26 Mart 2012 Pazartesi

KEHF SURESİ 98. AYET TEFSİRİ (elmalı)



        “Nizameddin Hasen Nişâbûrî "Garaibü'l-Kur'ân ve Reğâibü'l-Furkân" isimli tefsirinde burayla ilgili sofilerin yorumlarından olmak üzere der ki:      

        “İnsan için terbiye ve irşad ile elde edilmesi mümkün olan gizli bir olgunluk ve gömülü bir hazine bulunduğu açıklandıktan sonra, Zülkarneyn kıssası ile şu da açıklanmış oluyor ki, yer yüzünde halife olmaya layık olan ancak olgun insanlardır. O ise iki yöne, yani hem ruhlar âlemi yönüne ve hem vücutlar âlemi yönüne sahip olan Zülkarneyn'dir. Çünkü ona yeryüzünde sağlam bir yer verilmiş ve vasıtalar ve sebebl e r âleminde her şeyin sebebine erdirilmiştir. Bu şekilde o hem nefsinde olgun, hem de başkalarını tamamlayıcı olmuştur.

        Bundan dolayı bir sebep takip ederek aşağı âleme doğru gitti ki, o insan ruhunun güneşinin battığı yerdir. Onu bir "kara balçıklı bir göze" de batıyor buldu ki, o tabiat ve cesetler âlemidir. Ve orada bir kavim buldu ki onlar, vücuttaki kuvvet ve yerdeki ruhlardır.

        Ey Zülkarneyn! dedik: Ya onları riyazet (terbiye ve ıslah) bıçağı ve mücadele kılıcıyla öldürmek suretiyle eziyet edeceksin v e yahut da haklarında yumuşaklık ve yüze gülme ile güzellik yapacaksın. Değerini yerinden başkasında kullanmakla alçaltarak zulmedene eziyet edeceğiz, istek ve maksadına aykırı olarak kahredeceğiz, sonra Rabbi olan Allah Teâlâ'ya geri döndürülecek, O da onu ebedî azab ile cezalandıracak. İman edip hayırlı iş yapana ise ödül olarak en güzel mükafat var ki o, vusûl ve visâl (Hakka ermek) makamıdır. Hem ona emirlerimizden kolaylığı söyleyeceğiz ki, o da fânilik ve mücahadeden sonra hafiflik ve istirahattır. Sonra ruhlar âlemine ulaşma sebeplerinden bir sebebi takip etti ki, o insanın konuşan nefsi, güneşin doğduğu yerdir. Onu bedene ait ilişkilerden soyutlamış bir kavim üzerine doğuyor buldu.

        Nihayet iki set arasına vardığında ki, o yaşama ve uygarlaşma âlemi ve vücudun düzelmesi, ahirete doğru bir vücut şekliyle varıp durma sebeplerinin dolaşma sahasıdır. Onların önünde hemen hemen söz anlamayacak gibi bir kavim buldu. Bunlar, nihayet hiçbir şey anlayamayan halk idiler. Dediler ki Ye'cûc ve Me'cûc, yani çeşitli tabiat kuvvetleri, insanlığa ait yeryüzünde, kabiliyetlerini yaratıldığı gaye dışında kullanarak bozgunculuk yapıyorlar. Biz sana vergi versek, varlığımızı terk etsek ve elimizde bulunan malları karşılıksız sana bol bol bağışlasak da bize bir set yapıversen olur mu?

        Zülkarneyn dedi ki: Bana kuvvet ile yani gerçek bir gayret ve sadakatle yardım edin, demir kütleleri, yani yerleşmiş yetenekler veya demir gibi sağlam kalpler getirin. İki ucu denkleşince; "beşikten mezara kadar." olunca üfleyin. Ve dedi ki: Zikirlere ve virtlere (belirli zamanlarda okunan dualara) devam edin.

        Nihayet kalp demirinde itaat ve zikir hararetinin etkisiyle onu ateş haline getirince, getirin. Ve dedi ki: Ona bakır kaynağı dökeyim. Şeytanın hilesi işlemeyecek şekilde o kalplerin içine sevgi cevheri, sağlamlık kimyası dökeyim de, ona Rahmândan başkası yükselemesin. "Yalnız Allah bana kâfidir" Zülkarneyn'in sözü bitti.


        Elmalılı Kuran dili 5.cilt 3292-3293