İnsan tarifine uygun bir varlık olduğunu ileri süren bir canlının, diğerler canlılardan farklı olduğunu, ister besin zincirinin en üstünde olan hayvan konumunda olsun, isterse inanç yönünden Eşref-i Mahlukat tarifine göre olsun; davranışlarında bir asalet, bir bilgi, bir düşünce eseri olmak zorundadır. Bu farklı özellikler ahlak dediğimiz kavramı oluşturur.
Ahlaki bakış açısı yönünden kimisi;
“Bilimler insanın harcı değildir ve insan onları bilmekle, bilmemekten daha çok yitirir insanlığını” (Pascal) hatta;
“Bilimler, insanları kafa işlerine adayıp büyük ölçüde kölelikten kurtaracak yerde, onları makinenin kölesi yapmıştır.” (Einstein) şeklinde yaklaşanlar olduğu gibi;
“Bilim ahlaka aykırı değildir, yalnız gerçeği aramaktan başka
kaygısı olmadığı için iyi ve kötü ile ilgilenmez “Ahlakçı” olması gerekeni, bilgin de olanı arar. Bilmekte usta, iyiyi kötüyü göstermekte güçsüz olan bilim, özü gereği ahlak dışıdır.” (Albert Bayer) şeklinde yorumlayanlarda olmuştur.
İnsanların salt bilimle istenen “insanca farklılığa” ulaşmalarının mümkün olmayacağı açıktır. Güzel ahlakın başlangıç noktası, bireylerin kendilerini bu olgunluğa eriştirmeleridir. Üstelik bunu da bizzat insanın kendisi tarafından oluşturulması şarttır. Çünkü genlerinden gelen sabit davranış motifleri olmadığı için davranışları daha sonra; Aile, çevre ve eğitim ile şekillenmektedir. Konuya ilişkin Allah Resulü;
“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” Hadisiyle uyarır. Yani huy dediğimiz davranış motifleri sonradan kazanılmaktadır.
Bunun anlamı insan dediğimiz canlının; İDEAL İNSAN, İNSAN-I KÂMİL haline gelebilmesi için özel eğitim ve çalışmalar yapması, en azından bunun çabası içinde olması gerekmektedir.
Bugün en çok eksikliğine ihtiyaç duyulan davranış; Sevgi, saygı, iyilik, görgü, nezaket ifade eden davranışlar değimidir. Ancak bu davranışların kazanımına yönelik hiçbir eğitim verilmediği için, sevgiyi cinsel istekler, saygıyı ise parası olandan, yüksek makamda olanlardan, fayda edinmek veya zarar görmemek için gösterilen yapmacık, dalkavukvari davranışlar olarak ortaya çıkıyor. Tabii o da insanı tatmin etmiyor.
İnsanın Ruhsal yapısı gereği duygusal bir varlıktır. Maddesel etkenlerden çok manevi duygulara ihtiyaç duyar, etkilenir. Bu nedenle ilgi görmeye, sevmeye, sevilmeye, takdir edilmeye, saygı görmeye ihtiyacı sınırsızdır.
Allah Resulü bunu işaret ederek;
“Ahlak ve tabiatlarınızı güzelleştirin, güzel huylu, güzel tabiatlı olun, hoyrat olmayın, kaba saba olmayın.”
“İmanı en yüksek olanınız, imanca en güzeliniz ahlakça en güzel olanınızdır." Hadisleri ile ahlaklı olmanın önemini anlatırken Resullük görevi için de;
“Ben ahlâkî prensipleri tamamlamak üzere gönderildim.”
Açıklamasını yapmaktadır.
Ahlaki kurallara tabi olmayan kişi; İnsan bedenine sahip görünümde olmasına rağmen diğer hayvanlardan farklı konumda olmayacaktır.(İnsansı) İslam inancındaki namaz, oruç, zekat gibi çalışmalar dahi (İbadetler); insanın ahlaki yapısını düzeltip amacına ulaşabilmesini sağlamak için önerilmiştir.
Cahil olan, idrakten yoksun olan kişi;
- Ben büyüğüm..! Ben şöyle zenginim..! Ben var ya ben..! der.
Sorsanız kendisine neden büyüksün diye;
- Dünya kadar malım, param, fabrikalarım, yüksek makamım, villalarım var. Bir sürüde çocuğum var. Benden büyüğü yok..! diye açıklar.
