3 Ağustos 2010 Salı

AHİRET BİLİNCİ (2)


Ahırete iman, "ölüm"ün bir "yok oluş" olmayıp sadece bir "geçiş" olduğunu, dolayısıyla "yaşamın sonsuzluğunu ve kesintisiz devam edişini" kabul etmektir temel olarak.

"Yaşamın sonsuzluğuna" inanmayanın, ölüp, sonradan yeniden dirileceği beklenti ve zannı içerisinde olanın "ahıret inancı" dediği şey;

Kendini ne kadar inançlı sayarsa saysın, safî bir "ezberin tekrarıdır" ve gerçeklerden çok uzaktır.

"Ahırete iman"ın, "ölüp yok olup, bir zaman sonra yeniden dirileceğini" varsaymakla alâkası yoktur! Bu tür beklenti ve zan içerisinde olanların "ahıret inancı" dedikleri şey, safî bir "ezberin tekrarıdır" ve gerçeklerden çok uzaktır.

Neden?..

Çünkü, "ahırete iman", sonraki bir yaşamı ummak(!) değildir!

"Ahırete iman", evvela kişinin kendisinin "et-kemik bir beden" den ibaret değil, aslen "bilinç"ten meydana gelmiş bir varlık olduğunu kabul etmesidir, ki bunun sonuncunda da "bilinci" için "yok oluş" anlamında bir "ölüm" olmadığını fark edebilsin!

Kuran’ın bu yöndeki şu önemli uyarısı çok iyi değerlendirilmelidir:

"Ve minen nâsi men yekulû âmenna billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hüm bimü'miniyn." (Bakara: 8)

"İnsanlardan bazıları da vardır ki, b sırrıyla iman etmedikleri halde, "Allah'a ve ahıret gününe" inandık derler."

"Ahıret"in, varlığımızın aslının "bilinç" olduğunun bir sonucu olduğu; ahırete "iman"ın bu gerçeğimizi kabul edip, fark edip, bizzat yaşamamız olduğu konusu Kur'ân-ı Kerim'de "bil-ahireti hüm yukinûn" (onlar b sırrıyla ahırete ikan halindedirler) vurgusuyla açıkça ortaya konur.)

"Velleziyne yu'minune bimâ ünzile ileyke ve mâ ünzile min kablik ve bil ahireti hüm yukinûn (Bakara: 4)

–Ve onlar, sana inzal olunana da senden önce inzal olunana da iman ederler; ve onlar ahırete de (bil-ahıreti –kendi gerçekleri olarak yaşamın devamlılığına) ikan halindedirler (bunu bizzat yaşarlar).