14 Mayıs 2008 Çarşamba

HUY – MİZAÇ – KARAKTER – 2 –

Huy, karakter kişilik oluşumundan bahsediyorduk. Dünyamızın diğer uydu gezegen, güneş ve galaksilerin yaydığı ışınımların kuvvetleri nispetinde diğer enerji oluşumlarını etkiler. İnsan Beyni de, Sinirsel yapısı ve genetik yapısı gereği karşı karşıya kaldığı etkilenmeleri, davranış şeklinde tepki olarak dışarı yansıtması söz konusudur.
İnsan beyni öncelikle soydan gelen genetik yapısı gereği çok daha kolay aktive olabilecek yetenek, algılama sinir merkezleri, ilk etkilenmede aktif hale gelir. Bu Anne karnındaki 4 üncü ay süresi içinde bir anda oluşur. Tıpkı kibrit ile karanlık bir odaya girdiğinizi düşünün. Kibriti yaktığınızda size en yakın ve en iri olan eşyaları görürsünüz. İşte insan beyni de güneşin yaşam enerjisi ile beyin aktif hale geldiğinde ilk aktif hale gelen sinir merkezleri; Baskın genetik yapısı gereği en çok etkilenmeye hazır olan sinir merkezleridir. Açıldığı andan itibaren beyin kendisine frekans olarak gelen etkilenmeleri değerlendirmeye başlar. Bu değerlendirmeler sayesinde kişinin ilerde düşünme, bakış açısı ve tepki değerlendirme şekli kabaca belirlenmiştir. Bazen soruyorlar bilim bunları neden bilmiyor, aletlerimiz neden tespit edemiyor diye. Yahut o kadar uzaktan ki, milyarlarca ışık yılı uzaktan, burç dediğimiz yıldız kümelerinden gelen enerji dalgaları olsa bile gücünü yitirmiş, hiçbir etkisi olmayan hale gelmiştir diyenlerde vardır. Ancak merak etmeyin, gelişmeler ilerledikçe bunlarda tespit edilecektir. Halen hayvanların etkilendikleri, algılayabildikleri birçok şeyi biz ne algılayabiliyor, ne de tespit edebiliyoruz. Üstelik bunları yok da farz edemiyoruz. Depremlerde, uyuşturucu tespitinde hayvanların bu özelliklerinden faydalanıyoruz. Fillerin o çöl ortamında suyu nasıl bulduklarını, Dünyayı saran pozitif ve negatif Ley hatlarını bildiğimiz halde kesin hatlarını tespit edecek alet geliştirememişiz.. Ama kedi, köpek, deve bunları çok rahat tespit edebiliyor. Daha birçok şeyi hayvanlar rahatlıkla algılayıp tespit edebildiği halde biz insanlar bilimi de kullandığımız halde onları algılayamıyoruz. Peki o zaman bunlar nasıl biliniyor derseniz; İnsanlar da algılama kapasiteleri farklı yaratılan varlıklardır. Beyin algılama kapasitesi yüksek yaratılan insanlar vardır. Normal insanların ve aletlerin algılayıp tespit edemeyeceği birçok frekans seviyesinde etkilenim ve değerlendirme yapabilirler. Farklı frekans boyutlarında ki varlıklarla bilinç iletişimine geçebilirler. Biz bunları; Resul. Nebi, veli, evliya, keşif ehli, feth ehli, istidrac ehli olarak tanırız. Eylemlerini keramet olarak, istidrac olarak adlandırdığımız insanlardır. Ayrıca bu gibi insanların sadece İslam dinin de olması da gerekmiyor. Çoğu kez karşımıza çıkan cinci hocalardan bazıları, açıklanamayan davranışlar sergileyen kişiler, (Almanya’daki Uri Geller gibi), Yahut Tibet rahiplerinin yaptıkları çalışmalar sonucu hassaslaşan beyin fonksiyonlarını kullanarak yaptıkları gibi. Mesela Büyük felsefeci Eflatun da varlık aleminin ve evrenin sınırlarını ve sırlarını algılama konusunda normal insanların kat kat üzerinde olduğunu bizim İslam aleminin veli dediğimiz insanlar bildiriyor.(Abdül kerim Cili; İnsanı kamil)
İnsanın 120 inci günde beynin yaptığı açılım, kendisini etkileyen enerjiyi alarak genişleme, değerlendirme işlemi 9 uncu aya kadar devam eder. İpin ucu dünyaya gelme anında kopacaktır. Anne karnından çıktığı anda arada koruyucu olmadan direk olarak etkilenim gerçekleşir. En yoğun ve çıplak bir tür radyasyona tutulmuş gibi olur. Bu da kişinin mizacını, çevresi ile ilişkilerini, farklı davranışlara karşı takınacağı tavrı belirleme aşamasının açılımı gerçekleşir. Genetiğin buradaki rolü, soydan gelen özellikleri açığa çıkaracak beyindeki sinir merkezleri daha kolay etkilenip açıldığı için kendi soyuna yakın davranışlar sergileyebilmesi şeklindedir.
İnsan beyninin çok büyük bir kısmını henüz bilmiyoruz. Tıpkı büyük ve teknolojisi yüksek bir bilgisayara benzetirsek ancak hesap makinesi kadar kullanabiliyoruz. Beyin bizim istemli davranış ve algılamalarımız dışında neler karıştırdığını da bilmiyoruz. Daha ikiz kardeşler arasındaki telepatik etkileşimleri, bir istemli beyin dalgasının ayna nöronlar dediğimiz şekilde başka bir beyni etkileyebilmesini daha yeni tespit etmeye başladık. Bu nedenle katı bir materyalist gibi davranarak henüz bilimin tespit edemediklerini yok saymak, var olduğunu söyleyenlere kulak tıkamak, bize bir şey kazandırmadığı gibi, çok şey kaybettirir görüşündeyim..
Neyse konuyu dağıtmayalım, çocuk doğduğu andan itibaren bildiğimiz dış unsurların değerlendirilmesi, aile, çevre ve eğitimle bu açılmış olan sinir merkezlerinin işlevini yerine getirecek diğer bağlantı merkezlerin katılması, aktive edilmesi ve sabitleme (idrak) gibi işlemler tamamlanır.
Bu konu daha uzayacak herhalde sizi sıkmayayım. Şimdilik burada kesiyorum.
Her şey gönlünüzce olsun.