Halbuki bu büyüklenmenin sadece kısa dünya yaşamı süresince geçerli olabileceğini düşünememesi demektir. Sonsuz yaşamın yanında 3 – 5 saniyelik bir büyüklenme..! Kibir…! Akıllı insanın yapacağı şey değildir. Bilindiği gibi sadece Samanyolu galaksimizde güneşin bir yıllık dönüş süresi, dünya senesi ile 255 milyon yıldır. İnsan hayatını ortalama 80 yıl kabul etsek bile bu süre içinde 7 – 8 saniye kadar yer alır. Değer mi..!
Dünya yaşamında şöyle bir baktığımızda her mesleğin özel bir eğitimi olduğunu görürsünüz. Doktorluk, Avukatlık, mühendislik, gibi becerilerini elde etmek, dünya yaşamı için kullanabilecekleri özelliklerdir. İnsanın ahlaklı hale gelmesi için de özel bir eğitim görmesi, ve bizzat çaba göstermesi i gerekir. Sadece okumak, Dünyevi bilimlerin tahsilini görmek, izlemek davranış motiflerimize şekil vermekten yoksundur. Tabii bu her iki alemde de insan muamelesi görmek istiyorsa bu geçerlidir. Ben dilediğim gibi davranırım düşüncesi; Diğer canlılardan karakter bazında daha aşağı konuma düşmek anlamına gelir.
Allah resulü bunu, ashabını sohbetler yaparak, bir fiil göstererek, hatalarında uyararak onları İnsan- kamil seviyesine çıkardı. Üstelik İslam dan önce o dönemin en asi, en cahil insanları olduğu halde. Her kişinin kendi seviyesinde bilgilendirerek, kendisi de bizzat yaşayarak bunu başardı.
Demek oluyor ki; insanın davranışlarını istenen bir konuma getirebilmek için, bizzat bilen, uzman bir kişinin eğitiminden geçmesi en doğru yol olacaktır. Zaten tarikat, cemaat oluşumu da bu ihtiyaçtan doğmuştur. İnsanlar din konusunda ilim sahibi olmuş, eğitim sistemini kendileri için uygun bulduğu uzmanların etrafında toplanmışlardır.
- Peki günümüzde bu işi nasıl yapacağız?
Öncelikle Ülkemizin tüm bilim dallarında uzmanlardan kurulu bir heyet oluşturulmalıdır. Bu iş için özel bir üniversite oluşturmak en makul olandır. Yalnız bu üniversitelere gerçekten bu yola gönül koyan, Allah’tan başka kimseden karşılık beklemeyecek kişilerden oluşmalıdır. Onların ihtiyacını halkın kendisi karşılayacak, onların sohbetleri ve eğitimi ile inanç ihtiyacını karşılayacaktır.
- İlahiyat fakültesi var ya..!
Demeyin. Onlar sadece soyut din konusunda eğitim görmektedirler. Devlet memuru zihniyetinde eğitilmektedir, Manevi güçleri varsa bile eğitilmemiş, aşılanmamış fidan gibi büyümüşlerdir. Kimseyi etkilemeleri söz konusu değildir. İ. Gazali Hz.;
“Dünyevi bilimler manevi ilimlere geçişin ilk aşamasıdır.” Açıklaması ile dünyevi bilimleri de bilmenin önemini vurgulamıştır. Kur’an da Kalp gözü olarak işaret edilen gönül gözü açılmamış kişi, değil başkalarını irşad etmek, eğitmek, kendini bile kontrol etmekten acizdir. Günümüz bu tür sözde mürşidlerle doludur.
İnsanların ihtiyacı basit, güncel, kabul edilebilir, bilimsel, kolayca yaşayabileceği bir sistemdir. Din olgusunun soyut alanda kalmış özelliklerinin günlük yaşamda nedenleri, niçinleri, sakınca ve yararları insanların rahatça algılayabilecekleri konuma getirilmelidir.
