İnsanda bilinç olayı çok önemli olduğu için bu konuya biraz fazla eğilmek gerekiyor. Bilinç’ in bizim BEN liğimiz olduğunu söylemiştik. Organik bir yapısı olmayan beynimizin ürettiği, beyne giriş yapan veriler çerçevesinde şekillenen bir yapı. İşte asıl BEN dediğimiz olgu. Yeteneklerimizi yani bedeni ve ruhi yapımızdaki unsurları kullanabilen Ben.
En fazla zihin, hafıza, zeka, hayal, vehim. düşünce ve aklı kullanabilen bilincimiz; şayet ne olduğu ve nasıl kullanabileceğimizi öğrenmemişsek genellikle biyolojik bedenimizin programına tabi olur. Bu program ise bedenimizin hormonlarımızın aktifleşme ve pasifleşme durumuna göre otomatik tepki zincirinden oluşur. Eskiler buna “ nefs ” ismini vermişler. Biyolojik bedenin programına hayvani nefs, Ruh bedenimizin programına ruhani nefs olarak ikiye ayırmışlar. Bilincimiz ise bu her iki programı da kullanmayı başarabilen BEN dediğimiz kimliğimizdir. Bahsedildiği gibi kişi yaşarken bir şekilde bilinçle ilgili özelliklerini öğrenememiş, kullanabilme iradesini gösterememişse, otomatik olarak bedeninin ihtiyaçlarının tatmini yönünde hormonsal sisteme tabi olur. Sevinme, üzülme, kızma, acı duyma olgusu, beklentiler herşey, bedensel etkilenmeler doğrultusunda sabitlenir. Düşünme yeteneği, zeka, hayal hep bu ihtiyaçların en iyi şekilde temin ve tatmin doğrultusunda çalışmaya başlar. Ne pahasına olursa olsun bedensel ihtiyaçların en iyi en tatmin edici şekilde oluşması amaçlanır. Tıpkı insan dışındaki hayvansal yaşam da olduğu gibi. Yalnız insanın yaratılış yetenekleri diğerlerine göre çok fazla olduğu için, ihtiyaçlar da, güçler de o derece fazladır.
İnsani değerler dediğimiz değerlerin oluşumu için, bilincimizin farklı çalışabildiğini kabullenmek, öğrenmek gerekmektedir. Yani Bedenimize kimin patron olduğunu göstermemiz. Onu bilinç kontrolüne alabilmemiz gerekir. Aksi halde bilincimiz bedenin kontrolünde gelişimini sürdürdüğü takdirde yaşayan diğer canlılardan hiçbir farkımız kalmaz.
Hepimizin bildiği gibi evrende ki yaşam; Bir formattan başka bir formata, bir boyut veya katmandan başka bir boyut veya katmana geçiş şeklinde sonsuz olarak devam eden bir sistemdir. Yaşadığımız bu madde boyutu adını verdiğimiz boyutta, sadece insan beyninin ürettiği Ruh beden ve bilinci, bir üst boyut veya katmana geçiş yapabilecek özelliktedir. Bu geçiş kişinin isteğine bağlı değildir. Doğup ölmemiz nasıl bizim isteğimizle olmuyorsa, geçişte aynı şekilde otomatik olarak gerçekleşecektir.
Bunu neden yazdım. Bilincimizin özelliklerini bu yaşamda fark edersek, Akıl dediğimiz derinlikli düşünebilme ve ileriye dönük tahminlerde bulunabilme, plan ve hazırlık yapabilme gücünü, geleceğe yönelik uzun vadeli beklentilerimiz yönünde, menfeatlerimize uygun davranışta bulunabilme imkanına kavuşuruz. Bildiğiniz gibi beden kendi hormonsal ihtiyaçları konusunda, kendi isteği ile vazgeçme, zorluklara katlanma gibi şeylerden hoşlanmaz. Ancak ona patronun kim olduğunu, bedenin; bilincin hizmetine tahsis edilmiş bir araç, el ayak, göz kulak gibi bir organdan başka bir şey olmadığını gösterebilirsek, gelecekteki tehlikeleri fark edebilme sayesinde önlemleri de önceden alarak istediğimiz, arzu ettiğimiz bir yaşam sürme şansını bedenimizi kullanarak elde edebiliriz..
Bilinçlenmenin bu aşamasında Din devreye girer. Yalnız Din olgusuna bugünkü anlayışla yaklaşırsak sadece kendimizi kandırırız. Bugün bilimden uzaklaştırılmış mitolojik bir kavram gibi algılayıp takım tutar gibi Din tutarsak, bırakın geçeceğimiz boyutta bir faydasını görmeyi; Yaşadığımız Dünyada bile zarar görebiliriz.
Din; Kainat düzenidir. Sonsuz sayıda boyut ve katmanlardan meydana gelmiş, tespit edebildiklerimiz veya bilmediğimiz sonsuz sayıda alemlerin tamamının ismidir Din. Yaşamın sonsuz olduğunu, farklı aşamalarda, farklı boyutlarda boşluk bırakmadan devam edeceğini, bu nedenle de bir sonraki aşamada daha iyi şartlarda yaşayabilmek için bu yaşamda neler yapılabileceğini bize anlatmaya çalışır. Resul, Nebi dediğimiz insanlar, Bu sistemi yaratanın, yüksek beyin gücü ve algılama kapasitesi ile yarattığı, sistemi düzeni tüm aşamalarıyla algılayarak bize de fark ettirmeye, anlatmaya çalışan, öğreten, görevlendirilmiş kişilerdir. Onları, bir yaşam uzmanı, bir sistem uzmanı olarak düşünmemiz gerekir. Sistemin Anayasası niteliğindeki Kitabı ve onların söylemlerini, bugünün bilgileriyle çözmeye çalışıp yaşamımızı bir sonraki devreye hazırlık yapacak şekilde düzenlemeliyiz. Çünkü o devre neredeyse sonsuz bir dönemi kapsayacaktır. Yaşam şartları değişecek, Birlikte yaşayacağımız varlıklar değişecektir. Şu an o boyutu algılamıyor olabiliriz. Fakat bu onun olmadığı anlamına gelmiyor.
Hz. Ali’ nin söylediği gibi; kendisine “Ne o kadar sıkıntıya giriyorsun, ya öyle bir olgu yoksa boşuna uğraşmış olmayacak mısın” sorusuna “Peki ama ya varsa ve gerçekse ne olacak” hitabını bizde benimseyip yaşamımızı kendi kontrolümüze almayı öğrenmemiz gerekiyor.
Bütün bunlar, okuduğum eserlerden çıkardığım sonuçlardır. Yoksa çok bilmişlik, Alimlik gibi bir iddiam yoktur. Tabiî ki doğrusunu Allah bilir.
Her şeyin gönlünüze göre olması temennisiyle sevgi ve saygılar.