16 Ağustos 2010 Pazartesi

AHİRETE İMAN (9)

Ahırete imanı olmayan kimse, bir konunun ebedi yaşamındaki yerini ve önemini bilemez! Daha da önemlisi, yaptıklarına ötesindeki bir tanrının vereceği karşılığı bekler, oysa bilincine kazandırdığıyla ona ne getirdiğini, ne götürdüğünü fark edemez!

İyi ahlâklı, hayatından memnun, yardımsever, hayırsever olabilir ama “iman”ın hakikatinden ve dahi getirisinin ne olduğundan habersiz geçip gider dünyadan...!

Günümüzde yaşam sistemini açıklamaya çalışan çok sayıda öğreti var! Bu öğretilerin bedene (dış dünyaya) veya bilince (içselliğe) dönük kullanım farkını belirleyen şey, b sırrıyla kendi hakikati olan "Allah'a ve ahırete" imandır. Bilgiyi madde bedene ve dünyaya yönelik kullananlar Rasûlullah (A.S.'a yönelmekten uzak kalıp, hakikatlerinden perdelilikten kurtulamıyorlar.

Deccaliyet, böylece Mehdi (A.S.)'dan yayılan feyizden istifade edip birtakım sırlara değinse dahi, temelinde "ahırete iman" unsurunu barındırmadığı için dış dünyaya dönük kalır. Deccal’ın bir gözü kördür. İşte bu sebeple, dünyada Deccal’ın cennetine aldananın ortamı nihayetinde cehenneme döner.

“Ve melhayatüd dünya illâ leibun ve lehv ve leddarul ahıretü hayrun lilleziyne yettekun, efela ta'kılun:”

Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Bilfiil korunanlar için ahıret yurdu elbette daha hayırlıdır. Hâlâ akletmeyecek misiniz? (enam/32)



Ahmed Hulusi arşivinden.