13 Mayıs 2008 Salı

DİN KAVRAMI VE İSLAM – 1

Hepimizin kullandığı bu DİN kavramına bir açıklık getirmek, Din dediğimiz zaman neden bahsettiğimizi, neleri kapsadığı gibi bilgilerin herkes tarafından aynı şekilde algılanmasını sağlamak gerektiğini düşünüyorum. En azından benim algıladığım şekli, bakış açımı göstermesi açısından. Araştırmalarımda Din kavramının sadece uluslar bazında değil, kişiler bazında bile kabulleniş ve ifadesi farklı olduğunu gördüm. Aşağıda bunlardan örnekleri okuyacaksınız;
1 - Din, kutsal şeylerle ilgili inanç ve amellerden mürekkep birleşik/bütüncül bir sistem olup dokunulmaz ve yasak kabul edilen şeylerle ilgili öyle bir inanç ve amellerdir.
. Emile Durkheim
2 - Din, daha kendini bulamamış veya bulmuşken yeniden kaybetmiş insanın öz bilinci ve öz duygularıdır.
Karl Marks
3 - Din, anlaşıldığı kadarıyla insanların çeşitli cemiyetlerde geliştirdikleri inanç, amel ve kurumlar bütünü olup bu inanç, amel ve kurumlar ampirik-araçsal anlamda akıl tarafından anlaşılabilir ve/veya denetlenebilir olmadığına inanılan insanların hayatlarının bu veçhesine ve bu tür durumlara cevap olarak geliştirilmiş kavramdır.
Talcott Parsons
4 - Din, insanı varlığının nihâî mevkilerine bağlayan sembolik bir şekiller ve ameller bütünüdür.
Robert Bellah
5 - Din, insan organizmasının kendi biyolojik tabiatını, objektif, ahlaken sınırlayıcı ve mânâ alemlerinin tümünü kucaklayan bir yapı sayesinde yüceltme kabiliyetidir.
Peter L. Berger
6 – Din; Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet" ve "Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzendir.
Türk Dil Kurumu
7 - Din, akıllı kişileri, kendi hür seçimleriyle bizzat hayırlara sevk eden ilâhî bir kanundur.
(M. Hamdi Yazır)
8 - Din, kul ile Allah arasındaki muameledir.
(İmam Gazali)
9 - Din, irade sahibi varlıkların mânevi, idari, sosyal, iktisadi ve hissi yönleriyle hayatlarının bütününü tanzim için bilerek ve isteyerek uydukları kaideler bütünüdür.
Yeni Ümit der. Ali Ünal
10 – Din kelimesini; Ceza, ödeşme, yargılama, tecziye (ceza veya mükâfat verme) yol, kanun, anayasa, ahlâki-manevi-dünyevi kanunlar bütünü, sistem, gidişat kulluk, itaat sulh, düzen anlamında kullanan
Kur’an
11 - a) Din nasihattir.b) Din hayır ve şer için bir ölçüdür, şeklinde hadis örnekleri,
Hadis
12 – Din, üyelerine bir bağlılık amacı, bireylerin eylemlerinin kişisel ve sosyal sonuçlarını yargılayabilecekleri bir davranış kuralları bütünü ve bireylerin gruplarını ve evreni bağlayabilecekleri (açıklayabilecekleri) bir düşünce çerçevesi veren bir düşünce, his ve eylem sistemidir.
Ansiklopedi
Bu şekilde tarifleri uzatmak mümkündür. Bu bize, her kişi kendi bilgisi dahilinde, kendine özgü bir tarif yaptığı sonucunu veriyor. Öncelikle bu din kavramında mutabık kalınması, sonradan detaylandırılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü böyle bir kavram kargaşasında insanlar, kendilerini din kavramı dışında algılamaya başlıyorlar. Anlatılan dini kavramları kendisini ve insanları etkilemek için, bizzat yine insanlar tarafından üretilmiş kavramlar olarak görüyor. Bu şekilde algılamasını destekleyen insan ve diğer varlıklar, insanın dini kavramlara inanmamasını, güvenin azalması, gelecek beklentisi olamayacağı düşüncesi ile yapması gereken çalışmaları da yapamadan ölüm değişiminden geçmesi sonucunu doğuruyor ki, zaten işin vahim tarafı budur.
İnsanların farklı algılama seviyelerinde yaratılmış olması, çevre şartları, eğitimleri itibarıyla, kavramların değerlendirilmesinde fark yaratıyor herhalde.
Ahmed Hulusi’nin bir teorisi vardı. Doğru anlamışsam; İnsanlar, biyolojik olarak tek hücreli canlılardan itibaren evrim geçirerek, biyolojik olarak insan görünümünde fakat hayvansı formda bir yaşam sürerken, bir kısmı yeni bir mutasyon geçirerek, ölüm ötesini algılayacak, düşünebilecek, hazırlık yapabilmeyi akıl edebilecek yetenekte insanlar haline geldiğini, her iki tür de bir arada yaşadıkları halde, genetik yapılarında ki oluşan bu küçük değişiklikten dolayı farklı insanlar olduğunu, bu fark sadece dünya hayatı ile sınırlı düşünebilen kısıtlı zihin kapasiteli insansı varlıklar ile, yaşanan dünya hayatından sonrada yaşamın devam edeceğine inanan ve o yaşam boyutlarını algılayan, insanları uyaracak, tavsiyelerde bulunabilecek (Resul, nebi, veli)kapasitede yaratılmış uyarıcılara inanan insanlar olarak tarif ediyordu. Zaten insan kavramında aranan özellikleri düşündüğünüzde inanç merkezli bir yaşam formunda yapılması zorunlu davranışlar olarak karşımıza çıkıyor. İşin püf noktası; İnsan fıtrat olarak, genetik yapısının kolaylaştırdığı bir şekilde, aklını ve mantığını kullanarak kainat düzen ve sistemini algılayabilecek, yorumlayabilecek kapasitede yaratıldığıdır. Aralarındaki fark sadece Din kavramına bakış açısı olarak, ilk sıralarda değil de daha düşük oranda veya hiç önem vermeme şeklinde ki bakış açısıdır. Zaten dünyaya geldikten sonra içinde bulunduğu toplum, çevre ve eğitimle şekillenen din idrakine sahip olma gerçeğini değiştirmiyor tabii.
İşte insansı formda yaşamakla, gerçek insan yaşam formu arasındaki fark buradadır. Günümüzde de bu iki tür birlikte yaşamaya devam etmektedirler tespitini de yapıyordu . Ben de şahsen bu görüşe katılıyorum. İnşallah bizler de bu insansı formdakilerden değil, eskilerin deyimi ile insanı kamil yolunda olabilenlerden oluruz. Aksi halde işimiz bitiktir.
Bu konunun önemine binaen bir süre Din konusunu irdelemek istiyorum.
Şimdilik burada kesiyorum. Devam edeceğim inşallah.
Her şey gönlünüzce olsun.