Günümüzde ütopya olarak görülen bir yaşam şeklini, çok değil birkaç yüzyıl önce fiilen yaşandığını biliyor muydunuz. Bu yaşam şekli Osmanlı döneminde yaşandı. Belki hala kırıntıları vardır, bilemiyorum. Osmanlı da yaşam konusunda araştırmacı yazar dostum Canmehmet küçük bir araştırma yapmış, bu bile insana, özlem dolu bir iç çektirmeye yetti. Bu yazı serisinde onun bu araştırmasını paylaşmak istiyorum. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
OSMANLI DA AVARIZ VAKFI
Mahalle sakinleri, hayırlı işlerde de kolektif bir bilinçle hareket ederlerdi. Hayır işleri için her mahallede bir “Avarız Vakfı” kurulmuştu. Mahalle sakinlerince oluşturulan yönetim kurulu tarafından idare edilen bu vakfın gelir kaynağını, yine mahallelinin yaptığı bağışlar teşkil ederdi.
Avarız vakfının gelirleri, mahalledeki hastalara, fakirlere ve ekonomik durumu müsait olmadığı için evlenemeyenlere yardımda kullanılırdı. Fakirlerin cenazelerinin kaldırılması, yeni su yolları açılması, cami, mescit, mektep gibi yerlerin onarımı içinde bu vakıftan yararlanılırdı. İmam, müezzin, muallim gibi mahalle görevlilerinin maaşları da bu vakıftan karşılanırdı.
Mahalleye yeni taşınanlara yahut mahalleden taşınacaklara yine bu vakıf vasıtasıyla yardımcı olunurdu. Mahallede ihtiyacı olanlara borç verilir, şimdiki deyişle kredi açılırdı. Mahalledeki bu resmî dayanışmanın yanında, ayrıca mahallenin zenginleri, mahallelerindeki fakirleri gözetirlerdi.
Zekât, sadaka, fitre gibi yardımlarla onları kalkındırmaya çalışırlardı. Bu yüzden de Osmanlı ekonomisinde kriz olmazdı. Mahalle eksenli bu yardımlaşma ahlâkının temelinde, pek tabii olarak, “’Komşusu açken tok yatan bizden değildir” anlayışı yatardı.
Kısacası “mahalle” denilen küçük hayat alanları, Osmanlı asırlarında “cevher insan”, ya da “yürek adam” üretiminin merkezleriydi. Bu küçük yerleşim birimlerinde, herkes birbirini ya-kından tanıdığından, çocukların “tanıdık biri görmeden yaramazlık yapma” ihtimalleri son derece zayıftı.
Ufak tefek kusurlar genelde nazar-ı müsamaha ile karşılanırdı, ancak büyücek hataların bir bedeli vardı: Hiçbir çocuk (ya da genç) böyle bir bedel ödeyip mahalleye “rezil” olmayı göze alamazdı. Bu yüzden adımlar dikkatle atılır, “mahallenin namusu”na toz kondurulmaz, herkes kendi alanı içinde mutlu olmaya çalışırdı. Bu da zaman içinde karaktere dönüşür ve toplum “cevher insan”larla beslenirdi.
Yaşam alanının insan karakteri üzerindeki etkileri inkâr edilemez. Eski mahalle hayatının yanı sıra, evlerin yüksek tavanlı, bahçeli ve manzaralı oluşunun, Osmanlı insanının ruhu ve fiziği üzerindeki olumlu etkilerini, tüm tarihimizdeki iftihar vesikalarında görebiliyoruz.
Devam Edecek.