Mesela Hollandalı bilim adamı psikolog Vander Hoven; ALLAH kelimesini oluşturan harflerin sırrı ile ilgili çalışmaları, aldığı sonuçlar gibi (1), Suriye’nin muhtelif Üniversitelerinde tıbbın farklı alanlarında uzman 30 profesörden oluşan bir araştırma grubunun Şam’da 3 yıl süre ile Besmele ile kesilen hayvan etleri ile Besmelesiz kesilen hayvan etleri laboratuar ortamında deneysel incelemelerde bulunup tespit ettikleri sonuçlar gibi(2) bilimsel çalışmalar yapılabilir. Hatta karşıt görüşteki iddiaların bile araştırılması, açıklığa çıkarılması sağlanmalıdır.
Uygulama safhasına geçirilmesi için bu tür pozitif bilimlerin ışığı altında bir proje, bir sistem haline getirilmeli, bu sitem konusunda eğitilerek uzman haline yetiştirilen cihat ehli insanlar, inancına ait bilgiye ihtiyaç duyan, eğitilmek, bilgilenmek isteyen kişilere rehberlik yapmalıdır.
Bu işi kimse babasının hayrına yapmaz diye düşünenler olabilir. Hayır, gerçekten vardır ve çıkacaktır. İnançlar devletlerin desteği onların maaşlı görevlileri ile bugünlere gelmedi. Bilakis; İnanç için yapılacak bir hizmetin bedeli dünyada karşılık beklenerek yapılıyorsa, bu hizmetin Ahiret yaşamına yararı yoktur. (Hadis) Kuralı vardır.
Bir şeyi daha belirtmeliyim, tüm insanların bu rehberler seviyesinde olmaları gerekmiyor. Hatta onlara bile gitmeleri zorunlu olmayacaktır. Sadece ihtiyaç duyan, rehber arayanlar, aradıklarını kolayca bulabilecektir. Bu oluşuma ister tarikat deyin, ister cemaat deyin, ister dernek deyin, ismi önemli değildir, işlevi önemli olacaktır. Sonuçta toplumun fertlerinin en güzel, en ideal, insanca yaşamaları; işte bu şekilde yetiştirilecek rehberlerle gerçekleşebilir.
Aklımın ve bilgimin erdiğince insanların hem bu dünya hem de ölüm ötesi yaşamlarında aradıkları sevgi, saygı, ilgi ihtiyaçlarını ancak bu yolla bulabileceklerini açıklamaya çalıştım. Allah herkesi bu sonuca ulaşanlardan eylesin.
Her şey gönlünüzce olsun.
Ahlaki bakış açısı yönünden kimisi;
“Bilimler insanın harcı değildir ve insan onları bilmekle, bilmemekten daha çok yitirir insanlığını” (Pascal) hatta;
“Bilimler, insanları kafa işlerine adayıp büyük ölçüde kölelikten kurtaracak yerde, onları makinenin kölesi yapmıştır.” (Einstein) şeklinde yaklaşanlar olduğu gibi;
“Bilim ahlaka aykırı değildir, yalnız gerçeği aramaktan başka
kaygısı olmadığı için iyi ve kötü ile ilgilenmez “Ahlakçı” olması gerekeni, bilgin de olanı arar. Bilmekte usta, iyiyi kötüyü göstermekte güçsüz olan bilim, özü gereği ahlak dışıdır.” (Albert Bayer) şeklinde yorumlayanlarda olmuştur.
İnsanların salt bilimle istenen “insanca farklılığa” ulaşmalarının mümkün olmayacağı açıktır. Güzel ahlakın başlangıç noktası, bireylerin kendilerini bu olgunluğa eriştirmeleridir. Üstelik bunu da bizzat insanın kendisi tarafından oluşturulması şarttır. Çünkü genlerinden gelen sabit davranış motifleri olmadığı için davranışları daha sonra; Aile, çevre ve eğitim ile şekillenmektedir. Konuya ilişkin Allah Resulü;
“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” Hadisiyle uyarır. Yani huy dediğimiz davranış motifleri sonradan kazanılmaktadır.
Bunun anlamı insan dediğimiz canlının; İDEAL İNSAN, İNSAN-I KÂMİL haline gelebilmesi için özel eğitim ve çalışmalar yapması, en azından bunun çabası içinde olması gerekmektedir.
