İnsan olduğumuz halde, insanın ne olduğu konusunda fazla bir bilgimizin olmayışı ve bu konuyu neden hemen hemen hiç düşünmeyişimiz sizi de şaşırtmıyor mu? Gerçi herkes bir şeyler söylüyor. Ama öyle hale geldi ki Ruh ve bilinç kavramlarına inanmayanlar çoğalmaya başladı. İnsan denince görünüm olarak değerlendiriyoruz.. Biyolojik bedenimizi “insan” olarak kabul edip, başka bir vasfımızı yok farz ediyoruz. Ne kadar acı değil mi. Düşünmenin beyinde meydana geldiğini varsayıp, onu beyin’in hormonsal düzeyde bir fonksiyonu gibi görüyoruz. Tabii böyle olunca da davranışlarımıza yön verebilme gelecekle ilgili fikir üretebilme, plan yapabilme gibi yani BİLİNÇ dediğimiz en üst derecedeki KİMLİĞİMİZİ, gücümüzü kullanamıyoruz.
Eğitim sistemimize bakıldığında sadece biyolojik olarak bedenimizin işleyiş sistemini görüyoruz.. Bilinç ve Ruh la ilgili hiçbir öğreti yok. Psikolojik olarak etkilenmeleri ve onlarla ilgili konuları öğrenmeyi yeterli görüyoruz. Sanki bilinçli olarak bu konulara yaklaşılması yasaklanmış gibi gelmiyor mu size de? Hani hayvanat bahçesinde hayvanlara ait mekanlarda sınırlar vardır. Yine hayvan terbiyecilerinin ilgilendikleri hayvana koyduğu sınırlar vardır. O sınır aşılmaya kalkışıldığında sert önlemler, cezalar devreye girer. Bizi de sanki birileri terbiye ediyormuş gibi gelmiyor mu? Yok Ruh muş, yok bilinçmiş bunları öğrenmeyeceksin. Zaten öğrenecek bir şey de yok deniyor.
Halbuki dünya da ileri düzeyde olan birçok Devlet bu konu ile ilgili Üniversiteler ve araştırma merkezleri açıyor. Bu merkezlerden biri olan İngiltere Surrey Üniversitesi. Beyin ile ilgili çalışmaların birinde senkronize ateşlenme ve beyin elektro manyetik alanı (Bilinç alanı) teorisini geliştirdiler. Teori de kısaca uyarılan sinir hücresi bu elekromanyetik merkeze bir sinyal gönderiyor. Sinyal bu merkezden dalgasal bir şekilde diğer sinyallere otomatik olarak bağlanarak bütünleştiği tespit edilmiş durumda. Hatta bana kalırsa bu etkileşim diğer beyinlerden biri ile de ilgili ise yayınladığı enerji dalgaları ile diğer beyni bile etkilediği görüşündeyim. Düşünün, nazar dediğimiz olay bundan farklı bir olay değil. Hele son olarak suyunda etkilenen bir yapıya sahip olduğu Prof Tomato tarafından da ispatlandığı için, diğer beyinleri bırakın etkilemeyi, yapısını bile bozacak kadar da kuvvetli olabileceği görüşündeyim. Bildiğiniz gibi bedenimizin üçte ikisi sudan meydana gelmiştir.
Konuyu dağıtmayayım, bilim adamları arasında, bilincimizin beyindeki bu elektro manyetik alanda olabileceği fikri ağırlık kazanmış durumda. Biz insanı biyolojik bedeninden başka bir özelliği olmayan, düşünme ve davranış eylemleri beyinde hormonsal düzeyde gerçekleştiğini zannederken, batılı bilim adamları bilincin varlığını da geçmiş onun yeri ve işleyiş sistemini araştırıyor. İngiliz Prof. Mc. Fadden, Beyindeki bu elektro manyetik alanın tıpkı bir komuta merkezi gibi çalıştığı, davranış şekillerimizi oluşturan ilgili bölümlerdeki nöronları aktive eden, yahut pasifize eden bir merkez olduğunu, bu merkezin de aslında bizim kişisel irademizin ortaya ilk çıktığı yer olduğunu belirtiyor. Yani bilincimizin bu bölümün kendisi veya o alanda var olduğunu ileri sürüyor. Bir çok üniversitede Subliminal Vision Prof gibi programlarla bilinç düzeyinde eğitim, telkin, yerleşik bilgi depolama, zayıflama konularında oldukça da başarılılar. Şahsen kendim de kullanıyorum.
Bu konu önemli olması dolayısıyla bir yazı daha yazmayı düşünüyorum. Umarım düşünmeye meraklı beyinlere değişik bir soluk olabilirim.
Saygılar sevgiler. Her şey gönlünüzce olsun.