2 Mayıs 2008 Cuma

MUTLULUK - 6 -

Artık mutluluğun ne olduğunu, nerede oluştuğunu biliyoruz. Şöyle yüreğimizin yağını eritecek, bizi bulutların üzerine çıkaracak, hazdan gözümüzden yaş getirecek bir mutluluğu hak ediyoruz değilmi. İnanın kendini sadece basit bir beden olarak görüpte bir ihtiyacını giderdiğinde duyduğu tatmin duyusunu mutluluk sananlara acıyorum. Hani derler ya Balın tadına bakmamış, tad alma kaabiliyetinden yoksun birine balın tadını anlatır gibi sanıyorum kendimi.
Evet. Mutluluk bilincimizde oluşur. Mutluluğun tohumu bizde olduğu halde onu ekeceğimiz tarla bizde değildir. Yani sevdiklerimizin, çevremizin ihtiyaç ve sıkıntılarını ortadan kaldırarak onların pozitif enerji üretir hale getirmemiz gerekiyor. Onları sevindirmemiz gerekiyor. Bunu hangi ölçüde yaparsak o ölçüde mutluluğu yakalarız.
Bir insanı düşündüğünüzde sizden yayılan beyin dalgalarınız otomatık olarak düşündüğünüz kişinin beyin frekansına girecektir. Bu iletişimin devamı süresince arada devamlı olarak enerji alışverişi olur. Bilhassa konuştuğumuz kelimeler kişiyi onore eden, yücelten, memnun eden bir etki yapıyorsa onun beyni otomotik olarak pozitif enerji üretmeye başlıyacak, kişi istemese bile sizin enerjinizi yükseltecektir. Ama aynı şekilde kullandığınız sözler; o kişi dışarı yansıtmasa da, karşınızda olmada da otomatik olarak negatif enerji üretecek, Oda sizin pozitif enerjinizi alarak nötr olma haline gelecekki. sizi, sinirli, huysuz, agrasifik bir hale getirecektir.
Demek oluyorki bu biyolojik bedenimizi iyi kullanmayı öğrenmeliyiz. Bu ise gerçekten zordur. En tehlikeli davranışı ise istemli yaptığımız sesli yayındır. Yani konuşmalarımız. Sanırım bu yüzden eskiler "ya hayır söyle ya sus" tavsiyesinde bulunmuşlar. En çok etkilenenler de frekans olarak bize en yakın olanlardır. Bu ilk etapta Anne den başlayan genetik yakınlık çerçevesinde genişleyen bir alanı kapsadığı gibi, bizim veri olarak beynimize, hafızamıza kaydetme önem derecesine göre de genişler. Bazan hisseddersiniz sevdiğiniz, değer verdiğiniz kişi ile aynı şeyleri düşündüğünüz, veya bir sıkıntısı olduğu anda sizinde huzursuz olmanız gibi.
Bilincimizi bu tehlikeden korumak için bana sorarsanız hepimizin beden dili dediğimiz dili öğrenerek mümkün olduğu kadar kısa cümleler, hatta kısa kelimeler ve beden dili kullanarak anlaşabilmeyi sağlamamız gerekiyor. Ben şu smiley' ler varya onlardaki ifadeleri yüzüme yerleştirerek kısa kelimeler kullanmayı öğreniyorum. zevklide oluyor. Uzun konuşmak ihtiyacımı burada olduğu gibi yazıyla karşılıyorum.
Bedenimizi kontrol altına almanın bir yoluda onu şartlandırmaktır. Mesela bir kağıt alın "yarın tam şu saatte arkadaşım falanı arayacağım ve ona çok güzel olduğunu söyleyeceğim" diye yazın. ertesi gün, ne daha önce, ne daha sonra, tam o saatte arayın. Cevap almasanız bile sizin duyabileceğiniz bir sesle yine de söyleyin. Bunu isteklerinizi çoğaltarak geliştirebilirsiniz,
Bir başka yöntem cezalandırma yöntemi. Gazalinin eserinde okumuştum. gerçek bir mazereti olmaksızın gerçekleştiremediği bir eylem karşılığında bedeni daha fazla yorarak bir daha "ihmal" etmemesini, görevini yapmasını sağlamayı nasıl başarabileceğini tarif ediyordu.
Yapılacak eylem için dikkatinin yoğunlaşmasını temin etmek, konsantrasyon. Bunun çaresinide yine eskilerin eserlerinde buldum. Bahattin Nakşı bendi Hz. yolda giderken avlanmaya çalışan bir kediyi izleyip, bir konu üzerinde " nefesini tutarak" nasıl yoğunlaştığını görerek sistemini geliştirmiş. Bunu bizde yapabiliriz. Kasıt, vücuda oksijen girişini engelleyerek beynin dikkatini çekmek, tekrar giriş için problemimizin halli için daha hızlı ve verimli çalışmasını sağlamaktır amaç.
Bir kitapta okumuştum. Beynimizde çalışan iki görevli vardır diyordu. Bir işimizle ilgili hangisinden yardım istersek bize o yol gösterir. Bizler çoğunlukla bedensel olarak yaşarız. Aklımızı, bilincimizi kullanmayız. Bedenimiz ise tembeldir. Çalışmayı sevmez. Hep hazır gelsin ister. Bu nedenle de mazeret memuruna sorar. Tabii o da işin yapılmaması için gerekli tüm mazeretleri sıralar. Demek oluyorki mutluluğumuz için eylem, çaba gerektiriyor. Bu nedenle işi bedene bırakmayıp kendimiz ele alıp pozitif çözüm memurunu görevlendirmemiz gerekiyor.
Bedenimizi seveceğiz. Onunla barışık yaşamamız gerekiyor. Onu sağlıklı tutmak en büyük amacımız olmalı. Hergün mutlaka aynanın karşısına geçip kendimizi seyretmemiz, incelememiz, daha iyi daha güzel ve bakımlı nasıl olması gerektiğini, onu beğendiğimizi ona anlatmamız, ikna etmemiz gerekiyor. Bilhassa sabah dışarı çıkmadan yaparsanız gününüzün ne kadar verimli ve rahat geçtiğini görünce şaşıracaksınız. Aynanın karşısından ayrılırken küçük bir çimdik, kendi yanağınızdan alacağınız küçük bir makas, bedeninizle barışık yaşamanızı sağlayacaktır.
Fazla uzatıp sıkmadan bana müsaade. Saygılar sevgiler.
Herşey gönlünüzce olsun.