25 Mart 2012 Pazar

KURAN - MEAL - TEFSİR İLİŞKİSİ (17)








 (16 dan devam)

- İşte bu manada dirayet ekolü, asıl tefsir odur ve İbn Abbas temsil eder bu ekolü. İbn Mes’ut temsil eder bu ekolü.

- Bir cümlenizde diyorsunuz ki tefsir yapacak bir insan zaten %50 rivayete başvurmak zorundadır diyorsunuz.

- Doğru, niye diyorum? İfrat ve tefrit bu alanda da var. Yani bir kez tefsir geleneğimizi elinin tersi ile bir tarafa bırakan bir insan tefsir ilminin nesebini inkâr ediyor demektir. İlmin de nesebi vardır. Zürriyetini inkâr ediyor demektir. Onun için böyle bir yaklaşım, yaklaşım değil. Böyle bir yaklaşım hiçbir zaman kendini masum kılamaz. Yani bir ilmin geleneğini yok sayarak, size kadar gelmiş halkaları kopararak hiçbir zincire eklemlenemez.

- Yani bu işin geleneğini reddederek olmaz bu iş.

- Evet, Yani babasını ve annesini reddederek oğluna sahip çıkmaya çalışıyorsanız siz onu bir tür defterinize yazmaya çalışıyorsunuz, yani onu önce nesepsizleştiriyorsunuz, o zaman çalacaksınız demektir. Soysuzlaştırıyorsunuz demektir. Onun için ilmin nesebi vardır. Fakir kendisi eğer bir yorum yapacaksa, kendisinden evvel o yorumun dayandığı mutlaka bir yer arar.

- Yani bir mesnet arar.

- Evet, manivelasını dayayacağı bir mesnet arar. Bu çok mühimdir. Bulamadığı zaman yapmaz mı? Hayır yapar, fakat bulamadım der. Bu bana aittir der.

- Çok güzel hocam, burası önemli bir nokta; mesnetsiz, yani o işin nesebinde, kaynağında, bu işin geleneğinde mesnetsiz konuşmalarmış gibi bazılarınca algılanıyor dirayet tefsiri. Bu tefsire karşı bir kısım tepkiler, rivayeye de var o kutuplaşmalarda. Öyle algılanıyor gibi geliyor. Sanki kafasından bir reye başvuruyor, uydur babam uydur, yaz babam yaz gibi anlaşılıyor. Halbuki değil Dirayet tefsiri mutlaka bir mesnede dayandırmak ve oradan bir gayretle bir yorum çabası.

- Efendim dirayetin mesnedi cehdü gayrettir, içtihattır. Yani Allah akıl vermiş ve nakli de o akla indirmiştir, inzal etmiştir. İnzal aslında aşkın manaların içkin akla inzalidir, indirilmesidir. Yani Kur’an ayakları yerde başı gökte bir hitaptır diye tarif eder bu fakir. Başı manayı, ayakları ise lafzı temsil eder. Ayaklarını bastığı yerde zül ortamıdır. Ayaklarına bakmadan başı göremezsiniz. Ayalarının nerede durduğunu bilmeden başın ne dediğini anlayamazsınız. Onun için başı ile ayaklarını koparmamak lazım.

Bu manada ille de rivayete dayanacak diye şart yok. Çünkü rivayet dedikleriniz de bir yerde dirayet. İbn. Abbas öyle demiş, Mücahit söylemiş. Yani Mücahit hocasına itiraz etmiş. Hocası; ..lehüm kûnu kıradeten hasiiyn. (Araf/166) konusunda nesh vardır ve maymun olmuşlardır. Yani alçak maymunlar olunuz dedi Allah, onlarda maymunlar oldu. Derken Mücahit maymunlaşma, ahlaken maymunlaşmadır. Yani taklit demiştir. Buyurun hoca ile talebe arasındaki duruma. Hocasına Mücahitten daha saygılı kim olabilir. Biri sahabe, biri tabiin. Altın zincirin ilk halkasıdır Mücahit. İbn Abbas’tan bize kadar gelen tüm rivayet zincirleri içerisinde altın zincir onunla başlar.

- Yani rivayetin de aslına içinde. özünde bir cehd var, bir gayret var ve kendi aklını başkasının cebine koymak yok.

- Biz rivayeti burada haddi zatında nakletmek için değil, o zaman CD oluruz. O zaman kasetten ne farkımız kalır. Yani bırakın kasete okuyun, kaset sizden daha hatasız okur. Şimdi scanner mı diyorlar, tarayıcıya verin tarasın sese de çeviriyor, görüntüye de çeviriyor, yazıya da çeviriyor, alsın versin yani. O zaman adama ne gerek var, insana ne gerek var, akla ne gerek var, muhakemeye ne gerek var. Öyle değil mi. Musavvireye ne gerek var tasavvura ne gerek var.

O zaman tezekkür olmaz, tefekkür olmaz, taakkul olmaz, tedebbür olmaz Efela yetedebberunel Kur'an.. (Nisa/82) ayeti kasetlere söylenmedi ki. Nihayetinde hepimiz muhatabız. Onun için dirayet tefsiri, tefsirin anasıdır ve her rivayette başlangıçta bir dirayet idi.


Devam ediyor.
Kaynak Vahyin penceresinden.