4 Şubat 2012 Cumartesi

KURAN - MEAL - TEFSİR İLİŞKİSİ (10)


(9) dan devam


- Bendeniz bir soru sormuştum. Mealle hükmedilir mi, bu nasıl bir şeydir, doğrumudur.

- Bu doğru değil. İnsanlar eğer Kur’an ı okuyarak haddini bilmiyorlarsa, Kur’an ı okumuyorlar demektir. Yani Kur’an ın insana öğrettiği ilk şey haddini bilmektir. Kur’an ı okuya okuya haddini bilmemek nasıl okumaktır. Yunus’un ifadesi ile; Sen kendini bilmedin ya nice okumaktır. Dolayısıyla haddini bilen insan hüküm vermeye kalkmaz. Çünkü hüküm vermek; Muhkematı bildikten sonra müteşabihatı da bilmeye cehdü gayret edip bu uğurda Kur’an ın tüm unsurlarının arasındaki çapraz ve paralel bağlantıları bilmekle mümkündür.

Parçadan yola çıkarak Hüküm verilmez. Bu şekilde hüküm veren bir başka parçaya toslar. Körün fili tarifi hadisesi gibi. Çünkü parçayı bilmek ilim değildir, malumattır. İlim olması için parçanın bütün içindeki yerini bilmek ve parçayı, bütünü oluşturan diğer parçalardan haberdar olmak. O parçanın neden orada olduğunu bilmek.

Bu bir tür fare kapanındaki peynirin neden orada olduğunu bilmek gibidir. Şimdi fare peyniri bilir, tanır. Zaten peyniri bilmeseydi kapana gelir miydi. Fakat peynirin orada ne gezdiğini bilmez, bağlamı bilmez. Siyak ve sibakı bilmez, hal karinelerini bilmez, fahvel hitabı bilmez. Onun için de ne yapar? Peynirin peşinden gittiği için kapana kısılır.

İnsanla fareyi ayıran fark nedir? İnsan o peynir orada ne geziyor diye sorar. Peynirin sadece kendisine bakmaz, peynirin bağlamına da bakar. Yerine, civarına, mevziine bakar.

Çok ilginçtir, Arap dilinde bir mastar türü vardır. “Mim”li mastar. Bu aynı zamanda,hem mekan, hem zamana delalet eder. Mescit gibi. Secde edilen mekan, secde edilen zaman, secde etmek. Bu formu ortaya çıkaran kolektif zihin, zamansız mekan tasavvur etmiyor. Mekanı zamandan bağımsız, zamanı mekandan bağımsız, eylemi zamandan ve mekandan bağımsız tasavvur etmiyor.

- Bu tabii Arap dilinin kendi içinde ki imkanlarıyla alakalı.

- Bir dil onu üreten kavmin tasavvurunu ele verir.

- Fakat Türkçe de bunu yapamıyorsunuz.

- Tabii, bu da işte çölün belki de Arap’a verdiği bir şey. Çölden bağımsız bunu anlayamayız. Çünkü çölde zaman adeta yok gibi, mekansa yok, eylem biteviye. Bu üçünü birleştirince ancak bir “şey” algılıyor.

Dolayısıyla bu manada meal okuyucusuna düşen öncelikle bütün hakkında ciddi bir bilgi edinmektir. Hüküm vermek değil. Çünkü ahkâm çıkarmak için okumuyor. Anlamına ermek için okuyor.

- O zaman burada prensibi koyalım. Meal ahkâm çıkarmak için okunmaz. Anlamak, anladığını yaşamak için okur.

- Eyvallah, Hadise budur.


Devam ediyor.
Kaynak vahyin penceresinden