9 Eylül 2008 Salı

30 AĞUSTOS - BİR ZAFERİN YALNIZLIĞI




Günün anlam ve önemini anlatan bir yazı yazmayı uygun bulmuştum, word dosyasını açarken! 30 Ağustos, Zafer Bayramı… Başkomutanlık Meydan Muharebesinden, Anafartalar’dan dem vuracaktım biraz. Ancak parmaklarım klavyede dolaştıkça, aslında 30 Ağustos’un çok daha farklı bir yanının olduğu dikkatimi çekti. 30 Ağustos çok yalnız bir bayram olup çıkıvermiş, biz fark etmeden.
Milli günlerimizi hepimiz biliyoruz, 29 Ekim’in şiirlerini, 10 Kasım’ın matemini, 23 Nisan ve 19 Mayıs’lardaki organizasyonlarını... (Yeni yeni gündem malzemesi yapılmaya çalışılan kız kıyafetlerini)
Ancak 30 Ağustos öyle bir gün değil. Onu diğerlerinden ayıran önemli bir detay var. 30 Ağustos günü, okulların eğitim öğretim yılı kapsamına girmiyor ne yazık ki… Bu sebepten de, 30 Ağustos’u sadece gazete başlıklarında veya haberlerde üstten geçiştirilen bir konu olarak görebiliyoruz. (elbette Köşk’te bir 30 Ağustos krizi patlak vermiyorsa…)
Şimdi burada bunun doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmalı mıyız? Eğer aklınıza gelen ilk soru şuysa, evet tartışmalıyız. “E ne yapalım, okullar gösteri yapmayınca biz nasıl kutlayacağız?” Peki, Milli Bayram olarak nitelendirdiğimiz bugün, sadece çocuklarımız bayrama hazırlansınlar da biz de gidip izleyelim diye mi ilan edildi? Koskoca bir Zaferin, bir Ülkenin doğuşunun kutlanılması gerçeğini, ne zaman bir çocuk müsameresi bahanesine çevirdik biz?
Amerika’nın geçmişinin, Türklerin geçmişi kadar eski olmadığını söylerler, haklıdırlar da… Ancak kültürel bir kazan olmaları ve herkesin kendince bir dini ve milli takvim izlemesi dışında bir gerçek vardır ki ona da 4 Temmuz deniyor… Tıpkı bizimki gibi bir Kurtuluş Günüdür onların bayramı da. Ve bizimki gibi okul yılının dışında gerçekleştirilir. Ancak kutlamalarda gerçekleştirdikleri organizasyonlar, neredeyse yılbaşını aratmaz. Çocuklara bile sakal taktırıp Lincoln kılığına sokarlar o sıcakta. Ne için, kurtuluş günü için. Bu durumda bizim balkonun köşesinden sarkan o bayrak, belki içeriğinde bir ulusu ihtiva etse de, en az kutladığı bayram kadar yalnız duruyor.
Böyle bir günün kutlamasını bu kadar üstten geçiştirmek ve olası bir bayrak töreni eksikliği için çocukların arkasına saklanmak bize göre değil. Biz böyle değiliz.
Evde mantı yaptığınız bir günde çocuğunuzun önüne kereviz koyarak “Tabağındaki bitecek, kereviz çok faydalıdır.” diyemezsiniz. İnandırıcılığı yoktur. Benzeri bir mantıkla da, evde yayılmış klima karşısında otururken, “30 Ağustos sana Türk olduğunu gösteren bir gündür.” demek de aynı inandırıcılığa sahiptir. Ama bir tabak kerevizin sebep olduğu yemek seçme huyunun aksine, bu sefer “vatani ve milli değerlerden yoksun” bir çocuk yetiştirmiş olursunuz.
Bundan kurtulmanın yolu, yine bizden geçer. Morfin tesirli bir dünyadan çıkıp, kendi başımızın çaresine bakmamızın zamanıdır. Nelere sahip olduğumuzun farkına varmamızın, değerini bilmemizin ve bunu en harika şekilde dünyaya göstermemizin zamanıdır. 30 Ağustos’u bir balkon bayrağına sığdırmaya çalışmaktan vazgeçerek, özündeki hazzı duymak için harekete geçmemizin zamanıdır.
Elimizdeki değerlerimizin, 30 Ağustos’larımızın kıymetini bilelim. Çünkü kendimizi toparlamadan bu Zafer Bayramı’nı yitirirsek, yenisini kazanmamız için çok fazla KAN kırmızı bayrak gerekecek…
30 Ağustos zafer bayramımız herkese kutlu olsun.