendisini iknaya çalışır.

Mazeretler çoktur.
İyi ama dünya işinin bitme ihtimali var mı? Bitirebilen biri var mı? Hayır. Kimse bitiremez. Bitti diyemez.

Hani bir dolap beygiri tabiri ile anlatılan bir olay vardır. Hayvanın gözlerini kapatırlar, değirmenin koluna bağlarlar, “deh” derler. Hayvan akşama kadar döner durur. Öyle değil mi.
İnsana da bakıyorsunuz aynı rutin işler. En iyimser olarak sabah işe, çalışma hayatı, akşam eve, uyku, ertesi gün tekrar.

Peki farkımız nedir peki?
İşlerin bitmesini beklediğimiz zaman gelecek mi dersiniz?
Tabii ki gelmeyecek. Yani niyet yoksa kabullenme yoksa, inanç yoksa, secdeye hiçbir zaman vakit olmayacaktır.
Bu bahsettiğimiz secde olayının herkesçe görünen izlenen yaşanan zahiri yönüdür. İnşallah daha sonra da secde olayının Batıni yönünü hikmet ehlinin dilinden konu edinebiliriz.

Yazımı bir hikaye ile bitireyim isterseniz.

Geçmiş zamanların birinde bir Bektaşi içkisini almış, gözlerden ırakta demleneyim diye mezarlığın bir köşesinde içiyormuş.
Mezarlığı ziyarete gelen biri onu o halde görünce, görünmeden oradan uzaklaşmak isterken Bektaşi, adam sanki selam vermiş gibi seslenmiş;
- Hey..! Aleykümselam. Gelsene otur biraz sohbet edelim.
Adam sıkılmış kabul etse inançlarına aykırı, Çünkü içki haramdır. İçki içen aslında şeytanla muhabbettedir. Çekip gitse saygısızlık olacak, hemen bir mazeret ileri sürmüş;
- Kusura bakma çok işim var, üstelik acele…!
Bektaşi kızmış;
- Saçmalama, bu mezarlıkta yatanlara baksana, bunların hangisi işini bitiripte geldi sanıyorsun. Hepsi de işleri bitmeden geldiler. Haydi nazlanma da geç karşıma otur. Demiş.

Bizlerinde işlerimizin hiç bitmeyeceği kesin. İyi taraflarımızın, iyiliklerimizin getirilerini sonrada kullanmak istiyorsak ne olur secdeyi ihmal etmeyelim.

Her şey gönlünüzce olsun.