25 Şubat 2012 Cumartesi

KURAN - MEAL - TEFSİR İLİŞKİSİ (13)



12. den devam

- Mealini ne yaptı?

- Mealinin kendisine kıyamadı yakmaya. Teşebbüs etti ama kıyamadı, vasiyet bıraktı. En sevdiği dostu Yozgatlı İhsan efendiye vasiyet bıraktı ve meali ona verdi. O da kıyamadı.

- Mahfuz mu şu anda.

- Değil. O da kıyamadı, ondan sonra 4 – 5 kişilik bir heyet, yine merhumun talebelerinden huzurunda vasiyet yerine getirildi. Çünkü vasiyetiydi. Kesin olarak biliyoruz meal, görgü şahitlerinden iki kişinin ömürlerinin sonunda itirafıyla bu vasiyet yerine getirildi, meal yakıldı. Sebil-ül Reşat’ta yayınlanan parça bölük mealler var, onlar değil tabii.

- Mehmet Akif bunu söylüyor mu yakılsın diye?

- Vasiyet ediyor. Niye ediyor? 1930 ların başında Türkiye’de Türkçe Kur’an diye bir şaklabanlık icat edildi. Kur’an ın Türkçesi değil, Türkçe Kuran. Türkçe ibadet, Türkçe Kuran. Dolayısıyla bu furya bir takım mahfillerde fiiliyata da geçiriliyor. İstanbul’da bir iki camide Türkçe ibadet adı altında garip bir uygulama da yapılıyor. Ezan zaten malum.

- Bunu yapanlarda meşhur musikişinas bildiğimiz besteciler.

- Allah taksiratlarını affetsin bazıları ömürlerinin sonunda istiğfar ettiler, tevbe ettiler. İşte Akif bunları görüyor. Akif gibi bir soylu, şahsiyet abidesi, Kur’an ın uğruna ömrünü vermiş bir zat, Kur’an ın birilerinin elinde böyle harcanmasına razı olmuyor.

- Bu şekilde kullanılmasına müsaade etmiyor yani.

- Ben Akif’i neden takdir ettim biliyor musunuz, ne zaman takdir ettim. Bilgisayarım çöktü mealimin tam ortasında. Tabii bilgisayarın çökmesinin hiçbir önemi yok benim için. Ama mealim çöktü, emeğim çöktü. 3 gün deli koyun gibi gezdim. 3 gün kendimde değildim. Elim ayağım tutmadı. Sonunda bilgisayarımın hard diskini kurtardılar. 3 ayet kaybettim. Hala o 3 ayete yanarım. Bakara suresinden 3 ayet. O 3 günde anladım ben. O gün mealimin çok az kısmını bitirmiştim. Bugün 2007 nin sonundayız. Allah etmesin öyle bir şey olsa..!

99 depreminde bina gidip geliyor, yani kıyamet sahneleri yaşanıyor o anda. Çocukların annesi, büyük oğlumuzu memlekette bırakmışız, onu bilinç altında unutmuş. Onu arıyor evin içinde. Ben ise aklımda bir tek şey var, eyvah..! mealim..! İlk dışarı çıkarken ilk ve tek aldığım şey mealim oluyor. Yani bilgisayarım.

- Canın yongası olmuş.

- Eyvallah. Şimdi Muhammed Akif’in bu yaptığı bir fedakarlık. Bu bir fedakarlık. Bu Kur’an uğruna yapılan bir fedakarlık mealimi yakın diye vasiyet etmek.

Meal yapan çok insan olduğunu biliyorum. Ama bir ömrüne mal olan mealini kendi vasiyetiyle yaktıran bir tek adam tanıyorum Kur’an ı koruma uğruna.

Sonuçta yaktırmasa iyi olmaz mıydı? İyi olurdu. Ben arzu etmez miydim yakılmamasını? Çok arzu ederdim. Şu anda keşke o meal elimizde olsa ne iyi olurdu. Bütün bu ihtişamları bir kenara bırakıyorum. Onun Kur’an a olan muhabbeti, Kur’an a olan ta’zimi karşısında sadece önümü bağlıyorum efendim.

- Kur’an a gölge oluşturabilme ihtimali dahi onun için tahammül sınırlarını aşıyor yani.

- Bunu 11 yılını meal için harcamış biri olarak söylüyorum. Bunun ne demeye geldiğini bir nebze bilen biri olarak söylüyorum.


Devam ediyor.
Kaynak vahyin penceresinden