10 Eylül 2009 Perşembe

EĞİTİM DANIŞMANLIĞI KÂBUSU..! (2)


Bazen akşam bültenlerinde şu şekilde bir haber duyarız. “Öğrenciye Saldıran Öğretmen Hakkında Soruşturma Açıldı.”
Veya gazetelerin ikinci sayfasında okuduğumuz başka bir haber. “Öğrencilere, Atatürk’ü kötüleyen öğretmen görevden uzaklaştırıldı.”

Milli Eğitim Bakanlığı, okullardaki en ufak bir aksama emaresinde bile, Müfettiş Orduları’nı devreye sokarak hemen müdahale ediyor. Sistemin bu noktadaki işleyişini gerçekten verimli bulduğumu itiraf etmeliyim. Ancak; “Dükkanda yangın nöbeti tutarken, ev kül olmakta; kimsenin haberi yok.”

Okullara takviye olarak çıkan ve sınava hazırlık mantığıyla büyüyen dershanelerden sonra, şimdi de öğrenciye takviye niteliğinde “Eğitim Danışmanlığı Kurumları” yangın gibi türemeye başladılar. Sorsan, “Biz, Kişisel Gelişim Merkezi’yiz. Hedef kitlemiz öğrenciler değil, tüm millet” derler. Ama hem ÖSS- SBS hazırlık kursu verirler, hem de Milli Eğitim bünyesinde resmi onay almamış kursların sertifikalarını dağıtırlar. (Aslında o diploma havasında yazılmış kağıtta bahsedilen, “Seminer” programıdır.)

Neden seminer? Çünkü kendini hitap ettiği gruba ispatlamış herkes seminer verebilir. Dahası bunu, şimdi olduğu gibi bir sektör haline getirerek, absürd fiyatlarda çekebilirler.

Bir dershane belli aralıklarla denetlenir. Müfettişler için bu tarz kurumlar erişim alanı içindedir. Ancak “kişisel gelişim merkezi” tıpkı bir emlakçı gibidir.

Birine gider, gayrimenkul için akıl danışırsınız, size bir tane bulursa komisyonunu alır. Diğerinde de yaşam tarzınız için akıl danışırsınız, size bir yol gösterirse, komisyonunu alır. Aynı mantık…

Ancak ne yazık ki, “Danışmanlık Kurumları”, Milli Eğitim kapsamında yer almaz. Müfettişler, o alanda boy gösteremezler. Bu da akıl danıştığınız o yerin, sizin için bir saray mı yoksa mezar mı olduğunu kimsenin bilmediği anlamına gelir.

Düşünün ki, sarıklı bir hoca; muskalar yazıp, anlamsız ayinler yapıyor ve bunun için para alıyor. Sizin için neyin iyi olduğunu biliyorsanız buna yaklaşmazsınız değil mi? Ya da, arabasının bagajında sakladığı silahları size satmaya çalışan bir adamdan alışveriş yapar mısınız? Hayır mı? Peki neden?

Nedeni şu, ne o sarıklı, ne de o serseri, o işi yapmak için gerekli yetkiye sahip değil. Birisi “Ahiretini kurtaracağım.” Diğeri “Hayatını Kurtaracağım.” dese de ruhsatsız şarlatanlardır. Yaptıkları şeylerin veriminin ve başarısının bir ispatı yoktur.

Bir Danışmanlık Kurumu açmak için hiçbir altyapı gerekmiyor. “Danışmanlık Ofisi” adı altında bir lise mezunu bile dükkan açabilir. Siz de hem kendinizi hem de çocuklarınızı onlara emanet edersiniz. Dahası, aldığınız onca safsatadan sonra bile hala doğru şeyi yaptığınıza inanırsınız.

Önceden de yazdığım gibi; Milli Eğitim Bakanlığı okullara ve diğer eğitim kurumlarına bu kadar yakın incelemeler yaparken, bu tarz danışmanlıklarda tüm genç birikimlerin heba olma ihtimalini de göz önünde bulundurulması gerekir.

Kötü örnek vermek istemiyorum. Ama şöyle düşünelim. “Bir Uzman; “Reiki ile çocuğun enerjisini düzenliyorum.” diyerek elle tacizde bulunsa, kim ne diyebilir? Veya… İnançlarını sağlamlaştırmak adına zorla ayinlere sokulan bir çocuğun yaşadığı travmayı hiç düşündünüz mü?

İşte öneri…

“Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde “Danışman Eğitim Kurumları Bölümü” açılsın. Eğitim Danışmanlık Ofisleri ve Kişisel Gelişim Merkezleri bu bölümün çatısı altında yer alsın.

Verimi ve başarısı tescil edilmiş çalışmalar; “Örneğin, Hızlı Okuma, Hafıza Teknikleri, NLP, SBS-ÖSS etütleri gibi çalışmaları resmi kurslar haline getirilsin.

Danışmanlık Kurumu açmak için, Tıp (Psikiyatr), Psikoloji, Rehberlik ve Eğitim branşlarında “TEZLİ” yüksek lisans yapma zorunluluğu konulsun.

Bu tarz kurumlar için bir “Danışmanlık Ofisleri Birliği ya da Odası” kurulsun. Yine doğrudan MEB’e bağlı olsun.

Ve farklı “Danışmanlık” kurumları açacağını söyleyerek, “Milli Eğitim” bünyesinden ayrıldığı halde, bu tarz aktivitelere girişen kişilere ağır para ve hapis cezası uygulansın.

Bu yangın büyümeden kontrol altına alınmazsa, Tüm Türkiye gerçekten alevler içinde kalacak.

Geleceğimizi, “Yaşken kıvrım kıvrım eğilmiş ağaçlara” çevirmemek dileğiyle…

İlgili yetkilileri ve aileleri uyarmak amacıyla bu konuda kaleme aldığım yazılarımı burada noktalıyorum. Benim elimden gelen bu kadar. Bundan sonrası ailelere ve Milli eğitim Bakanlığı yetkililerine kalmış. Amacım kimseyi yermek, aşağılamak değil, insanlara iyi doğru ve güzelin verilmesini sağlamaktır.


Her şey gönlünüzce olsun.