Bugün en çok eksikliğine ihtiyaç duyulan davranış; Sevgi, saygı, iyilik, görgü, nezaket ifade eden davranışlar değimidir. Ancak bu davranışların kazanımına yönelik hiçbir eğitim verilmediği için, sevgiyi cinsel istekler, saygıyı ise parası olandan, yüksek makamda olanlardan, fayda edinmek veya zarar görmemek için gösterilen yapmacık, dalkavukvari davranışlar olarak ortaya çıkıyor. Tabii o da insanı tatmin etmiyor.
İnsanın Ruhsal yapısı gereği duygusal bir varlıktır. Maddesel etkenlerden çok manevi duygulara ihtiyaç duyar, etkilenir. Bu nedenle ilgi görmeye, sevmeye, sevilmeye, takdir edilmeye, saygı görmeye ihtiyacı sınırsızdır.
Allah Resulü bunu işaret ederek;
“Ahlak ve tabiatlarınızı güzelleştirin, güzel huylu, güzel tabiatlı olun, hoyrat olmayın, kaba saba olmayın.”
“İmanı en yüksek olanınız, imanca en güzeliniz ahlakça en güzel olanınızdır." Hadisleri ile ahlaklı olmanın önemini anlatırken Resullük görevi için de;
“Ben ahlâkî prensipleri tamamlamak üzere gönderildim.”
Açıklamasını yapmaktadır.
Ahlaki kurallara tabi olmayan kişi; İnsan bedenine sahip görünümde olmasına rağmen diğer hayvanlardan farklı konumda olmayacaktır.(İnsansı) İslam inancındaki namaz, oruç, zekat gibi çalışmalar dahi (İbadetler); insanın ahlaki yapısını düzeltip amacına ulaşabilmesini sağlamak için önerilmiştir.
Cahil olan, idrakten yoksun olan kişi;
- Ben büyüğüm..! Ben şöyle zenginim..! Ben var ya ben..! der.
Sorsanız kendisine neden büyüksün diye;
- Dünya kadar malım, param, fabrikalarım, yüksek makamım, villalarım var. Bir sürüde çocuğum var. Benden büyüğü yok..! diye açıklar.
Halbuki bu büyüklenmenin sadece kısa dünya yaşamı süresince geçerli olabileceğini düşünememesi demektir. Sonsuz yaşamın yanında 3 – 5 saniyelik bir büyüklenme..! Kibir…! Akıllı insanın yapacağı şey değildir. Bilindiği gibi sadece Samanyolu galaksimizde güneşin bir yıllık dönüş süresi, dünya senesi ile 255 milyon yıldır. İnsan hayatını ortalama 80 yıl kabul etsek bile bu süre içinde 7 – 8 saniye kadar yer alır. Değer mi..!
Dünya yaşamında şöyle bir baktığımızda her mesleğin özel bir eğitimi olduğunu görürsünüz. Doktorluk, Avukatlık, mühendislik, gibi becerilerini elde etmek, dünya yaşamı için kullanabilecekleri özelliklerdir. İnsanın ahlaklı hale gelmesi için de özel bir eğitim görmesi, ve bizzat çaba göstermesi i gerekir. Sadece okumak, Dünyevi bilimlerin tahsilini görmek, izlemek davranış motiflerimize şekil vermekten yoksundur. Tabii bu her iki alemde de insan muamelesi görmek istiyorsa bu geçerlidir. Ben dilediğim gibi davranırım düşüncesi; Diğer canlılardan karakter bazında daha aşağı konuma düşmek anlamına gelir.
Allah resulü bunu, ashabını sohbetler yaparak, bir fiil göstererek, hatalarında uyararak onları İnsan- kamil seviyesine çıkardı. Üstelik İslam dan önce o dönemin en asi, en cahil insanları olduğu halde. Her kişinin kendi seviyesinde bilgilendirerek, kendisi de bizzat yaşayarak bunu başardı.
Demek oluyor ki; insanın davranışlarını istenen bir konuma getirebilmek için, bizzat bilen, uzman bir kişinin eğitiminden geçmesi en doğru yol olacaktır. Zaten tarikat, cemaat oluşumu da bu ihtiyaçtan doğmuştur. İnsanlar din konusunda ilim sahibi olmuş, eğitim sistemini kendileri için uygun bulduğu uzmanların etrafında toplanmışlardır.
- Peki günümüzde bu işi nasıl yapacağız?
