4 Mayıs 2008 Pazar

DÜŞÜNMENİN BÜYÜSÜ

İnsan olmanın bazı avantajları vardır. Düşünmek gibi. Düşünmek denince bazı olaylar karşısında verdiğimiz zekice tepkileri kastetmiyorum tabii. Düşünmek deyince bir olguyu, bir kavramı üç hatta, çok boyutlu değerlendirebilmekten bahsediyorum.
Ahmet Hulusi'nin eserlerinden birinde bir tarife rastlamıştım."Düşünür için, hiçbir konu, kendi başına ele alınmaz.. Mutlaka o konu, onu çevreleyen konular içinde ve onlara bağlantılı olarak ve hep birlikte ele ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Tıpkı bir puzzle gibi, her parça kendi yerini bularak sonuçta tek bir resim ortaya çıkarılmalıdır. Düşünür olmayan içinse - etiketi ne olursa olsun- önemli olan; o tek resmi meydana getiren yüzlerce veya binlerce parçayı bir kutunun içine toplamaktır. " Çok hoşuma gitmişti.
Düşünme yeteneği tüm insanlarda mevcuttur. Ancak ortaya çıkma oranı farklıdır. Genelde merak duygusu düşünmeyi tetikler. Kişinin yaşadığı ortamda doğru yanlış kavramlarını ayırabilmek, mutlu olabilmek, gelecekte elde etmeyi hayal ettiği olgulara ulaşmak için düşünür. Ancak çoğu zaman gerekli veri tabanındaki detay bilgilerin yetersiz olması, veya değerlendirecek ilişkilendirecek detaylı düşünmeyi bilemediği için yanlış karar verebilir.
İnsan beyni bildiğimiz gibi milyarlarca sinir hücresi ve onların bağlantılarını oluşturan bir organımızdır. Ama nihayetinde o da bir araçtır. Düşünmeyi gerçekleştiren bilincimizdir. Bilgisayarımız kendiliğinden bir şey yapamaz. Biz ona bir işletim sistemi programı yükleriz. Sonra ona komutlardan oluşan isteklerimizi gireriz. O da program ve komutlar paralelinde gerekli işlemleri yaparak bize çıkış olarak verir. Bilincimizde yaşadığımız süre içinde topladığı bilgileri hafızasında depolar.Bir istekte bulunduğunda, yani yeni bir fikir oluşturmak istediğinde, bunu beyine ilettiğinde o istekle ilgili tüm verileri toplayarak bilincimize sunar. Bilinç onların içinden seçtiği bir bilgiyi işaret ederek diğer bilgilerle ilişkilendirip etkilenmeleri hesaplar ve bir sonuç çıkarır. Şayet bu uygulamaya alınıp kişinin menfaatlerine uygun sonuç verdiğinde; Kesin doğru, idrak, sabit fikir olarak hafızada sabitlenir. Artık onun değişmesi çok zordur. Ön yargılar çoğunlukla bu şekilde oluşur.
Düşünmeyi çoğumuz Zeka ile karıştırırız. Halbuki zeka anlık, kısa süre için kişinin menfaatlerine uygun karar verebilme yeteneğidir. Derinlikli, uzun vadeli bir eylem değildir. Daha açıkça ifade etmek gerekirse zeka bir olaya iki boyutlu bakarak sonuç çıkarır. Düşünme ise Akıl melekesi çerçevesinde üç veya daha fazla boyutlu değerlendirmektir. Zeka bir yere kadar beynin bir refleks olarak gösterdiği tepki olabildiği halde düşünce Bilincimizin sahip olduğu akıl olgusunun kullandığı yöntemdir. İnsanları diğer hayvanlardan ayıran kısım budur. Bildiğimiz gibi hayvanlarda bir içgüdü, bir refleks olarak zeka dediğimiz yeteneğe sahiptirler. Ama düşünemezler.
Doğru düşünmek ise ancak öğrenerek geliştirilebilir. Düşünceyi oluşturan, merak, şüphe ve bunlara ait bilgilerin sorgulanması, ilgilenilen konuyu destekleyen veya meydana getiren unsurları nereden ve nasıl toplanacağı, nasıl değerlendirileceği, kendiliğinden oluşmaz. Zaten bu yüzden yanlış kararlar verilip mutsuzluklar, pişmanlıklar yaşanmaktadır.
Sonuç olarak kendimizin ve sevdiklerimizin iyiliği, mutluğu için doğru düşünmeyi öğrenmek ve öğretmek zorundayız. Bu hem bu alem için hem de ölüm değişiminden sonraki alem içinde hayati önem taşımaktadır. İşin zevkli tarafı ise bir alışan bir daha vazgeçemiyor.. Her an yeni bilgi arıyor, bazen o kadar yoruluyor ki beyninizin dişlilerinin takırtılarını bile işitebildiğinizi zannediyorsunuz. Ama pozitif bir sonuca ulaştığınızda ise mutluluktan ayağınızın yerden kesildiğinizi bulutların üzerinde olduğunuzu bile hayal edebiliyorsunuz.
Herkese bol düşünceli bir hayat temennisi ile her şey gönlünüzce olsun.