Öncelikle Ülkemizin tüm bilim dallarında uzmanlardan kurulu bir heyet oluşturulmalıdır. Bu iş için özel bir üniversite oluşturmak en makul olandır. Yalnız bu üniversitelere gerçekten bu yola gönül koyan, Allah’tan başka kimseden karşılık beklemeyecek kişilerden oluşmalıdır. Onların ihtiyacını halkın kendisi karşılayacak, onların sohbetleri ve eğitimi ile inanç ihtiyacını karşılayacaktır.
- İlahiyat fakültesi var ya..!
Demeyin. Onlar sadece soyut din konusunda eğitim görmektedirler. Devlet memuru zihniyetinde eğitilmektedir, Manevi güçleri varsa bile eğitilmemiş, aşılanmamış fidan gibi büyümüşlerdir. Kimseyi etkilemeleri söz konusu değildir. İ. Gazali Hz.;
“Dünyevi bilimler manevi ilimlere geçişin ilk aşamasıdır.” Açıklaması ile dünyevi bilimleri de bilmenin önemini vurgulamıştır. Kur’an da Kalp gözü olarak işaret edilen gönül gözü açılmamış kişi, değil başkalarını irşad etmek, eğitmek, kendini bile kontrol etmekten acizdir. Günümüz bu tür sözde mürşidlerle doludur.
İnsanların ihtiyacı basit, güncel, kabul edilebilir, bilimsel, kolayca yaşayabileceği bir sistemdir. Din olgusunun soyut alanda kalmış özelliklerinin günlük yaşamda nedenleri, niçinleri, sakınca ve yararları insanların rahatça algılayabilecekleri konuma getirilmelidir.
Mesela Hollandalı bilim adamı psikolog Vander Hoven; ALLAH kelimesini oluşturan harflerin sırrı ile ilgili çalışmaları, aldığı sonuçlar gibi (1), Suriye’nin muhtelif Üniversitelerinde tıbbın farklı alanlarında uzman 30 profesörden oluşan bir araştırma grubunun Şam’da 3 yıl süre ile Besmele ile kesilen hayvan etleri ile Besmelesiz kesilen hayvan etleri laboratuar ortamında deneysel incelemelerde bulunup tespit ettikleri sonuçlar gibi(2) bilimsel çalışmalar yapılabilir. Hatta karşıt görüşteki iddiaların bile araştırılması, açıklığa çıkarılması sağlanmalıdır.
Uygulama safhasına geçirilmesi için bu tür pozitif bilimlerin ışığı altında bir proje, bir sistem haline getirilmeli, bu sitem konusunda eğitilerek uzman haline yetiştirilen cihat ehli insanlar, inancına ait bilgiye ihtiyaç duyan, eğitilmek, bilgilenmek isteyen kişilere rehberlik yapmalıdır.
Bu işi kimse babasının hayrına yapmaz diye düşünenler olabilir. Hayır, gerçekten vardır ve çıkacaktır. İnançlar devletlerin desteği onların maaşlı görevlileri ile bugünlere gelmedi. Bilakis; İnanç için yapılacak bir hizmetin bedeli dünyada karşılık beklenerek yapılıyorsa, bu hizmetin Ahiret yaşamına yararı yoktur. (Hadis) Kuralı vardır.
Bir şeyi daha belirtmeliyim, tüm insanların bu rehberler seviyesinde olmaları gerekmiyor. Hatta onlara bile gitmeleri zorunlu olmayacaktır. Sadece ihtiyaç duyan, rehber arayanlar, aradıklarını kolayca bulabilecektir. Bu oluşuma ister tarikat deyin, ister cemaat deyin, ister dernek deyin, ismi önemli değildir, işlevi önemli olacaktır. Sonuçta toplumun fertlerinin en güzel, en ideal, insanca yaşamaları; işte bu şekilde yetiştirilecek rehberlerle gerçekleşebilir.
Aklımın ve bilgimin erdiğince insanların hem bu dünya hem de ölüm ötesi yaşamlarında aradıkları sevgi, saygı, ilgi ihtiyaçlarını ancak bu yolla bulabileceklerini açıklamaya çalıştım. Allah herkesi bu sonuca ulaşanlardan eylesin.
Her şey gönlünüzce olsun.